KTTO için Vergi Dairesi eski müdürlerinden Göksel Saydam, Çalışma Bakanlığı eski müsteşarlarından Aziz Gürpınar, Maliye Bakanlığı Eski Müsteşarlarından Zeren Mungan ve DAÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Besim tarafından hazırlanan raporda sorunun minimize edilmesi için güçlü bir siyasi irade ve toplumsal mücadeleye ihtiyaç olduğuna vurgu yapıldı
• Mungan: “Hükümet edenlere, siyasilere bir takım sorumluluklar düşerken, bireylere de bazı sorumluluklar düşüyor. Özellikle istihdam konusundaki kayıtdışılığı hem arz, hem de taleple ilgili doğru politikalarla çözebiliriz”
• Doç. Dr. Besim: “Yıllarca kendi ayakları üzerinde durmak için mücadele eden bir toplumuz ve aslında kendi ayakları üzerinde durabilecek kapasitemiz de vardır. Bunu doğru politikalarla yönlendirmek gerekir. Hem vatandaşın, hem de devletin atacağı adımlar vardır. Bunlarla bütçemizi daha sürdürülebilir bir yapıya getirebiliriz”
Ödül Aşık ÜLKER
Maliye Bakanlığı eski müsteşarlarından Zeren Mungan ile DAÜ Bankacılık ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Besim, kayıtdışı ekonominin boyutlarına dikkat çekerek, bütünlüklü bir mücadelenin gerekliliğinin altını çizdi.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası bünyesinde hazırlanan “Kayıt Dışı Ekonominin Boyutlarının Ölçülmesi ve Çözüm Önerileri” raporunun detaylarını Yenidüzen’e anlatan Mungan ve Doç. Dr. Besim, kayıtdışı ekonomiyle ilgili atılacak doğru adımlar sayesinde Kuzey Kıbrıs’ta daha sürdürülebilir bir bütçeye sahip olunabileceğini belirtti.
Mungan ve Doç. Dr. Besim’in yanı sıra Vergi Dairesi eski müdürlerinden Göksel Saydam ve Çalışma Bakanlığı eski müsteşarlarından Aziz Gürpınar’ın da hazırladığı raporda kayıtdışı ekonominin Kuzey Kıbrıs’ta önemli bir sorun olduğuna dikkat çekildi ve bu sorunun minimize edilmesi için güçlü bir siyasi irade yanında toplumsal mücadeleye ihtiyaç olduğuna vurgu yapıldı.
“Strateji ve eylem planı aşamasındayız”
• Soru: Öncelikle proje hakkında bilgi verir misiniz? Nasıl bir çalışma yapıldı?
• Mungan: Kayıtdışı Ekonomi ile Mücadele Projesi KTTO bünyesinde sürdürülen bir projedir. Kayıtdışılık tüm iş çevreleri için haksız rekabet demek. Bu da beraberinde doğru çalışan insanların maliyetlerinin yükselmesine, rekabet edemez hale gelmesine ve belirli bir süre içerisinde bulunduğu piyasanın dışına atılmasına neden oluyor. Bu anlamda KTTO doğru bir yaklaşımla kayıtdışılıkla mücadelenin gerekliliğine inandı. Bu projede KKTC’deki bütün üniversitelerden akademisyenlerin katıldığı, kayıtdışılık konusunda birikimi olan arkadaşların katkı koyduğu yerel bir ekip oluşturduk. Buna ek olarak projeyi kamuyla birlikte de götürmek durumundaydık. KTTO Başkanı 7 Ağustos’ta Başbakan’la bir protokol imzaladı ve kamudaki verilerin proje için nasıl kullanılabileceği, proje yürütülürken nasıl bir işbirliği yapılacağı belirlendi. Bu proje Kuzey Kıbrıs Türkü’nün projesi olmalıydı ama dışardaki birikimleri de katmak durumundaydık. Türkiyeden Anadolu Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nden akademisyenlerle, Türkiye’deki kamu kesiminde ciddi deneyimleri olan kurumlardan ekiplerle çalışmalar yaptık. Bunu da yeterli görmedik. Olaya Avrupalı bir gözle de bakılması gerektiğine inandık. Bu anlamda da kayıtdışılıkla ilgili tüm çalışmalarda kendisine atıf yapılan Avusturyalı Prof. Schnider’den de katkı aldık. KTTO’nun yanı sıra Sanayi Odası, Esnaf ve Zanaatkarlar Odası ve diğer sivil toplum örgütleri ve sendikalarla da yaptıklarımızı paylaşarak bu işi yürütmeye çalıştık. Anketler hazırladık ve uyguladık. Proje 4 ana aşamadan oluşuyor. Boyutların ölçülmesi, çözüm önerilerini çalıştık. Strateji ve eylem planı aşamasındayız.
