“Kayıplar”ın gömü yerlerinin aranmasında karşılaşılan zorluklar...

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde, arkeologlar, şirocular ve diğer çalışanlardan oluşan iki toplumlu kazı ekipleri tarafından yürütülen kazılar kesintisiz biçimde devam ederken, Karmi’deki (Karaman) kazının tamamlandığı öğrenildi. Trulli’de ise (Strullos) kazılar tamamlandı ancak kapatma işlemleri devam ediyor çünkü devasa bir yer kazılmış ve Kayıplar Komitesi, her zaman kazmış olduğu yerleri iyice kapattıktan sonra ancak bölgeden ayrılıyor... Bunu da insanların ve hayvanların güvenliği, çukurlara düşmemeleri ve kazı için gelmiş oldukları yeri ilk nasıl bulmuşlarsa, aynı şekilde bırakma çabasıyla yapıyorlar... Kayıplar Komitesi halen Akova’da (İpsoz/Yipsu), Akdeniz’de (Aya İrini), Değirmenlik çıkışı ve Beyköy girişi olan bir alanda, Mora’da (Meriç) ve Girne Barış Parkı’nda kazılarını sürdürüyor...

Kazı ekiplerinde her iki toplumdan arkeologlarımız, şirocularımız ve diğer çalışanlar görev yapıyor ve onlar sıcakta ve soğukta, açık arazide görevlerini yapıyorlar. Kazı ekipleri, araştırma ekiplerinin ortaya koymuş olduğu olası gömü yerlerinde gerek 1963-64, gerekse 1974’te “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömüldükleri yerleri arıyorlar...

GÖMÜ YERLERİ ARANIRKEN ENGELLER...

Bu süreçte pek çok engel mevcut: En başta aradan geçen 50-60 yıllık süre, kazı çalışmalarının en zorlu düşmanı... Zamanla coğrafyanın değişmesi, bazı yerlerde yapılan yol çalışmaları veya inşaatlar, kimi zaman olası gömü yerlerini bulmayı zorlaştırıyor. Şahitleri araziye götürdüğünüz zaman, şahitler bazan şaşırıyor çünkü daha önce orada görmüş oldukları görüntünün yerine – 50 yıl önce gördükleri görüntüden söz ediyoruz – şimdi bambaşka bir görüntü vardır ve bu da şahitlerin aklını karıştırabiliyor...

ARAŞTIRMALARIN DERİNLEŞTİRİLMESİ GEREKİYOR...

Kimi şahitlerin zaman içerisinde belleği zayıflıyor ve böylelikle tam noktayı işaret edemeyebilirler... Bu yüzden araştırmaların derinlemesine yürütülmesi ve mümkün olduğunca doğru yerin kazılabilmesi için daha ayrıntılı bilgi toplanması gerekiyor.

POLİS VE ASKERİ ARŞİVLER...

İki tarafta polis arşivleri ve askeri arşivler paylaşılıyor mu Kayıplar Komitesi yetkilileriyle? Bu konuda net bir bilgimiz mevcut değildir... Belki Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’yle Kıbrıslıtürk polisi, Kıbrıslırum Üye Ofisi’yle Kıbrıslırum polisi arşivlerini gerekli hallerde veya soru sorulması ya da talepte bulunulması halinde paylaşıyor... Kıbrıs’ın kuzeyindeki askeri makamların, 1974’ten askeri arşivlerde bulunan hava fotoğraflarını Kayıplar Komitesi’yle paylaşmakta oldukları yönünde, Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’nin çeşitli açıklamaları mevcuttur. Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu ise zaman zaman Türkiye yetkililerini “arşivlerini açmamakla” suçlayıcı demeçler veriyor.

İNGİLİZLER KENDİ “KAYIPLARI”NI ARAMIYOR...

