Kendimiz çalışıp kendimiz tüketeceğiz

EKONOMİ SOHBETLERİ


Bu hafta farklı bir sektörle birlikteyiz. GoldMine Kuaför ve Güzellik grubu Başkanı Mahmut Kanber’le sektörün sıkıntılarını ele alıyoruz. Kanber, aynı zamanda, Kıbrıs  Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası As Başkanı. Yabancı iş gücüne dair “Herkes gittiği ülkenin şartlarına uymalı. İlerici olanları kabul edelim ama bizi geliştirmeyecek olan insanları kabul etmemiz beklenmesin bizden” diyor Mahmut Kanber.
 

Dilek Öncül


Yenidüzen: Öncelikle grubunuz hakkında bilgi alalım...
Mahmut Kanber:
Eşim 1988’de Avusturalya’dan Kıbrıs’a geldiği zaman işletmemizi açtı ama biz 1993’ten itibaren Gold Mine olarak kurumsallaşmaya başladık. O günden bugüne sektörde kalıcı ve gelişime açık bir firma olarak varız. Bugün yaklaşık 6 noktada hizmet veriyoruz. Çoğunluğu Girne’de, bir tanesi Lefkoşa’da. Belli sayıda bir de istihdam oluşturduk, işlerimizi zor koşullarda yürütmeye çalışıyoruz.

“Tüketici destek olmalı”

YD: Kaçak işçi, yabancı işçi sorunu her sektörde olduğu gibi sizde de var...
Kanber:
Ben yabancı işçi istemiyoruz dediğimde, beni farklı algılıyorlar. Benim kastım kendi istihdamımızı sağlayalım. Yabancı işçi istemiyorum çünkü burda kaynak var.Yabancı işçi istemediğinizde paranızın büyük bir kısımını burda tutuyorsunuz. Burda yaşayan birine maaş verdiğinizde bütün esnafı dolanıyor. Bir Rusa, bir Türkmene verdiğinizde 400 euro alıyorsa paranın hepsini bankaya koyup ailesine gönderiyor. Bu ülkeye hiçbir katkıları yok. Aynı işleri Kıbrıs’ta da yapacak insanlar var. Teşvik etmek lazım bunları, onları eğitmek lazım. Evet, Dünya’da bazı işleri başka ülkelerden insanlara yaptırıyorlar ama bizim şu anda ihtiyacımız var, bizim çalışıp üretmemiz lazım ve tüketicinin de böyle düşünen firmalara, insanlara, esnafa, büyük şirketlere destek olması lazım. Birileri bu ülke için bir şey üretiyorsa bence onun peşinden tüketici koşmalı. Bir de ben hep şey diyorum insanlara kimlik vereceğinize yurttaşlık bilinci vermeniz gerekir. Yani Amerika’ya gittiğinizde size önce Amerika’daki insan hakları, Amerikalı nasıl olunur, hangi şartlarda yaşamak gerekir, nasıl bir özgürlüğün var; ‘Ben Amerika Birleşik Devletleri Vatandaşıyım’ demeyi öğretiyorlar. Herkes gittiği ülkenin şartlarına uymalı. Dünya’da herşey kriterlere bağlanmış. Yasakçılık yok, evet serbest piyasa ama size diyor ki bu bu kriterleri yerine getiriseniz vatandaş da olur, iş de açabilirsin, evlenebilirsin de. Bizde öyle değil. Biz, artık buraya yabancı iş gücü gelmesin diyoruz, burdaki arkadaşlarımız yok siz Türkiyeli istemiyorsunuz diyor. Yok böyle bir şey. İhtiyacım yoksa niye alayım. Yurttaşlık bilincine varmayan insanlar kimliklerini kiralıyorlar. Bana 1500 lira ver diyorlar, alıyorlar  paracıklarını, açıyorlar insanlara o iş yerlerini, o insanlar da 1-2 sene para kazanıyor. Herkesi dolandırıyorlar. Hepsi demeyim ama çoğu. Vergi Dairesi’ne parayı ödemiyorlar. Onun için mutlaka bu ülkeye gelen herkes bu ülkenin yurttaşlık bilincine ulaşmalı. Yani Kıbrıslılığın farkına varmalı.  Hiçbir toplum gittiği yeri değiştirmek için gitmez. Gittiği yere uymak için gider.

