Kenan Atakol’la çok iyi arkadaştık...

“Kayıp” olan Aristoteles Hacıkosta, Bay Nikos Çurtis’in dayısı... Onunla röportajımız şöyle: NİKOS ÇURTİS: Böylece büyük büyük dedem çocuklarına arazilerinden böyle geniş alanlar vermekteymiş. Bu dedem çok genç ölmüş... Ve tüm arazil

 

 

 

“Kayıp” olan Aristoteles Hacıkosta, Bay Nikos Çurtis’in dayısı... Onunla röportajımız şöyle:

 

NİKOS ÇURTİS: Böylece büyük büyük dedem çocuklarına arazilerinden böyle geniş alanlar vermekteymiş. Bu dedem çok genç ölmüş... Ve tüm arazileri kızına kalmış, o da benim annemin annesiydi.Aristoteles dayım, annemin kardeşiydi... Çok geniş bir araziye bakmaktaydı, evliydi fakat çocukları olmamıştı. Rençberlikle uğraşmaktaydı. 200 dönümün üstündeydi arazisi.

Size bölgeyi anlatayım: Mengo’nun evi vardır, yukarıya doğru çıktığınızda askeri kamplar var, bir vadi var orada... Yukarıya doğru çıkarken ilk gördüğünüz şey sağınızda bir askeri kamptır. Tüm bu vadi ailemize aittir işte. Vadiden inerken Mengos’un evini görürsünüz. Bu vadi, özellikle tarımsal amaçlı kullanılmaktaydı o zamanlar ailemiz tarafından... Domates, hıyar falan ekilirdi... Aşağıya doğru inerken askerlerin tatbikat, eğitim falan yaptıkları bir alan vardır, o alan da ailemize aittir, buraya “Limni” deniliyordu, dedem burayı sulama gerektirmeyen meyvalar yetiştirmek için kullanırdı, karpuz falan ekerdi... Kavun ekerdi, karpuz ekerdi dedem burada, sulama gerektirmeyen bir alandı bu çünkü. Şimdi askerlerin atış alanıdır bu. St. Hilarion’un önündeki meydan vardır, bu meydan da bizim ailemize aittir... Tüm bu araziler ailemize aittir...

“Kayıp” olduğu gün dayım, bu bölgelere giderek hayvan yemi getirmeye gitmişti. Çünkü hayvan yemlerini bu bölgedeki depolarında tutmaktaydılar... İnekleri vardı, eşekleri vardı... Koyun falan yoktu bizde, Kıbrıslıtürkler’de vardı koyun sürüleri... Keçi sürüleri vardı. Bazı Kıbrıslıtürkler, bu keçi sürülerini serbest bırakırlardı, dayımların, ailemizin ekili arazilerine girip ürünlerini yedikleri için arada sürtüşmeler olurdu. Dayım her zaman Ağırdağlı bazı Kıbrıslıtürkler’le bu yüzden tartışırdı. Bazı Ağırdağlı Kıbrıslıtürkler, dayımı sevmezdi bu yüzden, çünkü keçilerini onun arazilerinde otlattıkları için tartışırlardı dayımla. Hatırladığım kadarıyla koyunları ve keçileri vardı onunla anlaşmazlık yaşayan bu Ağırdağlılar’ın. Dayım onlara “Bakınız, hayvanlarınız benim arazimde otluyor, bunu yapmayınız” derdi. “Hayvanlarınızı benim arazime sokmayınız” derdi, bu yüzden ondan hoşlanmazlardı. Sürekli bir gerginlik vardı aralarında, dayımın daha sonra “kayıp” edilme nedeni belki de budur.

 

SORU: Bana bu konuda konuşan Kıbrıslıtürk okurum, esas nedenin bu olduğunu anlattı... “Türk-Rum kavgası değildi” diye anlattı, “Keçiler onun arazisine girermiş, uyarırmış kendilerini, bu yüzden ona öfke duyarlarmış” diye anlattı...

NİKOS ÇURTİS: Dayım kötü bir insan değildi ki, ekmeğini yetiştirdiği bu ürünlerden çıkarırdı, onların da buna saygı duymasını isterdi. Her nedense bazı Ağırdağlılar buna saygı göstermezdi. Sürtüşme buradan kaynaklanıyordu. Böylece sorunu kendilerince kapatmış oldular dayımı “kayıp” ederek...

Bir eniştem var, dayımın kimlerle anlaşmazlık yaşadığını isim isim biliyor... Söyledi bana bu isimleri... Annem de dayımla kavgalı olanların isimlerini hatırlıyor.