Kıbrıs’ta görev yapmış olan İngiliz askerlerinin tutmuş olduğu notlarda, yazmış oldukları raporlarda eminiz ki “kayıplar” konusunda bilgiler mevcuttur – bu bilgilerin ne kadarının Kayıplar Komitesi’yle paylaşılmış olduğunu, paylaşılıp paylaşılmadığını bilmiyoruz... Her ne kadar da İngiltere’nin gizli arşivleri, 50 sene ardından kamuya açık hale gelse de, Kıbrıs’taki “kayıplar” konusunda örneğin İngiliz Üsleri’nde tutulmuş olan askeri raporların ne kadarının Kayıplar Komitesi’yle paylaşıldığı konusunda bilgimiz yoktur. İngiltere, Kıbrıs’ta kendi “kayıp” insanlarını dahi aramayan bir konumdadır – bu süreçte bizzat tanık olduğumuz, ailelerine yardımcı olmaya çalıştığımız iki örnek vardır: 1964’te “kayıp” edilmiş olan Binbaşı Macey ile şöförü Platt ve yine Konedra yöresinde “kayıp” edilen İngiliz sigara satıcısı George Gibbins... Onlar hakkında çok ayrıntılı araştırmalar yaptık, yapmış olduğumuz çeşitli girişimler herhangi bir sonuca maalesef ulaşamadı... İngiliz Yüksek Komiserliği araştırma yaptığımız dönemde bizi İngiliz üs makamlarına yönlendirdi, onlar da hiçbir sorumuza yanıt vermedi. Gerek Macey’nin, gerekse Gibbins’in aile bireyleri bizlere yazdılar ve yardım istediler. Bu konuda onları da gerek Kayıplar Komitesi’ne, gerekse İngiliz yetkililere yönlendirdik. İngiliz elçiliğinden bir görevli bizimle buluştu ve kendisiyle bu konuları görüştük ancak ondan sonra gene tıs çıkmadı. Üstelik İngiliz sigara satıcısı Gibbins’in gömülmüş olduğu söylenen olası bir gömü yerini – bir mandrada bir kuyuydu bu – de Kayıplar Komitesi yetkililerine seneler önce göstermiştik. İngiliz Üs toprakları dahilinde 1974’te savaştan hemen sonra “kayıp” edilmiş olduğu söylenen bir Kıbrıslırum genç konusunda da herhangi bir sonuç elde edilemedi ve bugüne kadar o genç de “kayıp”tır...

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ARŞİVLERİ...

Son döneme kadar, Birleşmiş Milletler Barış Gücü UNFICYP’in arşivleri de Kayıplar Komitesi’ne kapalıydı ve bunları Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıyordu – yapılan ısrarlı başvurular da sonuç vermiyordu. Ancak birkaç yıl önce Birleşmiş Milletler arşivlerinde inceleme yapma olanağına kavuşmuştu Kayıplar Komitesi... Arşivler incelendikten sonra bazı önemli bilgilere ulaşıldığını, Kayıplar Komitesi Üçüncü Üyesi Paul Henri Arni’nin açıklamalarından öğrenmiştik.

AYVASIL ÖRNEĞİ...

