22 Kasım 1963’te Leymosun’da bazı Kıbrıslıtürk “teşkilat” yetkilileri tarafından öldürülen ve “kayıp” edilen Osman Talat Hanifi, hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmadı, cinayetin suçu Rumlar’a atılmaya çalışıldı… Şehitler Albümü’ne “Rumlar 22 Aralık 1963’te kaçırıp şehit ettiler” diye yazılan Osman Talat, tam 55 yıldır “kayıp” – eşi ve iki oğlu vefat etmiş… Hayatta kalan ve onu arayan bir tek kızı Sultan Osman Talat var… Leymosun’daki olası gömü yerinin kazılması için Sultan Osman Talat, İnsani İşler Komiserliği’ne başvurdu…
Babası 55 yıl önce “kayıp” edilen, babası “kayıp” edildiği zaman henüz beş yaşında bir çocuk olan Sultan Osman Talat’la röportajımızın devamı şöyle:
SORU: Peki “gerekçeleri” neydi, onu öğrenebildiniz miydi?
SULTAN OSMAN TALAT: “Gerekçe”, hiçbiri söylemedi. Tahminim şudur: Bunlar baskı yapmıştır adama “Bize silah temin et” diye. Belki bir defasında da temin etmiştir ki ikinciyi da cesaret ettiler. Çünkü babam “kayıp” olduğunda bir da İngiliz o gün geldi ve babamı ısrarla sorardı… Büyük ihtimalle o temin etti silahları – bir para sözkonusu oldu bu İngiliz’nan, parayı da ödememek için “Aracıyı kaldırırsak, bu iş da biter” dediler. Ve aracıyı kaldırdılar…
Ben o resmi “Kayıplar Listesi” yayımlandıktan 15 gün sonra
Cumhurbaşkanlığı’na gittiğimde hesap sorayım “Niye listede yok?” diye, o Şinasi kimisa, onun yanındaydı babamın dosyası… 15 gün kaldırmadı yani o dosyayı, inceledi, gideceğimden emin olmadığı halde kaldırmadı. Bir arkadaşımla gittiydim ben – bu Şinasi bana dedi ki “İngilizce bilir misin?”, dedim “Bilirim…”
Sormadı yanımdakine “Sen da bilir misin?” diye!
Ve bana İngilizce olarak “Bak Sultan Hanım, o zaman şu emir, şuyudu başta, buyudu…Bilin ya kim yaptı?” dedi. A.Z.’den bahsetti bana… “Zamanın …..’ı” dedi…
SORU: Bunu Şinasi dedi size…
SULTAN OSMAN TALAT: Evet…
SORU: Cumhurbaşkanlığı’ndaydı…
SULTAN OSMAN TALAT: Evet… İngilizce olarak bunları anlattı.
SORU: Niçin İngilizce konuştu ki?
SULTAN OSMAN TALAT: Yanımdaki arkadaş var ya, o anlamasın! Ama sormadı o da İngilizce bilir mi diye!...
Bunları İngilizce anlattı, şu oldu, bu oldu…
Ben dedim “Denktaş bey, 100 yaşında anasının kemiklerini getirtti bu tarafa”… Derler ya “Nedir da isten?”
“Anasının kemikleri daha mı değerliydi kapılar kapalıyken da Denktaş Baf’tan getirtti kendini?” dedim. “Kemiklerini isterim yahu babamın” dedim…
Da döndü dedi bana “Bak” dedi, “sen ikide birde suçluyon bu Denktaş beyi ama bak” dedi… “1967’de geldiydi Denktaş Bey adaya... Bu sizin dosyadır” dedi. “Ve bu yazıyı da o kendi eliyle yazdı” dedi. Ne yazdı? Okur bana… İşte geldi, öğrendi, çok üzüldü… Ve hemen bu insanlara maaş bağlanmasını emretti! Yani “Sana iyiliği geçti bu adamın, kötülüğü değil” dedi.
Dedim “Lütfetti yani” dedim.
SORU: Halbuki o Özay Bey başvurmuştur, emin ol…
SULTAN OSMAN TALAT: Kesinlikle… Başvurmamış, söylemiştir Özay Bey… Demiştir “Bu işi yaptınız…”
Çünkü TMT’nin ben resimlerini gördüğümde, TMT’cilerin Leymosun kesimi özellikle Lefkoşa’da, Özay Bey’i her zaman görürüm o resimlerin içinde. Demektir bu da ki, bu adam da TMT’nin adamıydı. Büyük ihtimalle bunlar bilgi verirler ya, “Çocuk böyle böyle böyle yaptı ve bu insan zorladı bu çocuğu, ben yarın alıp götürüyorum…” Haber vermeden bir iş yapamaz bunlar. “Bilginiz olsun” gibisinden.
