Kazılarda geçen yıllar… (2)

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinde ekip lideri olarak çalışmakta olan ama aynı zamanda bir “kayıp” yakını da olan arkeolog Ali Çulluoğlu ile röportajımız şöyle:

SORU: Kaç yaşındasın?

ALİ ÇULLUOĞLU: 40...

SORU: Kaç senedir Kayıplar Komitesi’nde çalışın?

ALİ ÇULLUOĞLU: 2009’un Şubat ayından beridir çalışırım – 13 yılı buluyoruz yavaş yavaş...

SORU: Zaten galiba 2008-2009-2010, bunlar daha fazla “kayıp” kalıntısının bulunduğu yıllardı hatırladığım – bunun nedeni tabii ki bir hayle bilginin geldiği, değerlendirildiği yıllardı... Kazıların başlangıç yıllarıydı bu yıllar...

ALİ ÇULLUOĞLU: O yıllarda ben bayağı bir güneydeki kazılarda çalışmaktaydım.

SORU: Güneyde hangi kazılara katıldıydın?

ALİ ÇULLUOĞLU: Güneyde tabii Petrofan’la başlar hikayemiz... Oradan Pareklişa’ya gittiydim...

SORU: Petrofan kazısında ne kadar süre bulunduydun?

ALİ ÇULLUOĞLU: Petrofan’da sanırım işe girdiğimde iki üç ay kadar orada bulunduydum, o kazıda... Kazının kapanışında oradaydım. Kazı bittiğinde oradaydım.

SORU: Pareklişa?

ALİ ÇULLUOĞLU: Pareklişa’nın ilk açılan bölümünde çalıştım... Kapattık, daha sonra ikinci bölüme katılma şansım olmadı...

SORU: Başka nerelerdeki kazılara gittin güneyde?

ALİ ÇULLUOĞLU: Poli’de kazımız oldu, üç kişinin bulunduğu anıtın arkasındaki kazı...

SORU: O gömü yerini biz gösterdiydik, bir “kayıp” yakınının yardımıyla bulduğumuz Şevket dayıyla birlikte...

ALİ ÇULLUOĞLU: Artı dedemin bulunduğu kazı...

SORU: Evet, o gömü yerini da Şevket dayı gösterdiydi bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine aynı gün...

ALİ ÇULLUOĞLU: Bir da meşhur Fasulla’daki kazı... Bayağı uzun süren Nesipler’in kazısı...

SORU: Sonuçta orada değildi...

ALİ ÇULLOĞLU: Yok. Bayağı uğraştırdı bizi, altı-yedi ay kadar... Artı bunlar dışında Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta, çeşitli kısa süreli kazılara katıldım...

SORU: Kuzeyde aklında kalan kazılar hangileridir?

ALİ ÇULLOĞLU: Tabii bir çok kazı yaptık, bunların içinde Haspolat’taki (Mia Milia) kazı var, Demirhan’da (Trahoni) o meşhur muluhiya tarlası... Bayağı bir sürdüydü...

SORU: Orada kaç kişi bulunduydu? 11 kişi miydi?

ALİ ÇULLUOĞLU: Sanırım... Ben tamamında bulunmadım ama 5-6 ay kadar bulundum orada...

SORU: Bir da bebek vardı o kazıda kalıntıları bulunan, en küçük “kayıp” Kıbrıslırum’du bu bebek... Emziciği, bezinin bağlandığı muşamma vardı üstünde...  Sonradan Kıbrıslırum medyasında fotoğraflarını gördüydük bu emziciğin ve muşammacığın...

ALİ ÇULLUOĞLU: Evet... Onun dışında tabii meşhur “Yanık Konvoy” Sihari’de, o kazıda bulundum... Bayağı uzun, bir yıl kadar sürdü – hem yukarıda, dağda, Bozdağ’da, hem aşağıda “Yanık Konvoy”da, bayağı uzunca bir süre sürdü o kazı... Yine Lefkoşa’da hapishanenin arkasındaki kazıdaydım, bu kazı da aşağı yukarı bir yıl kadar sürdü... Bu da işlediğimiz, bayağı emek verdiğimiz kazılar arasındadır... Son olarak da tabii Girne Boğazı’ndaki kazıdaydım... Orada da bildiğiniz gibi üç kişiden geride kalanlar bulundu... Bunlar haricinde tabii bir çok kazıda bulundum...

SORU: Şimdi Mora’dasınız...