“Kayıtdışı bileşeninin en önemli kısımlardan biri istihdam”
• Doç. Dr. Besim: Biz kayıtdışı ekonomiyi özellikle ölçmek, sorunun nerede olduğunu, kimlerin kayıtdışı faaliyetlerde bulunduğunu da tespit etmek istedik. Bu bağlamda kayıtdışının ölçümü için dünya literatüründe kullanılan değişik yöntemleri de bu çalışmaya dahil ettik. Kayıtdışı ekonomiyi iki perspektifte ölçmeye çalıştık. Bir “kayıt dışı milli gelir”, diğeri de “kayıtdışı maliye geliri”. Ülkemizde özellikle kayıtdışı bileşenini oluşturan en önemli kısımlardan biri de istihdamdır. Kayıtdışı istihdamla ilgili çok detaylı çalıştık. Başta DPÖ’nün Hanehalkı İşgücü Anketleri’ni inceledik. Onunla da kalmadık 1500 haneye yönelik aile geçim anketi olarak adlandırdığımız hane halkına yönelik bir anket yaptık.
“Kayıtdışı çalışan KKTC vatandaşı %52, TC vatandaşı %44”
• Soru: Ne gibi şaşırtıcı sonuçlar elde ettiniz?
• Doç. Dr. Besim: Anketler sayesinde öncelikle kayıtdışı istihdamı vatandaşlıklara göre inceledik. Bunu üç kategoride değerlendirdik, “KKTC vatandaşı olup da kayıtdışı çalışan”, “yabancı olup da kaçak çalışan”, “ikinci iş yapan”. KKTC vatandaşı olup kayıtdışı çalışlanların kayıtdışı istihdamın %52’sini oluşturduğunu gördük ve bu bizim beklemediğimiz bir sonuçtu. Çünkü toplumda genelde yabancıların kaçak çalıştığı olgusu vardı. TC vatandaşları %44, üçüncü ülke varandaşları da %4 olarak tespit edildi. Yaşa göre kayıtdışılığa baktığımızda emek piyasasına ilk girme yaşları olan 15-19 arasında kayıtdışılığın %40’larda olduğunu, daha sonraki yaşlarda %10-15 arasında seyrettiğini ama 50’li yaşlardan sonra, yani bizim üllkemizdeki emeklilik yaşından sonra da kayıtdışılığın %40’ları aşan oranlarda olduğunu gözlemledik. Bu da politika geliştirmede dikkat etmemiz gereken bir tespit oldu. Eğitim durumuna göre baktığımızda, eğitim arttıkça kayıtdışılığın azaldığını gördük. Düz lise mezunlarının teknik ve mesleki lise mezunlarına göre daha fazla kayıtdışı çalıştığını gördük. Sektörel bazda baktığımız zaman, tarım sektörü %25 oranıyla birinci sırada çıktı, ticaret de %20 civarında. Kayıtdışılığı meslek bazında incelediğimiz zaman da sırasıyla ev temizliği %20, inşaat çalışanı %17, garson %12 ve oto tamirciliği %10 olduğu tespit edilmiştir.
