Türkiye’den gelen yardımlarının adaletsiz dağıtımına itiraz etmek, hayatına mal olan Salih Mustafa, geride bir eş ve iki evlat bıraktı… “Kayıplar” listesine konmadı çünkü kaldığı garnizonda öldürülüp kuyuya atıldığı anlatılıyor…
Türkiye’den gelen yardımlarının adaletsiz dağıtımına itiraz etmek, hayatına mal olan Salih Mustafa, geride bir eş ve iki evlat bıraktı… “Kayıplar” listesine konmadı çünkü kaldığı garnizonda öldürülüp kuyuya atıldığı anlatılıyor…
Salih Mustafa, 1966 yılında bir akşam nöbetten çıkmış, Polemidya’da evine giderken yaşlı ve fakir bir adam görmüştü… Adam ağlıyordu…
“Noldu da ağlan ama?” demişti…
Bu fakir ve yaşlı adam, Salih Mustafa’ya, “Kızılay yardımlarını dağıttılar ama bize bir şey vermediler… Sanki da bizim birşeyimiz var” demişti…
Salih Mustafa gözü pek bir gençti: Henüz 24 yaşındaydı…
Aslen Maronili’ydi… Babası Maronili Mustafa Koyutürk, annesi Armenohorlu Meryem Mustafa’ydı… Kendisi İskele’de (Larnaka) dünyaya gelmişti… Küçük yaşta Polemidya’ya gitmişti… Polemidya’da hayatını sürdürüyordu…
Bir gün bir akrabalarının kızı olan Pervin Hanım, Polemidya’ya gitmişti… Salih Mustafa onu görmüş, o da Salih Mustafa’yı görmüştü… Zaten akrabaydılar… Sonra evlenmişler ve iki çocukları olmuştu: Mustafa ve Bayram… Pervin Hanım, İskeleli’ydi – annesi Dohnili, babası Manavrulu’ydu…
Evlenmişler, yuvalarını Polemidya’da kurmuşlardı…
Salih Mustafa uzun boylu, geniş omuzlu, gözünü budaktan, sözünü kimseden sakınmayan bir insandı… “Balligari” dediğimiz türde bir insan…
Bir atı vardı ve her yere atıyla giderdi…
O gece, o yaşlı adamın o gözyaşları yüreğine dokunmuş, hemen köy komutanına gidip “Nedir ama yaptığınız?” diye hesap sormaya kalkışmıştı… Kızılay yardımlarının bu komutan tarafından bu fakir adama verilmeyişine itirazını açıkça belirtmişti…
Bunun ölümüne giden ilk adım olduğunu, insanlar arasında kapkara yürekli, kötü niyetli, elindeki yetkiyi başkalarına acı vermek için kullanan birileri olduğunu nereden bilecekti?
O korkunç gecede köy komutanı onu en uç mevziye nöbete sürmeye karar vermişti…
Salih Mustafa kim oluyordu da hesap soruyordu bu yardımların nasıl dağıtıldığı konusunda?
Tıpkı Stavrogonno’da olanlar, burada da yaşanıyordu: Orada da bu Kızılay yardımları başbelası olup çıkmıştı çünkü adil dağıtılmıyordu ve buna itiraz edenleri susturma girişimlerinde, bu konuda doğrudan muhatap olmayan ama hesap sorulmasını desteklemekten geri durmayan Nesip Hasan ve Cafer Bahaddin öldürülmüştü… Hayır, Kıbrıslırumlar tarafından öldürülmemişlerdi… Verilen “emir” üzerine, bazı Kıbrıslıtürkler tarafından öldürülüp “kayıp” edilmişlerdi… Onların öldürüldüğü tarih 2 Nisan 1966 idi…
Salih Mustafa’nın hesap sorması da Şubat veya Mart 1966 idi… Fadıl Çağda’nın kaleme aldığı “Cinayetlerle Susturulan Toplum – Bir Daha Yaşanmasın” başlıklı KHORA Tarih dizisinde Mayıs 2016’da yayımlanan kitabında şöyle yazar (sayfa 92-97):
“Limasol’un Armenohor köyünde doğan Salih Mustafa, yoksul bir aileye mensuptu. Ailece Polemidya’ya taşınırlar. Ancak herkes onu Polemidyalı olarak anar.