ALİ ÇULLUOĞLU: Evet... Güneyde, kuzeyde, birçok kazıda bulunduk, çoğu kısa süreli, birkaç tanesi bayağı uzun sürdü... Tabii pandemi nedeniyle bir-iki ay boşluk yaşadık geçen sene... Onun dışında, kazılarımız devam etmektedir...

SORU: Bu işe girdiğin zaman, böyle bir şey olacağını herhalde hiç tahmin etmezdin... Yani gündelik yaşamına nasıl yansıyacak, neler yaşayacan, bilmezdin herhalde...

ALİ ÇULLUOĞLU: Yani tabii üniversitedeki geçmişimizden kazıların nasıl yapıldığı, hangi ortamlarda geçtiği gibi konulara aşinayık bildiğiniz gibi... Meşhur Tatlısu kazımız oldu, üniversite zamanı zaten zamanımızı yaz aylarında orada geçirdik. O yüzden kazılara karşı bir aşinalığımız vardı her zaman. Bir tecrübemiz olduğu için, pek fazla sıkıntı olmadı.

SORU: Ama içerik çok farklı...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tabii ki... Bizim üniversitedeki konseptimiz tamamen daha eskiye yönelik, 2 bin, 3 bin, belki de 10 bin yıllara yönelik kazılardı. Fakat şu anda Kayıp Şahıslar Komitesi’nde tamamen tabii farklı bir konsept, farklı hikayeler, farklı psikolojiler... Farklı durumlarla karşılaştık tabii...

SORU: Seni en çok etkileyen hatıralarından birkaçını aktarabilir min acaba?

ALİ ÇULLUOĞLU: Şöyle söyleyeyim: Benim Kayıp Şahıslar Komitesi’nde işe başladığım ilk günden itibaren hep aklımın bir köşesinde “kayıp” dedemin bulunmasına katkı sağlamak her zaman olmuştur. Bu yüzden araştırma safhasında, kazı safhasında komite olarak çok emek verdik, sizin de çok emekleriniz oldu... Ve nitekim 2015 yılında yaptığımız bir kazıda ulaştık nihayet. O süre zarfında çok da psikolojik olarak baskı altına girdiğimiz günler oldu. Çünkü ailemizin beklentisi oluştuydu bu konuda, benim komitede çalışmamdan dolayı. Bu yüzden ilk günden bulunacağı güne kadar her gün neredeyse, şu an rahmetlik oldu, nenemin hatıraları tabii yaşar daha, nenemi her gördüğüm zaman işte “Noldu bizim ihtiyar? Bulunacak mı? Bulundu mu?” diye sorması, onun sabretmesini sağlamak pek kolay olmadı tabii... Ama tabii ki onun vefat etmeden önce dedemin bulunup mezarına kavuşması, benim için tabii ki çok büyük bir mutluluk... Bundan daha büyük bir mutluluk olamaz herhalde...

SORU: İşte sağolsun Şevket Dayı, o zaman aldık kendini getirdik ve gösterdi bize ve Kayıplar Komitesi’ne Poli’de ve tam bastoncuğunun işaret ettiği yerlerde üçü bir yerde gömülmüş, diğeri de deden yani, tek gömülmüş olarak bulundu... Ona gömdürttüğü için Kıbrıslırumlar savaş esnasında, bilirdi yerlerini... Ve bu adamın konuşmasını sağlayan da gene bir “kayıp” yakını idi... Ünay Hanım’ın babası Ahmet Ethem İbrahim “kayıp”tır Poli’den 1964’ten  beridir ve ondan yardım rica ettiydim ben, Poli’de kazılar çok uzun süredir devam edip bir sonuca ulaşılmamış olduğunu öğreninca aradıydım Ünay Hanım’ı ve çok sağolsun, o buldu bize Şevket dayıyı... Şevket Dayı birkaç yıl önce vefat etmiş... Nur içinde yatsın... Ne yazık ki Ünay Hanım’ın “kayıp” babası da hala bulunamadı... Ama yardımları sayesinde dört “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömü yeri bulundu Poli’de... Ona da, teşekkürlerimi sunarım buradan... İnşallah kısmet olur da ona da güzel bir haber verebilirik...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tabii ki... Şahitlerin bilgilerinin, görgü tanıklarının bilgilerinin ne kadar önemli olduğu bu kazılarda bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Tabii ki onların yönlendirmeleri olmasa, işimiz çok daha zor olacaktı ama neyse ki üstesinden gelmeyi başardık.

SORU: Zannedersem sen bu işe başladığında 13 sene önce, bekardın.