 

SORU: O zaman onları ziyaret edip bu isimleri de öğreniriz...  Dayınız “kayıp” olduğu zaman aileniz bundan nasıl etkilenmişti?

NİKOS ÇURTİS: Durup durduğumuz yerde böyle bir kayba uğramayı elbette beklemiyorduk. Eşeciği ve köpeciği 5-10 gün sonra geri gelmişlerdi, dayım yoktu... Ona işkence mi yaptılar? Onu bir yerlere mi götürdüler? Sonra mı öldürdüler? Ama dayımın eşeği ve köpeği, dayım “kayıp” edildikten ancak 5-10 gün sonra köye dönmüştü...

 

SORU: Bana anlatılanlara göre onun başına topuzla vurulup bayıltılmış ve Ağırdağ’a götürülmüş...

NİKOS ÇURTİS: Biz hiçbirşey bilmiyoruz tabii...

 

SORU: Bana anlatılanlara göre bu bölgeden yalnızca dayınız değil, birkaç Kıbrıslırum daha “kayıp” edilmiş aynı yöntemle o günlerde... Ben o günlerin Kıbrıslırum Kayıplar Listesi’ne baktım... Dayınızla birlikte iki Kıbrıslırum daha “kayıp”tır – onlar başka yerlerden ama aynı bölgeden... Bir tanesi galiba Termiya’dan (Doğanköy), birisi Bellapais’ten...

NİKOS ÇURTİS: Bellapais’teki oralara nasıl gidebilmiş?

 

SORU: Belki de bölgedeydi... Bilemiyorum... Anlatılanlar böyle... Daha fazla araştırmamız lazım ki gerçeği öğrenebilelim... Onları bayıltıp Ağırdağ’a götürüyorlarmış... Sonra da öldürüp Kömürcü’de bir kuyuya gömmüşler... Kömürcü, Ağırdağ’a ait bir yerdir. İnsanları konuşmaları için teşvik ediyoruz...

NİKOS ÇURTİS: Elbette bu olaylara karışmış olanlar çıkıp da bunu yaptık demeyecektir, eğer hala hayattaysalar...

 

SORU: Her iki tarafta da bu olaylara karışmış olanlar konuşmazlar. Görgü tanıkları veya bu olayları duymuş olanlar, birşeyler görmüş olanlar konuşur. Yapanlar siner kalır...

NİKOS ÇURTİS: Çok yazık... Her neyse, dayımın öyküsü böyle... Oraya gitti ve geriye dönmedi. O günlerde çok iyi hatırlarım, nenem için bu çok ağır bir darbe olmuştu... Dayım “kayıp” olduğu zaman sanırım 35-36 yaşlarında falandı... Yaşlı değildi yani. Nenemin adı Maria, 100 yaşına kadar falan yaşadı. Şimdi yaşasaydı herhalde 120 yaşında olurdu... Dört çocuğu vardı nenemin: iki oğlu, iki kızı... Aristoteles en küçükleriydi, annem Eftalia en büyükleridir. Annemden sonra Markos dayım, sonra Elenu teyzem gelir. O hayattadır. Elenu teyzem Latça’da göçmen bölgesinde kalır.

 

SORU: Kenan Atakol’la birlikte çalıştığınızı söylemiştiniz... Neredeydi bu?

NİKOS ÇURTİS: Su İşleri Dairesi’nde, Lefkoşa’da... 1967’de dönmüştüm ben Kıbrıs’a. Birkaç yıl sonra yeni bir proje üzerinde çalışmaya başlamıştık... 1973 yılında Kenan Atakol’la tanıştım. Mühendisti. Çok iyi arkadaş olduk. Lefke bölgesinden de çok iyi bir arkadaşım var, Olgun Ozkun. Lefke Paşası’nın oğluydu bu. 1974’te Lefke’ye gitmiştik çünkü düğünü vardı.

Kenan’la çok iyi arkadaştık, eşi iki kızıyla birlikte ofise gelirdi. Şakalaşırdık... Durumla ilgili kaygılarımızı da paylaşırdık. Uzun süredir onu görmedim...

 

SORU: Buluruz kendisini...

NİKOS ÇURTİS: Şimdi ne yapıyor?

 

SORU: Emeklidir, bir çevre örgütünde gönüllü çalışmalar yapıyor sanırım...

NİKOS ÇURTİS: İyi bir insandı Kenan Atakol, iyi birisiydi... Baflı’ydı... Proje için birlikte çalışıyorduk, Omorfo’dan Lefkoşa’ya su getirecek olan projede çalışıyorduk. Olgun Ozkun’la 1974’te tanışmıştık... ABD turuna çıkmıştım, orada. Onunla tekrar 1994’te Ledra Palace’ta karşılaştık, ancak birkaç dakikalığına görmüştüm kendisini...

