Kıbrıs sorununu bir ‘maç’ gibi görenler var.
Sanki ortada iki takım varmış da…
Maçın sonunda bir taraf kazanacakmış…
Diğer taraf kaybedecekmiş…
Sevinen sadece bir taraf olacakmış…
Üzülen sadece bir taraf olacakmış…
Yalan!
* * *
Kıbrıs’ta çözümsüzlük koşulları sürdükçe, yani ‘maç’ uzadıkça herkesin, hepimizin kaybettiği orta yerde…
‘Kazananlar’ yok mu?
Var tabii!..
Ganimetçiler…
Rantçılar…
Statükonun kaymağını yiyenler…
Mafya…
Başka?
Bir de ‘stratejik çıkarı’ olanlar…
Yani ‘ada dışındaki’ güçler…
Peki biz ne anladık bu işten?
* * *
Her müzakere süreci inişli çıkışlı.
Ama sonuçsuz!
Kah umut patlaması, kah ümitlerin dibe vuruşu…
‘Tahmini hava raporu’ misali…
Az önce sağanak başladı.
Şimdi güneş taş yakıyor!
Hah, kar yağıyor şimdi de…
Bir dakika, bulutlar dağılır gibi oldu.
Ne hava ama!
* * *
Toplum liderleri masaya oturdu, oturuyor, yine oturacak. 1968’den beri… Dile kolay, 50 sene!..
Lakin masanın kaderini liderlerden ziyade başkaları idare ediyor.
“Alo Ankara…”
“Atina hatta…”
Buyurun!
İngilizi, Amerikalısı, Çinlisi, Rusu…
Hepsi devrede.
Bir biz yokuz galiba orada.
‘Maç’ oynayanlar yani…
Kim kazanacak, kim kaybedecek acaba?
“Hah, güneşin ucu göründü yine…”
Laf!
* * *
1960…
1963…
1974…
Tarih…
İmzalar, çatışmalar, ölümler, kayıplar, yaralılar, göçler, çadırlar, kan, barut, savaş, acı, gözyaşı…
Ateşkes.
Malını bırakanlar.
Doğduğu yerden sürülenler.
Adayı temelli terk edenler.
Çocukluk hayallerini yitirenler.
Şehit verenler.
Gaziler.
‘Bir gün dönecek’ diye kayıp bekleyenler.
Geleceğe umutlarını tüketenler.
Kim kazandı, hani?
‘Maç’ mı?
Bitmedi.
Maç bitmedi ama bitmek üzere olan var.
Ya Kıbrıs sorununu biz bitireceğiz, ya da o bizi bitirecek!