İkinci iş de önemli bir konudur. Her yüz çalışandan 15 kişinin ikinci bir işi olduğunu tespit ettik. Kamu çalışanları %19 oranında ikinci iş yaparken, özel sektörde bu oran %10 civarında. Değişik vesilelerle konuşulan, anlatılan, şikayet edilen konuları bilimsel, ayakları yere basacak şekilde, argümanlarımızı da doğru geliştirerek, düzgün yöntemlerle, çok net bir şekilde ortaya koyduk. İkinci işin daha fazla tarım, bakım onarım, hekimlik-mühendislik ve özel ders vermede ağırlıklı olarak tespit edilmiştir.
***
“Kendi ayakları üzerinde durabilecek kapasitemiz var”
• Soru: Kayıtdışı istihdamın yarattığı milli gelir ve vergi kayıpları var. Bunların oranları neler?
• Doç. Dr. Besim: Kayıtdışı çalışanların yaklaşık olarak 200 milyon TL vergi, sosyal güvenlik ve ihtiyat sandığı kaybına neden olduğu, bunun yanında milli gelir hesaplamalarına da %13,6’lık gelirin yansımadığını tespit ettik. Bu ülkemizdeki işgücü piyasasında gerçekten yüksek oranda, %20,8 oranında kayıtdışılık olduğunu ortaya koydu. Yani her 5 kişiden biri kayıtdışı çalışıyor. Bu çok yüksek bir rakamdır. Bu istihdam politikaları, ekonomik gelişim için doğru politikalar geliştirilmesinde gerçekten çok büyük bir sorundur. Kayıtdışılık hiçbir ülkede sıfır değildir ama bizim bu oranı %10’un altına mutlak surette indirmemiz gerekmektedir. Ülkedeki yasalar, uygulamalar ve yaptırımlar tamam olmadığı ve buna fırsat verdiği için insanlar kayıtdışı çalışıyor. İkinci iş yapma ortamını da yasalar ve uygulamalarla ortadan kaldırmak lazım. Ben olaya iki taraflı bakıyorum. Sadece devletin cezai müeyyidelerle veya yaptırımlarla bu işi halledebileceğini düşünmüyorum. Bireylerin de bunu talep etmemeleri lazım. Kayıtdışı milli gelirin de oranı %22-29 arasında çıktı.
“Vergi kaybı 268 milyon TL, sosyal güvenlik kayıpları 222 milyon TL”
Vergisel açıdan incelediğimizde de çok ilginç tespitlerimiz var. Örneğin devletin teftiş raporlarını inceledik. Bu raporlardan da yıllar itibarıyla düşük beyanın devam ettiğini ve bu konuda birşey yapılmadığını gördük. Yönetici ve kendi namına çalışanlarda gelirlerinin %93’ü kadar, birinin yanında çalışan ücretlilerin de gelirlerinin %43’ü kadarının beyan edilmediğini tespit ettik. Düşük beyan oranı toplamda ortalama %50, bu çok yüksek bir rakam. Özellikle bütçe açığı gibi çok önemli bir sorun yaşayan ülkemizde düşük beyanın bu kadar yüksek oranda olması dikkat çekici ve çok önemlidir. Buna bağlı olarak bizim yaptığımız hesaplamada, 2001 yılı rakamalarına göre toplam vergi kaybı 268 milyon TL’dir, ki bu da yerel gelirlerimizin %13.7’si kadardır ve bütçe açığımızın da neredeyse %50’sini karşılayacak kadardır. Yıllarca kendi ayakları üzerinde durmak için mücadele eden bir toplumuz ve aslında kendi ayakları üzerinde durabilecek kapasitemiz de vardır. Bunu doğru politikalarla yönlendirmek gerekir. Hem vatandaşın, hem de devletin atacağı adımlar vardır. Bunlarla bütçemizi daha sürdürülebilir bir yapıya getirebiliriz.