Bir örnek verecek olursak, örneğin Ayvasıl’daki toplu mezarlarda yapılan kazılar ardından buradan çıkarılan naaşlar – bunlar 21 veya 22 Kıbrıslıtürk’tü, aralarından ancak 9-10 kadarı Ayvasıl köyündendi, geriye kalan 1963 çatışmalarında Lefkoşa’nın farklı yerlerinde, örneğin Kaymaklı’da öldürülüp naaşları hastane morguna götürülmüş Kıbrıslıtürkler’di. Hastane morgundaki bu Kıbrıslıtürkler’in sayısı 21 veya 22 idi ve bunların bir listesi tanzim edilerek Kıbrıslıtürk resmi makamlarına Kızılhaç aracılığıyla iletilmişti. 4 Ocak 1964’te bu liste, Kıbrıslıtürk tarafına gönderilmiş ve kendilerine “Gelip naaşları Lefkoşa Genel Hastanesi’nden alınız” denmişti. Kıbrıslıtürk yetkililer bunu yapmamış ya da yapamamıştı – bunun üzerine morgtaki bu naaşlar alınarak Ayvasıl Kıbrıslıtürk mezarlığının dışında bir alana kazılan çukurlara toplu halde gömdürülmüşlerdi Kıbrıslırum yetkililer tarafından. Aslında Ayvasıl’a bir değil birkaç kez gömü yapıldığı da anlatılmaktadır. Daha önce Ayvasıl’da öldürülmüş olan 9 veya 10 Kıbrıslıtürk’ün naaşları da aynı yere gömülmüştü... Böylece buraya defnedilen Kıbrıslıtürk sayısı 30’dan fazla idi. Kıbrıslırum yetkililer, İngiliz askerleri eşliğinde Kıbrıslıtürk yetkililerin bu mezarları kazacağını anlayınca, geceleyin bir ekip göndererek 9 veya 10 naaşı buradan almışlar ve bilinmeyen bir yere götürmüşlerdi... Halen bu naaşların nereye gömülmüş olduğu bilinmiyor ya da bilenler bunu söylemiyor... Kıbrıslırum yetkililerin bu 9 veya 10 naaşı (belki de daha fazla sayıda naaşı) oradan alma ve başka yere gömme nedeninin, 4 Ocak 1964’te Kıbrıslıtürk tarafına göndermiş oldukları listedeki sayıyı “tutturma” ve toplu mezarlardan 21 veya 22’den fazla naaşın çıkmasını “önleme” girişimi olduğu anlatılıyor. Bu süreçte, hapishaneden bazı mahkumların gerek gömü yapılırken, gerekse toplu mezarlar açılıp da içerisinden bazı Kıbrıslıtürkler’in naaşları alınırken kullanıldığı da anlatılmaktadır...

Geriye kalan naaşlar Kıbrıslıtürk yetkililerin emriyle 13 Ocak 1964’te yapılan kazılarla bulundukları toplu mezarlardan çıkarılarak Kızılay Hastanesi’ne götürülmüştü. Burada resimlerinin çekildiği ve bu resimlerin polis arşivinde olabileceği de anlatılıyor – bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz ancak akla yakın olabilir. Fakat bu resimler hiçbir zaman – eğer varsa – ortaya çıkarılmamıştı... Bizim gördüğümüz ve yayımladığımız fotoğraflar, Ayvasıl’da toplu mezarlar Kıbrıslıtürk görevliler tarafından açılırken çekilmiş fotoğraflardır. Sonrasına ilişkin bugüne kadar tek bir fotoğrafa rastlamadık...

Ayvasıl mezarlığı dışındaki toplu mezarlardan çıkarılan Kıbrıslıtürkler’in naaşları, sonuçta Tekke Bahçesi’ne defnedilmiş fakat kimliklendirme yapılmadan bu gerçekleştirilmişti. Aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra üzerlerinde “Ayvasıl 1”, “Ayvasıl 2”, “Ayvasıl 3” yazılı mezarlar kazılınca ve Kayıplar Komitesi tarafından yürütülen kimliklendirme işlemi DNA testleriyle gerçekleştirilince, onların kim olduğu ortaya çıkmıştı. Bu konuda yıllarca yazıp çizmiş, kampanya yürütümüştük bu sayfalardan – okurlarımız hatırlayacaktır... Tekke Bahçesi’nin kazılması gerektiğinin altını çizmekteydik ve nihayetinde Tekke Bahçesi’ndeki büyük karmaşa gözler önüne serilmişti kazılar gerçekleştirildikçe...

Bu süreçte hiçbir polis görevlisi veya devlet görevlisi not tutmamış mıydı? Rapor yazmamış mıydı? Bizim yayınlayabildiğimiz bu konudaki tek rapor, Tabipler Birliği adına Ayvasıl’daki kazılara bir hekim olarak katılmış olan Dt. Hüsrev Dağseven’in raporu idi... Daktiloyla yazmış olduğu o raporu bizimle paylaşmıştı Dr. Hüsrev Bey ve onunla bu konuda röportaj da yapmıştık... Onun dışında bu süreçte görev yapanlar yok muydu? Vardı elbette ve onlardan bir kısmına ulaşarak söylediklerini bu sayfalarda yayımlamıştık. Gazeteci olarak bu sürece ışık tutmaya çalışmıştık – ancak o dönemin yetkilileri neredeydi?