ALİ ÇULLUOĞLU: Evet...

SORU: Bu süreçte evlendin, bebeğin oldu...

ALİ ÇULLUOĞLU: Bir oğlum oldu...

SORU: Bu süreçte babanı kaybettin... Neneni kaybettin... Yani kişisel yaşamında da bir hayle önemli dönüm noktacıkları yaşadın...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tabii ki şöyle söyleyeyim: Babamı kaybettiğimde, yeni bir kazıdaydık. Baf’ta kazıyorduk... Ve şöyle söyleyeyim: Ne yazık ki ben babamı göremeden aramızdan ayrıldı. Yetişemedim... Tabii ki bu bizi her zaman yaralayan bir şey olacaktır ama yapacak bir şey yok... Hepsine Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun...

SORU: Ama bebeğin doğdu ve o bambaşka bir duygu verdi sana...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tabii ki bu süre içerisinde iş, evlilik, aile yaşantısı, hepsi değişikliğe uğradı. Şu an bir oğlum var, evleneli 7-8 yıl oldu, 2014 yılından... Hayatımızı bir şekilde sürdürmek için mücadeleye devam ediyoruz.

SORU: Bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunduğu zaman, sen neler hisseden?

ALİ ÇULLUOĞLU: Öncelikle şunu söyleyeyim, ben bunu birebir yaşamış biri olarak, bir “kayıp” yakını olarak, onların psikolojisini tamamen anlayabiliyorum... Özellikle birinci derecede yakınları, eş, çocuk... Yani onların içindeki duyguyu tarif etmek imkansız yani. Gerçekten yaşamayanın anlaması biraz güç.

Şöyle söyleyeyim: Kimi insanlarda vardır bu hala daha... Benim nenemde da vardı... “Bir gün geri gelir mi?” umudu, her zaman aklının bir köşesinde, yani zor olsa da, bunu her zaman kendisi da söylerdi, hep derdi işte, “Madem ki ölüsü bulunmadı, belki da bir yerlerdedir...”

Bu umutla yaşamaya devam ediyor insanlar ta ki bizden bir haber alana kadar...

Özellikle kazı sürecinde insanlar umutla bir şekilde takip ediyorlar, gerek basından, gerekse kimisi kazı alanına ziyarette bulunuyor, birebir gözüyle görmek istiyor. Bu yüzden tabii onların hislerine tercüman olmak bayağı zor...

SORU: Bir yere gidip da kazdığınızda ve bulunmadığında neler hissedersin?

ALİ ÇULLUOĞLU: Öncelikle şunu söyleyeyim: Biz kazılara başlarken yüzde yüz bir enerji ve umutla başlıyoruz kazılara... Her zaman kazının son gününe kadar, şöyle söyleyeyim, son çapa vurulana kadar umudumuzu hiçbir zaman kaybetmiyoruz. Ki çoğu zaman kazılarda buluntulara rastlamak pek mümkün olmuyor ama yine de kazı kapanmış olsa da, bildiğiniz gibi “kayıp” bulunmadığı sürece araştırma her zaman devam ediyor ve edecektir da...

SORU: Bir yerde bulunmadığı zaman da, o yerle ilgili söylentiler da temize havale edilmiş oluyor bir noktada... Belki böyle da bakabiliriz, yani “kesin burada yoktur” gibisinden – ha “belki ordadır, belki burdadır” gibi bir şey kalmaz orada o zaman. Filan yer kazıldı, araştırıldı, bulunamadı, başka yere bakmak lazım denebilir o zaman. Havada kalmaz yani...

ALİ ÇULLUOĞLU: Elinizde birden fazla yer varsa, yerleri elemek da işin bir parçasıdır... Yani bulamadığımız zaman, dediğimiz gibi araştırma devam ediyor fakat o kazılan alan bir şekilde en azından bir kenara kaldırılıyor ve farklı yönlere, farklı bilgilere tekrar başvurulabiliyor.

SORU: Evet... Bu projenin en güzel yanlarından biri da tabii iki toplumlu olması, iki toplumlu yürütülmesi, arkeologlarımızın kazılara iki toplumlu olarak katılmaları, laboratuvarda gene iki toplumlu çalışmaları... Bu nasıl bir deneyimdi senin için? Çünkü başladığın zaman herhalde böyle bir deneyimin yoktu...