Bunun yanında sosyal güvenlik kayıpları da çok yüksek. 2011 rakamlarıyla 222 milyon TL yani tahsilatın %62’si kadar kayıp olduğunu tespit ettik. İhtiyat Sandığı’nda 68 milyon TL kayıp var, bu da topladığımız primlerin yarısı kadardır. Dolayısıyla kayıtdışılık sorununu büyük ölçüde halledersek mali bağımlılığımızı sona erdirebiliriz, bütçesel sorunlardan dolayı devletin zamansız uyguladığı vergilerden, harç artırımlarından da kurtulabiliriz.
“Bireylere de bazı sorumluluklar düşüyor”
• Soru: Devlet ne yapmalı, vatandaşlar ne yapmalı? Aslında hepimiz bir şekilde kayıtdışı ekonomiden sorumluyuz, örneğin hemen herkesin evine haftada bir, ayda bir temizliğe giden kişiler kayıtdışıdır...
• Mungan: Sizin de ifade ettiğiniz gibi hükümet edenlere, siyasilere bir takım sorumluluklar düşerken, bireylere de bazı sorumluluklar düşüyor. Özellikle istihdam konusundaki kayıtdışılığı hem arz, hem de taleple ilgili doğru politikalarla çözebiliriz. Dünyadaki genel yaklaşımlarda, siyasi alanda kararlılık en başta geliyor. Yani siyasetçinin kayıtdışılıkla mücadele konusunu aklına koyması lazım ve sonra da tedbirleri hayata geçirmek için harekete geçmesi lazım. Siyasiler mi yapacak? diye sorabilirsiniz. “Yapmazlar” diyerek umutsuzluğa kapılmamamız lazım. Eğer siyasiler mevcut yapı içerisinde gerekeni yapmıyorsa, yapmalarını gerektiren bir ortam yaratmamız lazım. Siyasileri yönlendirecek kesimler kitlelerdir, kitleleri harekete geçirecek olan da sivil toplum örgütleridir. Örgütlerin baskı unsuru olması, doğruları ve nasıl harekete geçirileceğinin de planla ortaya konması lazım. Ceza ile teşvik unsurunun birlikte uygulanması lazım. Bütünlüklü bir yaklaşım gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Önerilerin de erişilebilir ve uygulanabilir olması gerektiği genel yaklaşımıyla raporları hazırladık.
“İlk önce kamu kendine çeki düzen verecek”
Önerilerimizi hazırlarken büyük ölçüde anketlerden yararlandık, anketler bize çok ciddi ipuçları verdi. Her ankette de ilginç, beklentilerin dışında bazı cevaplar da aldık. Gerek iş çevreleri, gerek kamu çalışanlarına yaptığımız anketlerde “önce şeffaflık ve hesap verebilirlik” talebi ortaya çıktı. Yani ilk önce kamu kendine çeki düzen verecek, insanlardan toplanan kaynaklar doğru yerlere kullanılacak, hesap verebilir şekilde toplumla paylaşılacak, sonra insanlar vergisini doğru düzgün verecek. Güçlü bir siyasi iradenin bu işin arkasında olması gerekiyor. “Herhangi bir ceza uygulandığı zaman ilk önce nereye gidersiniz” diye sorduğumuzda iş çevrelerinin %40’ı bakana veya bir siyasiye gittiğini söyledi. Kamu çalışanlarının da %64’ü “bir ceza uyguladığımız zaman vatandaş ilk önce bakana veya siyasiye gidiyor” dedi. Olay ortada... Demek ki, siyaset kurumunu kayıtdışılığa neden olan unsurlardan uzak hale getirmemiz gerekiyor. Bu noktada da teknolojiyi devreye sokmalıyız. Eğer beyannameler elektronik ortamda verilir, ödemeler veznelerde değil de elektronik ortamda yapılırsa, yüzyüze temas ortadan kalkar ve müdahaleler azalır. Buradan hareket ederek öncelikle bankacılık sistemiyle ilgili EFT sisteminin bir an evvel devreye girmesi gerekir. Sicil yapısının da doğru kurgulanması lazım. Bununla ilgili de önerimiz kişilerin kimlik kartı, şirketlerin de tescil numarasının tüm sistem içerisinde ortak veri tabanında kullanılmasıdır. Ayrıca KKTC vatandaşı olmayan, yurtdışından gelen kişilerin ülkeye girişi anında kendileri için bir sicil numarası üretilmesini öngörüyoruz. Burada yaptıkları tüm işlemleri o sicil numarası altında takip edebilmek mümkün.