SAĞLIK BAKANLIĞI VE HEKİM CAMİASI...

Örneğin Sağlık Bakanlığı bünyesinde hastanelerde görev yapanlar ve bu kazıda yer alan çalışanlar neredeydi? Bir kısmına bizzat biz ulaşmaya çalıştık – Sağlık Bakanlığı bu konuda neden insiyatif alıp da kendi bünyesinde varolabilecek bilgileri Kayıplar Komitesi’yle paylaşmadı? Örneğin bazı Kıbrıslırumlar, 1974’te bazı hastanelerden “kayıp” edilmişti... Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın herhangi bir açıklamasını duymadık... Galatya’da veya Eftagomi’de bir gömü yerinden alınarak kendisine “hediye edilmiş” olan bir Kıbrıslırum “kayıp” şahsın kafatası ve/veya iskeletinin hastanede bir hekimin odasında bulunduğu yönünde çok ayrıntılı bilgiler ulaşmıştı bize...  Bu “kayıp” şahsın iskeleti konusunda da çok uğraş verdik fakat herhangi bir sonuca ulaşamadık. Sözkonusu hekim vefat etmişti, bazı insanlar onun hastanedeki odasındaki bu kafatasını hatırlıyordu...  Tabipler Birliği’ne yapmış olduğumuz çağrılar ve bizzat bu konularda onlara hitaben yapmış olduğumuz konuşmadan da bir sonuç alamadık.

Pek çok hekim adayı, vakt-i zamanında, çeşitli kafataslarını aldıklarını anlatmışlardı – bunları Türkiye’ye götürmüşlerdi, tıp okudukları için üzerinde çalışmak için... Bu götürülen kafataslarının bazılarının “kayıp” şahıslara ait olduğu anlatılmaktaydı... Nitekim bu hekim adaylarından birisinin Ercan havaalanındayken, el çantasında bir “kayıp” şahsın kafatası Türkiye’ye gitmeye çalışırken belirlenmiş ve kafatası Meriç Karakolu’na gönderilmişti. Bu kafatasının akibetini de araştırmaya çalıştık ve bu konuda bulduklarımızı kaleme aldık. Ancak genel olarak hekim camiasından olsun, Sağlık Bakanlığı’ndan olsun, bu konuda daha somut adımlara, daha somut çalışmalara tanık olmadık.

Aynı şekilde Kıbrıs’ın güneyinde hastanelerden “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler vardır, hem 1963’te, hem de 1974’te... Bu konuda Kıbrıs’ın güneyindeki tabipler örgütünden de, güneydeki Sağlık Bakanlığı’ndan da herhangi bir somut girişime tanık olmadık.

1974 GÖMÜLERİ...

1974’te savaş sonrasında yapılan gömülerde görev almış olanlar nerededir? Bunların bir kısmı, devlet dairelerinde görevli olan memurlardı – emirleri verenler de gene devlet yetkilileri idi... Bunlar çeşitli köylere gönderiliyor ve güneyden gelerek kuzeye yerleştirilecek olan Kıbrıslıtürkler için köylerde hazırlık, temizlik, ilaçlama, gömü vs. yapıyorlardı. Bu konuda bu görevlilerin bir kısmının Kayıplar Komitesi yetkililerine bilgi vermemiş olduğunu biliyoruz – belki bazıları vermiştir... Ancak devletin görevlendirmiş olduğu bu ekiplerin pek çok şeye tanık olmuş olduklarını tahmin etmek o kadar da zor değildir... Bu konuda tekrardan hatırlatma yaparak onların yüreklerine hitap etmek gerekir yeniden: Bildiklerinizi paylaşınız... Paylaşınız ki bu acılar sona ersin, “kayıp” yakınları bir nebzecik huzura kavuşsun... En ufak bir bilgi dahi çok değerlidir çünkü aradan çok uzun yıllar geçti ve bilgilere ulaşmak da giderek daha da zorlaşıyor... Bu insani konuda Kayıplar Komitesi’ne yardımcı olun ki, onlar da “kayıp” yakınlarını rahatlatabilsinler...