Birisi çok iyi, birisi de çok kötü deneyimim vardır, onları anlatayım size.

Sanırım 2002’deydi, insanların adanın yeniden birleştirilmesini konuştuğu günlerdi. Fulbright bizi Ledra Palace’ta bir toplantıya davet etmişti. Birisi bana “Bak bu kuzeyden arkadaşımdır, onunla konuşabilirsin” demişti. Bu Kırıslıtürk’le konuşmaya başlamıştık.

“Bundan sonra ne olacak?” demiştim bu Kıbrıslıtürk’e.

Bana ne dedi biliyor musun?

“Siz güneyde kalınız, biz de kuzeyde kalalım. Sizin Avrupa Birliği’niz olsun, bizim de Türkiyemiz olsun. Hepsi bu kadar” demişti.

Şoke olmuştum ben!

“Nedir senin söylediğin?” demiştim bu adama.

Adını hatırlamıyorum... Eğitimli birisi olduğu için şoke olmuştum böyle bir şey söylemesine – şimdi sade bir işçi olmuş olsaydı ve böyle bir şey söylemiş olsaydı şoke olmazdım.

3-4 yıl önce kuzeye gitmiştim, Girne’ye, bir park yeri vardı, oradayken arabayı durdurduk. Orada Leymosunlu Kıbrıslıtürkler vardı. Konuşmaya başladık.

“Adın nedir? Nerelisin?” falan diye sohbete girişmiştik.

“Sen nerelisin?” demiştim bu Kıbrıslıtürk’e,

“Leymosunluyum ben” demişti.

“Burada ne yapıyorsun?” demiştim.

“İşim burada” demişti.

“Evin nerede?” demiştim.

“Benim evim Leymosun’dadır” demişti. “Ama burada kalıyorum...”

“Evine dönmek ister misin?” demiştim ona.

O da bana “Tabii ki evime dönmek isterim. Bir çözüm bulalım ki evime dönebileyim” demişti.

İkisi arasındaki farkı görüyor musun?

 

SORU: Karmi’ye de gittiniz mi?

NİKOS ÇURTİS: Karmi’ye de gittim... Ama benim tanıdığım, bildiğim Karmi değildi bu... Ölü bir bölge haline geldi Karmi. Ölü bir köydür Karmi çünkü çocuk yoktur, köylüler yoktur – burada yaşayanlar hep yaşlı insanlardır, tek gördüğünüz yaşlılardır köyde... Yabancı yaşlı insanlar... Evlere gidip bakmanıza da izin vermezler bunlar.

Annem gitti oraya, 95 yaşındaydı... İnanabiliyor musun? Ve eve girip bakmasına izin vermemişlerdi 95 yaşındaki bir kadına...

 

SORU: Herhalde emeklisiniz şimdi...

NİKOS ÇURTİS: Allah’a şükür emekliyim... Su İşleri’nden emekliyim. Şimdi danışmanlık yapıyorum ama yurtdışına danışmanlık yapıyorum. Size teşekkür ederiz gerçekten, yaptığınız iş gerçekten adamız için çok önemlidir...

 


 

 

Bir Kıbrıslırum okurumuzdan:

 

“Baf’taki Kıbrıslıtürkler’i infaz yerine taşıyan adam kanserle boğuşuyor...”

 

Bir Kıbrıslırum okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Sevgili Sevgül, geçen hafta bir cenazeye gittim Baf’ta. 40’lı yaşlarda bir kadın vefat etmişti. Benim cenazeye gittiğim gün, bu kadın da defnediliyordu. Kimin kızı olduğunu öğrendiğim zaman tüylerim ürperdi. Bu yüzden sana bunları anlatmak istedim çünkü mezarlıktayken aklıma senin yazdıkların geldi.

Baf’ta dört Kıbrıslıtürk’ün öldürülüp de Konia bölgesine gömüldüğü hakkındaki yazın vardı, hani Konia köyünde kazılar da yapmışlar ve bir “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşmışlardı. Hani seninle ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte Konia’ya gitmiştik ve size diğer “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in hangi kuyuya gömülmüş olabileceğini göstermiştim...

Meğer bu ölen kadın, Baf’ta o dört Kıbrıslıtürk’ü infaz yerine taşıyan landroveri süren adamın kızı imiş. Kendisi de kanserle boğuşuyormuş. Bu olaylara karışmış olanların hep bu şekilde akibetlere uğruyor olması sence de tuhaf değil mi?”

 

Arşiv Haberleri