Bu sene bahar biraz geç geldi. Uzun döneme yayılan yağışlı hava, alışık olmadığımız bir durumdu. Her ne kadar marazi bir toplum olsak da, Akdenizliliğin verdiğin heyecan ve enerji, karanlık mevsimlere karşı isyan etmemizi körükler. Birçok arkadaşımın ağzından (hatta ben de dahil) “artık havalar ısınsa, usandık bıktık bu fırtınalardan” cümlesini defalarca duyduğumu hatırlıyorum. Hatta o koşullarda, KKTC’nin devletimsi icraatsızlığı sebebiyle canlar gitti, insanlar evsiz kaldı ve birçok maddi hasar ortaya çıktı.
Mesele Kıbrıs olunca, havadan sudan olan muhabbet, bir yerden sonra memleketin durumuna da bağlanır. Uzun bir döneme yayılan şimşek, yağmur, karanlık ve toz toprağın egemen olduğu süreçte, ülke gündemi de pek parlak değildi. Her zamanki gibi hükümet kuruldu, büyük iddialar ortaya atıldı, kısmi iyileştirmeler dışında somut ilerlemeler katdedilemedi. Yaklaşık bir buçuk yılın ardından esas aktör ve kasa anahtarı sahibi olan Türkiye Cumhuriyeti iradesi, hükümeti hallaç pamuğu gibi attı.
Tüm bunlar yaşanırken, 26 Mayıs’ta aydınlanacak umut için pek çok Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum birlikte çalıştılar. Çeşitli kesimler tarafından farklı farklı gerekçelerle anlamsızlaştırılmaya çalışan Niyazi Kızılyürek’in Akel – Sol Yeni Güçler’den adaylığı, ilmek ilmek ilerledi. Öyle bir uyum vardı ki, her bir adım bir diğerini tamamladı. Niyazi Hoca, seçim propagandası sürecinin tamamında, adanın barındırdığı kimliklerin zenginliğini yüreğinde ve aklında taşıdı. Tabi ki bu yeni bir durum değildi. Yıllardır ortaya koyduğu entelektüel çalışmaları, iki toplumun birbirlerinin hatalarını ve sevaplarını bilmesine dönük yoğun uğraşı ve sadece Kıbrıs’ta değil dünyanın birçok ülkesinde kendini kanıtlamış bir federalist olması, Avrupa Parlamentosu’na seçilmesinin başat sebepleri arasında sayılabilirler.
Hocayı yıllardır tanırım. Sanırım bundan 6-7 yıl önceydi. Işık Kitapevi’nin fuar gecelerinden birinde, oturmuş sohbet ediyorduk. Bana o gece söylediği cümleyi her daim aklımda tutmaya çalışırım. Beni biraz üzgün ve bezmiş hâlde görmüş olacak ki uyarma ihtiyacı hissetmiş. Gözlerini bana dikip: “Aslı bu ülke öyle dalıp gidilecek, hüzne kapılıp vazgeçilecek bir yer değil” demişti. İşte o anda, bunca yıldır Kıbrıs’ın iki tarafındaki sağcı ve faşistlerin kendisine yaşam alanı tanımadığı dönemler aklıma geldi. Adanın yeniden birleşmesi ve gerçek anlamda barışın inşa edilmesi için hakikatleri korkmadan dile getiren ve bu uğurda hiçbir zaman taviz vermeden ilerleyen adamın hikâyesiydi bu.
Seçim sonuçlarının açıklanmasına saatler kala, yani Kıbrıslılar oy verirken dağıldı o karanlık hava. Sandıklara gelen insanların yüzü gülüyordu. Hele yaşlılar, sanki yarım kalmış bir işi tamamlamak istiyor gibiydiler. Heyecan ve tedirginlik de vardı. Özellikle 2004 referandumunda kalbi kırılan kesimler, temkinliydi. Ama kendini yıllarca solcu ve demokrat satan, nice “eski siyasetçi yeni el etek öpen efendilerin”, sınırsız provokasyonlarına kapılmadılar. Yüreklerindeki federasyon ve barış aşkı ile hareket ettiler. Adanın kuzeyini etkisi altına alan karanlığı, TC büyükelçisinin onayı ile kesinleşen bakanlar kurulu listesinin pisliğini, sandıkta ortaya koydukları iradelerinin tek bir talimatla yok edilmesini ve en çok da tüm adada gittikçe güçlenen aşırı sağın yaratacağı tahribatı dağıtmak için yola koyuldular. Bu noktada Akel, tarihi bir sorumluluk gösterdi ve önceden yaratılan algıyı yerle bir etti. Böylece Kıbrıslı Rumların federasyona dayalı bir çözüm istemedikleri, ülke yönetimini Kıbrıslı Türklerle paylaşmayı reddettiği genellemesini de ortadan kaldırdılar.
Dün gece seçim sonuçlarını izlerken, ada üzerinde yaşayan toplumların acı çekmesine, birçok kayıp yaşamasına neden olanların senaryolarının kurmaca olduğunu bir kere daha deneyimledim. Hakikatleri korkusuzca dile getiren, federasyonu sadece bir çözüm yöntemi değil tüm hayatın paylaşılması, ortaklaşılması üzerinden okuyan ve bu sebeple iki toplumdaki statükocular tarafından düşmanlaştırılmaya çalışılan Niyazi Kızılyürek, yüreklerdeki barış ateşini yeniden alevlendirdi.
Umarım gelişen birliktelik ruhu daha da ileriye taşınır ve toplumlararası barış mücadelesi hiç durmadan devam eder. Bu dönemde, gözlerinin için gülen Kıbrıslıların birbirlerine ihtiyaçları var. İşte bunun da anahtarı federal Kıbrıs’ı kurmak için mücadele etmektir. Yaşanan bir ilk adımdır ve devamını getirmek de bizim elimizdedir.