Deli dolu, çalışkan, saf bir kişiliğe sahip Salih’in adı aşırı saflığından dolayı Deli Salih’e çıkmıştı. Onu arayanlar, Deli Salih demezlerse, kolay kolay bulamazlardı.
Salih harup zamanı en çok aranan kişilerin başında gelirdi. Çalışkanı. Vaklayı (silkme değneği) eline aldı mı silktiği harupları on kişi toplayamazdı. İri yapılı, uzun boylu, güçlü birisi idi.
Zamanı gelir evlenir. Çocuk sahibi olur. Yaşamı yoksulluklar içinde geçen Salih’in tek düşüncesi iki çocuğu ile ailesine daha iyi olanak sağlayabilmekti. Bunun için boş oturmaz, hangi işi bulursa yapardı. Harup silker, zeytin toplar, hayvan güder, çobanlık yapardı.
Gündüzleri ailesini geçindirmek için nafakasını sağlamaya çalışan Salih, geceleri de mücahit olarak köy savunmasında görev yapıyordu…
Temiz yürekli, heyecanlı, yerinde duramayan, saf köylü çocuğu Salih, Polemidya’da gördüğü haksızlıklara, yolsuzluklara da karşı çıkma cesaretini gösterir. Polemidya, Teşkilat Başkanı’nın Türkiye’den gönderilen ve köydeki yoksullara dağıtılması gereken yiyecek vs. yardım malzemelerini gerektiği gibi dağıtmadığını, şahsi çıkarı için sattığını, akraba ve tanıdıklarına dağıttığını görüp öğrenir.
Bölge Teşkilat Başkanı’nın görev ve yetkisini kötüye kullanıp haksızlık yaptığını, şahsi çıkar sağğlamakta olduğunu aleni olarak herkesin duyacağı şekilde, yüksek sesle söyleyip eleştirir. Deli dolu, saf Deli Salih’in haksızlığa karşı çıkışı hayatına mal olan olayların başlangıcı olur…”
Türkiye’den gelen Kızılay yardımlarının adaletsiz biçimde dağıtımına itiraz eden Salih Mustafa’yı köy komutanı (köydeki teşkilat başkanı) önce dövdürtmüş… Sonra da sırtında kanlarıyla, sınırda bir mevziye sürmüş ve peşinden de bir veya iki yakın arkadaşını göndermiş, “Gidin onu öldürün, zaten sınırdadır, Rumlar vurdu derik” demişti…
Arkadaşları çaresizdi: Komutanın emrine nasıl karşı çıkacaklardı?
Kendilerince bir plan yaptılar, hem kendilerini, hem de Salih Mustafa’nın canını kurtarmak için…
Salih Mustafa’nın bulunduğu mevziye gitmişler, ona bir sigara uzatmışlar içsin diye… Salih Mustafa bu sigarayı içmeye başlayınca, içine uyuşturucu konmuş olduğunu farketmiş…
Ona “Ben senin yerinde olsam buradan kaçar Rum tarafına giderdim… Duyduk seni mevzide vuracaklar, sonra da Rumlar vurdu diyecekler” demişler ve onu Rum tarafına kaçması için cesaretlendirmişler…
Can korkuysuyla Salih Mustafa bulunduğu mevziden silahını da alarak kaçmış… Doğrudan Ayyanni polisine giderek teslim olmuş – Kıbrıslırum polis onu karşısında silahlı görünce çok şaşırmış…
Bir süre sonra Sancaktarlık, Salih Mustafa’ya ailesiyle haber göndermiş: “Gelsin, teslim olsun, onu öldürmeyeceyik” diye…
Açıkçası aileyi kandırmışlar, Salih Mustafa’yı kandırmışlar ve Salih Mustafa gidip teslim olmuş…
Alıp onu Leymosun’daki garnizona koymuşlar…
Leymosun’da Salih Mustafa’nın durumuyla ilgili olarak Askeri Tahkikat Amiri olarak Kenan İnatçı atanmış…
Kenan İnatçı, 9 Aralık 1999 tarihinde Afrika gazetesinde bu konuda yaşamış olduklarını kaleme almıştı…
Biz de onu bulup röportaj yaptık ve bize neler yaşanmış olduğunu anlattı…
Bu röportajı da yayımlayacağız…
Salih Mustafa’yı üç ay kadar garnizonda hücrede tutmuşlar…
Kenan İnatçı insaflı ve adil bir tahkikat memuru olduğu için, bulunduğu mevziyi silahıyla terkeden ve Kıbrıslırum polisine gidip teslim olan Salih Mustafa’nın bunu “ağır tahrik koşulları altında” yapmış olduğunu ve Salih Mustafa yargılanırken, bunun dikkate alınması gerektiğini yazmış.
