TC Lefkoşa Büyükelçiliği eğer isteseydi, emrindeki “Azınlık Hükümeti”nin Eğitim Bakanlığı’na talimat verir, “Kur’an Kursları” organize edebilirdi.
Kampları organize ettiği gibi…
Anayasa Mahkemesi, eğitimin “Din İşleri” değil Eğitim Bakanlığı’nın görevi olduğunu söylemişti çünkü…
Eğitim, eğitimcilerin işi olmalıydı.
Bir diğer gerçeğimiz yargı bağımsızlığı içerisinde Anayasa Mahkemesi kararları değiştirilemezdi…
Eğer amaç gerçekten “kurs” olsaydı, TC Elçiliği bunu Eğitim Bakanlığı’na yaptırırdı.
Oysa “meydan okumayı” tercih etti ve kursu kendi ilan etti!
Hem de Anayasa Mahkemesi’nin “yapamaz” dediği Din İşleri’yle birlikte…
Bir anlamda, “Yasak mı, o zaman kolaysa gelsin ve polis engel olsun” dedi.
Bu ülkenin yasama ve yürütmesinden sonra yargısına da saygı duyulmadı.
Büyükelçi, Cumhurbaşkanı Tatar’ın “işbirlikçiler, alçaklar, ahlaksızlar” gibi düzeysiz ifadelerle reddettiği “iradesizliği” ve “kayyum” rolünü tescilledi böylece!
“KKTC” diye ayrı bir devletin aslında “martaval” olduğunu, adanın kuzeyinin “alt yönetim” gibi yönetildiğini, “yürütme”nin de kendilerinde olduğunu duyurdu.
“Yargı Bağımsızlığı”na karşı restini çekti.
TC Ofisi eliyle köy köy gezerek projeler anlatılıyor şimdi, “Ankara ihalelerine teşekkür” turları organize ediyor, “askeri üs” kararları anılıyor uzaktan, bakanlara proje dosyaları veriliyor, ne yapacaklarını anlatarak…
Güya “devlet”in en tepesindeki kişiye de “panayır başkanlığı” ve “düğün tebriği” rolü kalıyor. “El pençe” hallerine karşılık bir de “yavru külliye” inşa ediyorlar süratle…
Başbakan malum “şükran ve teşekkür amme amiri” olarak atandı adeta!
Kendi ülkesinin tüm demokratik değerleri yerle bir edilirken “rahat olunuz” diyor.
* * *
“KKTC” denen ayrı devletin “göstermelik” olduğunu dünyaya ilan eden bir başka isim de hükümetin “azılı” bakanı oldu.
Tarihsel açıklamalarında “işkence” fantezileriyle bilinen bu bakan, Anıtlar Yüksek Kurulu gibi ülkenin en önemli resmi kurumlardan birini tanımadığını duyurdu.
Yetmedi “elleri kırılır” dedi.
Kırılmadık ne kaldıysa…
Kıbrıslı Türkleri kırıyorlar umarsızca…
Kabalaşıyorlar giderek…
Çirkinleşiyorlar…
Kırıp döktükleri bu insanları hiç mi saymıyor, hiç mi sevmiyorlar…