ALİ ÇULLUOĞLU: Yoktu... Tabii ki ülkede iki toplumlu olarak çalışan belki de yegane proje bizimkidir... Burada şunu söyleyeyim: Kıbrıslırum arkeologlarla birlikte aynı kazıda çalışıyor olmak, tabii ki bizim için daha fazla deneyim, farklı görüş açılarından yararlanma, bunun yanında iki toplumlu olmasının gerektirdiği birlikte bir iş başarma, bunlar tabii güzel şeyler... Hem barışa katkı sağlamak için ve hem Kıbrıslırum ailelere, hem Kıbrıslıtürk ailelere yardımcı olabilmek için... Sizin da bildiğiniz gibi bizim yaptığımız çalışmalarda kesinlikle din, ırk, vatandaşlık, Rum-Türk, kesinlikle bizde hiçbir zaman öyle bir ayırım yoktur. Bizim için insan, insan oldu her zaman. Bir “kaybın” adı, şanı, mesleği bizi hiçbir zaman ilgilendirmez, bizim için amaç, “kaybı” bulup ailesine teslim etmek, amacımız zaten başından beri bu... O yüzden ben son derece mutluyum iki toplumlu çalışmamızdan... Ve birçok yeni insan tanıdık, birçok yeni yer gördük, neredeyse Kıbrıs’ın tamamında, belki de adını duymadığımız köylerde, mahallelerde, her yerde kazı yapma şansımız oldu, oraları gezdik, gördük, insanları tanıdık.

Tabii ki bu projenin bizim için bireysel olarak artıları bunlardır...

SORU: Gerek bir “kayıp” yakını olarak, gerek kazılarda 12 küsur senedir aktif olarak yer alan Kayıplar Komitesi çalışanı bir arkeolog olarak belki buradan iki tarafa da, toplumlarımıza çağrıda bulunmak istersan...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tabii ki buradan söyleyebileceğim, kesinlikle korkmasınlar. “Kayıplar”ın yerleriyle ilgili bildikleri herhangi bir bilgiyi bizimle paylaşsınlar... Şu an, her koldan, neredeyse sosyal medya vasıtasıyla, telefon vasıtasıyla, her türlü vasıtayla bize ulaşabilirler, bildiklerini paylaşabilirler. Ailelerin acılarını hafifletmek için bize yardımcı olabilirler. Söyleyebileceğim herkes için, Rum-Türk ayırdetmeden, bizlere yardımcı olsunlar...

Ben bir “kayıp” yakını olarak ailemin bugüne kadar neler yaşadığına yüzde yüz şahit oldum. Ve eminim hala daha “kayıpları”nın bulunmasını bekleyen insanlar var. Ama lütfen beklerken bunun yanında bize yardımcı olsunlar. Korkmasınlar, gelsinler çünkü sürekli bir şekilde kaybediyoruz insanları. Dolayısıyla bilgiler de insanlarla birlikte kayboluyor, yetişemiyoruz bazen...

Benim isteğim, bir an önce harekete geçsinler. Ertelemesinler... Düşünmesinler artık, bunu yapabilir miyim diye. Yapsınlar... Gerçekten isteğimiz budur çünkü dediğimiz gibi, biz harekete geçtiğimizde bazı şeyler için geç kalmış oluruz bazan...

SORU: Mesela bize yer göstermiş olan bir takım şahitlerimiz vefat etti... Yaşlıydılar zaten... İleri yaştaydılar... İyi ki aradılar, iyi ki gösterdiler bize bu olası gömü yerlerini... İyi ki yetiştirdik, iyi ki geldiler ve gösterdiler. Yani konuşmasalardı, o bilgiler, onlarla birlikte gömülecekti...

ALİ ÇULLUOĞLU: Tam anlamıyla bunu söylüyorum sizin da dediğiniz gibi... İnsanlar bir şekilde ulaşsın bize lütfen, artık anlasınlar ki bu bilgileri saklamanın ya da tabir-i caizse, mezara götürmenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Ve en büyük sıkıntımız da, bu bilgiler bize gelene kadar, yerler kayboluyor. Ülkemiz gelişen bir ülkedir, sürekli bir yapılaşma var, köylerde, kentlerde yerler kayboluyor, yer şekilleri kayboluyor ve bilgi gelse bile bazen çok geç oluyor artık. Lütfen bize ulaşsınlar...


Girne Boğazı'ndaki kazı ekibini ziyaret ettiğimiz zaman çektiğimiz fotoğraf. Andri Palla, Pambos Şafku, Ali Çulluoğlu, Seden Uygaroğlu ve Erşen Kadıoğlu'yla birlikte...