“Aman hade, ödeyin, çıkarın…”
Ama o diyor ki “Böyle böyle, 60 küsurlarda maaş bağlandı size…”
Hey Allahım büyüksün, hey Allahım sen büyüksün…
SORU: Ondan sonra iki farklı kişiyi, iki farklı zamanda götürdünüz – babanı gömenleri yani… İki farklı yer gösterdiler, aynı bölgede…
SULTAN OSMAN TALAT: Aynı bölgede, aynı “line” (hat) üzerinde… Biri dedi “Aha buradadır”, biri da dedi “aha buradadır…”
SORU: Bir tanesi kazıldı bir şekilde…
SULTAN OSMAN TALAT: Evet, bir şekilde biri kazıldı… Bulunamadı.
SORU: İkincisinin kazılması gerekir. Bunun için da bugün İnsani İşler Komiseri Sayın Fotis Fotiu’ya başvuru yaptınız ki güneyde olduğu için onlar kazabilir, resmi “Kayıplar Listesi”nde olmadığı için…
SULTAN OSMAN TALAT: Yani bu da büyük bir şanstır burada bize, değil?
SORU: Evet ama güneydeysa olası gömü yeri… Kuzeyde böyle bir “set-up” (düzenleme) yok çünkü…
SULTAN OSMAN TALAT: İşte yani, güneyde olması…
SORU: Güneyde var, Paramal’da var, gene Leymosun’da garnizonun tuvalet kuyusunda var olası gömü yeri… Mandirga’da var… Madem böyle bir olanak vardır, Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği’nde “kayıtsız kayıplar” veya toplu mezarlar veya gömüler için, bundan en iyi biçimde özellikle “kayıtsız kayıp” yakınlarının yararlanması gerekir diye düşünürüm…
SULTAN OSMAN TALAT: Yardımlar adil dağıtılmadı diye itiraz eden birisinin öldürülüp tuvalet kuyusuna atıldığını yazdıydın geçen gün… Yani düşünebilin yahu? Ne için adam öldürdüler yahu! Karısı, çocuğu var, çoluğu var… Sefil olacaklar… Hiç umurları olmadı. Pislikler…
Onlar bilirlerdi… Onun için ben bu Leymosun halkından da nefret ettim. Yani sen düşünebilin yahu? Böyle bir şey olmuş senin Limasollun bir kişine ve hepsi biliyor ve susuyor… Bildikleri süslensinler püslensinler, Park Gazinosu’na gitsinler göbek atmaya karılarıyla birlikte… Böyle bir toplum olabilir mi yahu? Yok da bu kadar yahu… Konuşunca da “konuşun” olur. Aha bu, gerçek bu…
SORU: Nasıl biriydi baban? Neler hatırlan? Bana “golf severdi” dediydin…
SULTAN OSMAN TALAT: Evet… Golf severdi. Babam zaten asker olduğu için herhalde, çocuk alıp sevmeyi yapmadı yani. Bizi hiç alıp kucağında sevmedi bu adam. Ama bize çok düşkündü, özellikle bana… Düşün sen 1960 küsurlarda televizyon ilk defa geldi Limasol’a, bir komşu aldıydı ve mahallenin çocukları “Nedir? Nedir?” diye gider bakardık uzaktan… İlk gün koydu bizi eve kadın. İkinci gün kapattı! Üçüncü gün da “Gelmeyin!” dedi.
Öyle gitmişim ağlayarak, “Yahu ne biçim babasın sen, her şeyi alacan alacan da böyle…”
“Ama hususi yaptı?” dedi…
“Evet!”
Bilin, o gün bizde sanki da uzay mekiği kuruluyor! Zaten televizyon büyük bir olaydı. Antenler çekildi! Helikopterler geldi, düşün sen o kadar uzun anten koydular, haber ettiler, hayır, bu kadar uzun olamaz! Bir tek Suriye’yi alırdık galiba o dönem!
Yani öyle severdi çocuklarını… Gezmeyi çok severdi, gezdirmeyi çok severdi…
SORU: Nerelere giderdiniz, hatırlarsan?
SULTAN OSMAN TALAT: Benim hatırladığım hep böyle deniz kenarları çok vardı, yemekler çok vardı… Uçakalanını çok iyi hatırlarım. Annemin böyle beyaz bir palto giyip beyaz eldiven taktığını hatırlarım. Ve tabii ayakkabıda çok titizdi. Ayakkabı, çantaya da çok titizdi. Zaten mesleği buydu adamın, ariyeten ayakkabı getirirdi ya İtalya’dan… Öyle çok şık giyinirdi, o da çok severdi şık giyinen insanları herhalde. Ben mesela hatırlarım, uçaktan geldiklerinde böyle değişik geldiydi bana… Annem böyle artist gibi indiydi uçağın merdivenlerinden… Onu hatırlarım. Yeme içmeyi çok severdi…
DEVAM EDECEK