YD: yabancı işçi isteyenler de var. Daha ucuz iş gücü için mi istiyorlar?
Kanber:
Aslında konu daha ucuz olması değil. Kıbrıslı iş adamı ya da Kıbrıs’taki kurallara alışmış iş adamı diyor ki bu kadar saat çalışacaksın, bu işleri yapacaksın. Bu koşullarda, yabancı sermayeli iş yerlerinin rekabet etmesi zor. Kurallara uyarlarsa kazanamazlar. O nedenle önce hileli bir şirket kuruyor. Geldiği ülkeden iş  gücü getiriyor. O iş gücünün çalışma saatleri yok. Çünkü adamın sosyal hayatı yok, ailesi yok, gidecek yeri yok burda. Lojmanda yaşıyor. Sabah 7’de alıyor, akşam 9’da bırakıyor. 1-2 sene kullanıyor ve gönderiyor. Böyle rekabet ediyor. Ucuz iş gücü için değil kurallara uymak istemediği için yabancı işçiyi tercih ediyor.

“Mazbata ertelemek çözüm değil”

YD: Mazbata mağdurları için yapılan yasal düzenlemenin işe yaramadığı belirtiliyor... Bu konuda ne düşünüyor sunuz?
Kanber:
Aslında mazbata ertelemek hiçbir şeyin çözümü değil. İşin çözümü ekonominin ve sosyal düzenin düzelmesinde. İnsanlarda  geçmişten gelen bir kazançlılık var ama ekonomi hızla aşağıya doğru gidiyor. Şimdi  düşünün benim çocuğum var üniversiteye gidiyor, arabasını aldım, işte dairesini almak istiyorum. Bunları hep planladım beş yıl önceki gelirime göre. Beş yıldan sonra birileri dedi ki bu paralar çok, siz daha az kazanın; şimdi benim bu yaptığım planlar ne olacak? Her çıkışın bir inişi vardır. Zıplayarak çıktıysanız zıplayarak inin ama 1974’ten bugüne kadar bir ivme kazandıysanız -işte maaşları yükselttiniz, insanlar bu seviyeye alıştı- bu seviyeden aşağı inmenin yöntemi aynı oranda aynı şekilde olabilir. Bir de bu ülkede ekonomik girdilerin, tüketilen malzemelerin kıyasladığınız ülkelerle aynı seviyede olması lazım. En basiti domates 50 kuruş İstanbul’da, bizde 3.5 lira, yaklaşık yedi katı. İnsanlar bir kazançlılığa alıştı. Bir ekonomik düzene alıştı. Yanlış veya doğru. Bir düzen kurmadıkları için ekonomik çöküntü ve sosyal çöküntü aldı başını gidiyor. Mazbata tam da bununla ilişkili bir şey. Memurdan çek yasağına giren var, polisten, bürokrattan çek yasağına giren var, siyasi partilerden çek yasağına giren var. Bunu fırsat bilen, para satanlar, tefecilik, tahsilatçılık yapanlar var. Ülke ekonomisini düzeltmezsek sorunlar çözülmez. Herşey daha da kötüye gider. Bunun yöntemi herkes elini taşın altına koyacak. Herkes gönlünden geçeni seçim zamanı  söyleyecek. Hep övünüyoruz Kıbrıs’ta demokrasi var diye. Demokrasi zamanı isteklerinizi söyleyen birileri varsa oy vereceksiniz yoksa da hiç kimseye oy vermeyeceksiniz. Bu ülkede yapan yapmayan, üreten üretmeyen, vergisini veren vermeyen aynı kefeye konmamalı. Kimin faydası varsa bu ülke için onun yeri ayrı olmalı. Maalesef bu ülkede işini tam yapmayanlar gazetelerde baş köşede, politikacıların yanlarında. 