Salih Mustafa’nın sevgili eşi Pervin Hanım, kucağında dört aylık Bayram ve elinden tuttuğu birbuçuk yaşındaki Mustafa’yla birlikte onu ziyarete gider, ona sigara ve yemek götürürmüş.
Ama bir gün gittiği zaman hücrenin boş olduğunu, kapıların, pencerelerin açık olduğunu görmüş…
“Kocamı ne yaptınız?” demiş.
Ona “Başka hapishaneye nakledildi” demişler…
Gitmedikleri hapishane kalmamış Lefkoşa’da, Mağusa’da, çalmadıkları kapı kalmamış ama Salih Mustafa “kayıp” edilmiş…
Tarih 6 Mayıs 1966 olabilir – Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği’nin çıkardığı “Şehitler Albümü”nün üçüncü cildinde aynen şöyle yazıyor:
“7 Haziran 1941 tarihinde Larnaka kazasına bağlı Maroni köyünde doğdu. İşçi idi. 6 Mayıs 1966 tarihinde Rumlar tarafından kaçırılıp şehit edilmiştir…”
Halbuki gerçek çok farklıydı: Bulunduğu garnizonda öldürülmüş ve tuvalet kuyusuna atılmıştı… Ya da en azından anlatılanlar böyleydi…
Kenan İnatçı, yıllar sonra bir arkadaşından bunu duyacaktı ve bunu hem Afrika’daki yazısında, hem de bizimle röportajında söyleyecekti…
Beş yıldır “kayıp” Salih Mustafa’nın durumuyla ilgili çeşitli çalışmalar yapıyorum…
Öncelikle onun yakın akrabalarından, Boğaz’daki “Kemal’in Yeri” lokantasının sahibi Hasan Uluel’le konuşmuştuk, beş yıl önce bu konuyu…
Ardından onun ve başka arkadaşların da önerisi üzerine, Salih Mustafa’nın Tahkikat Amiri olarak görev yapmış Kenan İnatçı’yla, Boğaz’da, Hasan Uluel’le birlikte buluştuk… Burada hem Kenan İnatçı, hem de Hasan Uluel’le röportaj yapmıştım…
Ardından 23 Ekim 2013 tarihinde Hasan Uluel’le ve “kayıp” Salih Mustafa’nın sevgili eşi Pervin Hanım ve evlatlarıyla birlikte Leymosun’a gittik, tutulduğu garnizonun yerini bulduk…
Ardından 15 Ocak 2014’te Kayıplar Komitesi’nin o günkü yetkilileri Ksenofon Kallis, Okan Oktay ve Murat Soysal’a, Leymosun’da bu garnizonu göstermeye gittim – hep birlikte gittiğimiz bu yerle ilgili olarak o günlerde bu sayfalarda şöyle yazmıştım:
“Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis, Murat Soysal ve Okan Oktay’a Leymosun’da olası bir gömü yeri göstermek istiyorum. Önce Leymosun’un “Türk mahallesi” Ayandon’a gidiyoruz. Burada arkadaşım, “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi Patça’yla buluşuyoruz – Hristina Komi Kebir’den (Büyükkonuk) bir “kayıp” yakını ve araştırmalarımızda her zaman bize gönüllü olarak yardımcı oluyor…
“Ayandon Mahallesi”nde kiliseyi ve camiyi arkamıza alarak kuzeye doğru yürüyoruz. Bazı Kıbrıslıtürk şahitler bir süre önce bana ve Hristina’ya, 60’lı yıllarda bazı “kayıp” Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürkler’in gömülmüş olabileceğini söyledikleri bir yer göstermişlerdi. Bazı “kayıp” şahısların bu bölgedeki “askeri” bir binanın tuvalet kuyusuna veya atış poligonu içine gömülmüş olabileceği yönünde söylentiler bulunmaktaydı. Bölgedeki bazı binaları kullanmakta olan Kıbrıslırum göçmenler bir hapishane gibi de kullanılmış olan “askeri” binayı bize gösteriyorlar – tuvaleti de buluyoruz, binanın arka kısmında çeşitli kuyular varmış, bunlara da bakıyoruz – tümü kapalı ama bunların en büyüğü, tuvalete en yakın olan kuyuymuş… Belki de bu kuyu olası bir gömü yeri olabilir.