Sizin dediğiniz gibi hemen herkesin evinde temizlik için gelen biri var. Günlük işlerde kısa süreli sigorta primi yatırma imkanı gelmeli ancak çalıştıran kişiye de gelir vergisinden bir indirim imkanı verilmelidir. Af uygulamalarının işe yaramadığını, tam tersine olumsuz sonuçları olduğunu gördük. Afların kaldırılması yönünde önerimiz var.
Doç. Dr. Besim: Vergi sistemleri veya oranları o ülkedeki kaynakların doğru alanlara yönlendirilmesine de yardım eder. Devlet uyguladığı vergiyle vatandaşın gelirini doğru yerlere harcamasını, israf etmemesini, gelişmesini sağlayabilir. Ülkemizde işletmelerin sermaye yapıları çok zayıftır. Bundan dolayı işletmeler gerçek anlamda sermaye artırımına, güçlenmeye, kurumsallaşmaya yönelemiyorlar. Küçük krizlerden çok etkileniyor. Örneğin
eğer bir işletme kazancını ortaklara dağıtmayacaksa ve yatırım yapacaksa onun vergisi alınmasın. Bu ekonomik olarak şirketlerimizin daha güçlü sermayelere sahip olmasını sağlayacak. İşletmeler her zaman vergi kaçırmak için çalışacaktır, sistemi de kaçırmalarını engelleyecek şekilde kurmak lazım ama devletinde vergi aracıyla o paranın doğru yere yönlendirilmesine teşvik etmesi lazım.
“Devlet ve vatandaş birlikte çalışarak engelleyebilir”
• Soru: Ancak mevcut sistem kayıtdışılığı teşvik ediyor...
• Doç. Dr. Besim: Evet. Devletin kendine bir çekidüzen vermesi lazımdır. Yani devletin o ilk adımı atması lazımdır. Sistemin kayıtdışılığı teşvik edecek bir yapıdan çıkartılması lazımdır. Aksi takdirde bu kayıtdışılık devam edecektir. Bunu yapan devlet topluma bir güven verecektir ama bu arada bunu doğru ve devamlı yapabilmesi için vatandaşların da devamlı olarak hesap sorması lazımdır. Vatandaş da vergisini ödemiyorsa, o zaman da devletin cezai müeyyideleri getirmesi lazımdır. Kayıtdışılıkla mücadele zor birşeydir. Toplumsal bir mücadele olması lazımdır. Hem devlet, hem de vatandaş birlikte çalışarak ancak bunu engelleyebilir. Herkes işini zamanında yaparsa kayıtdışı ekonomiyi büyük ölçüde azaltabiliriz.
• Mungan: Strateji-eylem planı önerisini hazırlıyoruz. Bu plan çözüm önerilerinin nasıl, ne zaman, kimin tarafından, hangi süreçte yapılacağını belirletecek.
• Doç. Dr. Besim: Biz bu konuda da katkı koymayı öngörüyoruz. Strateji eylem planında başta siyasiler ve devlet kurumları olmak üzere kimin neyi ne zaman yapacağını, neyi hayata geçireceğini ortaya koyacağız. Sivil toplum örgütleri temsilcilerinin, akademisyenlerin ve devlet temsilcilerinin de olacağı bir yapı oluşturulmalı. Bu yapı belli aralıklarla toplanmalı, yapılması öngörülen strateji ve eylem planını takip etmeli ve baskı unsurlarını devreye sokmalı. Böylece siyaset kurumu da, devlet de bunları yerine getirmek durumunda kalacaktır.