Ondan sonra yeraltındaki atış alanının girişini bulmaya çalışıyoruz. Okurlarımdan birisi bana bu yeraltı tünellerinde de bir kuyu olabileceğini, oraya bazı “kayıplar”ın gömülmüş olabileceği yönünde söylentiler bulunduğunu anlatmıştı.
Yeraltı tüneline girişi keşfeden Kallis oluyor – bu bölgede bulunan bir evin mutfağında çok büyük bir kuyu varmış – neredeyse odanın çapı kadar ağzı varmış, atış talimlerinin yapıldığı yere buradan giriliyormuş gibi duruyor. Bu eve yerleşen Kıbrıslırum göçmen ailesi, evin mutfağında büyük bir kuyu bulunca çok şaşırmışlar o günlerde – kuyunun ağzı açıkmış! Kuyu tertemizmiş, içinde ne su, ne de çöp varmış. Şimdi kuyunun ağzı kapatılmış… Bu tünellerin yeraltından “Türk mahallesini” bağladığını öğreniyoruz…
Tünelin bir başka girişini tarif etmişlerdi bana – yolun karşısında derenin bulunduğu yerdeydi.
Bu bölgede yaşayan Mağusalı Kıbrıslırum göçmenler bizi kahve içmeye davet ediyorlar, son derece sevecen ve misafirperver davranıyorlar – bir zamanlar Kıbrıs’ta geçerli olan Kıbrıslılar’ın misafirperverliğini hatırlatıyorlar bize…
Larnaka’da da bulmamız gereken bir diğer gizli atış poligonu var – okurlarımın ifadelerine göre bazı “kayıplar” bu gizli atış poligonunda sorgulanmışlar, işkence görmüşler, öldürülmüşlerdi ve hala “kayıp”tırlar…
Leymosun’a veda ediyoruz ve Lefkoşa’ya geri dönüyoruz… Belki okurlarımızın yardımlarıyla Leymosun bölgesinden “kayıp” edilmiş olanların nerelere gömülmüş olabileceğini bulmaya bir adım daha yaklaşacağız…” (YENİDÜZEN – OCAK 2014)
O günlerde göstermiş olduğumuz bu yerle ilgili Kayıplar Komitesi herhangi bir kazı yürütmemiş…
Çünkü “kayıp” Salih Mustafa da “kayıtsız kayıplar”dan bir diğeri…
Oysa gerek garnizonun tuvalet kuyusunun, gerekse yeraltı tünelindeki – söylendiği gibi varsa eğer – kuyunun araştırılması gerekiyor…
Bu konuda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya tekrardan çağrıda bulunmak istiyorum:
“Kayıtsız kayıplar” konusunu iki lider olarak, Sayın Anastasiadis’le birlikte ele alıp bu insani konuda bir karar üretmeniz, bu konunun önünü açmanız gerekiyor…
“Kayıtsız kayıplar”ın durumunu ele alacak herhangi bir merci mevcut değil Kıbrıs’ın kuzeyinde…
Ancak eğer Kıbrıs’ın güneyinde “kayıp” edilmişlerse ve “kayıtsız kayıp” iseler, o zaman bu konuda çalışma yapan bir tek kurum mevcut: O da Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği…
Nitekim “kayıtsız kayıp” konumundaki “kayıplar”ın yakınları, İnsani İşler Komiserliği’ne başvuru yapıyorlar ve olası gömü yerlerinin kazılmasını talep ediyorlar… Bakalım bu süreçte herhangi bir yol alınabilecek mi…
“Kayıtsız kayıp” Salih Mustafa’yla ilgili olarak Leymosun’da dönemin Tahkikat Amiri Kenan İnatçı ve Salih Mustafa’nın yakın akrabası Hasan Uluel’le yaptığımız röportajı yarın yayımlamaya başlayacağız…