YD: Esnafa verilen kredilerle ilgili ne düşünüyor sunuz?
Kanber:
Esnaf Kooperatif Yardımlaşma Bankası kurduk. Biz burda düşük faizli ve risk alarak esnafa kredi vermek istiyoruz. Devlet diyor ki ben sana 50 bin lira vereceğim ama git sigortaya borcunu kapat, vergi borcunu kapat. Zaten onun 50 bin lira borcu varsa siz demek ki adama tefecilikle para satıyorsunuz, yine getirip kendi cebinize koyuyorsunuz; o işini nasıl geliştirecek. Batmışlıktan nasıl kurtulacak. Norveç’te kobilerle ilgili bir sektör var. Siz iş yerini kurdunuz. Birinci yıl geçti hemen gelip bakıyorlar , büyümeniz nedir %30. İkinci yıl geldi büyümeniz %100. Hayır yanlış. Çok çabuk büyüdünüz diyor ve hemen size bir danışmanlık getiriyor. Zarardaysanız gelin biz size destek olalım, kurtulun diyorlar. Maksat iş yerlerinin kapanması değil, doğru yönetilmesi ve batırılmaması. Bizde herkes batıyor gidiyor, dolandırıyor, ondan sonra peşine düşüyorlar. Size nasıl yardımcı olabiliriz, işinizi mi yapamıyorsunuz, yanlış yaptığınız bir şey mi var, maliyetleriniz mi çok yüksek diye sorgulayan, yardım eden yok.

“Ekonomi ve sosyal yaşam iç içe”

YD: Son olarak eklemek istediğiniz...
Kanber:
Sektörümüzün kurtuluşu planlamaya dayalı ve iç istihdama dayalı. Avustralya,Kanada her yıl göçmen alıyor. Diyor ki yurt dışından bu kadar işçiye, bu kadar göçmene ihtiyacım var. Kriterleri belirliyor, gitmek isteyen gidiyor. Biz de burda olanı değil ihtiyacımız olan iş gücünü isteyelim. O zaman bütün sektörler düzelir. Ben işimle ilgili dünyadaki fuarlara katılıyorum. Ordaki meslektaşlarıma ikinci işi sorduğumda ikinci iş nedir diyorlar. Öyle bir algıları yok çünkü kazandığı yetiyor ona. Burası bir Ada. Adalarda nasıl yaşandığı bellidir. Kim gelirse gelsin değiştirmeye çalışsın, düzelmez. Ada iklimi başkadır. Herkes gittiği ülkenin şartlarına uymalı. İlerici olanları kabul edelim ama bizi geliştirmeyecek olan insanları kabul etmemiz beklenmesin bizden. Ekonomi ve sosyal yaşam ikisi içiçe olan bir şeydir. Sadece ekonomi de yetmez bize, sosyal alanlarda da kendimizi geliştirmeliyiz. Üretelim, ürettiğimizi tüketelim.

***

“İHTİYAÇ FAZLASI VAR”

YD: Sektörünüzün sıkıntıları neler?
Kanber:
Sektörel sıkıntımız aslında tüketici kaynaklı değil. Ancak hiçbir sektör, bizim sektörle beraber, ihtiyaca yönelik bir gelişim içinde değil. İnsanlar her istediği işi yapabiliyorlar. Zanaatla ilgili işlerin sermaye kısmı düşüktür çünkü zanaat kısmı daha yukardadır, o yüzden insanlar hemen o alanda yatırım yapıyorlar. Mesela benim çevremde yaklaşık 30 tane kuaför var. 1993’ten 98’e kadar 3 taneydi. Şimdi 30 kuaförle mücadele ediyorum. Ada’nın genelinde böyle. İhtiyacın  çok çok fazlası olduğu için, rekabet, geliştirme yönünde değil ucuzluk yönünde oluyor. Bu da gelişimimizi kısıtlıyor. Daha iyi hizmet vermemizi engelliyor. Benim firmam düşürümüyor ama birçok salon kaliteyi düşürmek zorunda kalıyor. Ülkedeki ekonomik durum nedeniyle en ucuzu hangisi ona bakıyor insanlar. Ama bu arada da sağlığımızdan ödün veriyoruz. Saçına sürdüğünüz bir kozmetik ürünün nerden yapıldığını hiçbir tüketici sormaz, hangi kimyasallardan koydunuz sormaz, ucuzluğuna bakar. Oysa bugün yapılan hasar beş yıl sonra çıkar ortaya. Cilt kanseri olan bir hanım belki de kuaförde kullanılan ürünlerden kanser olmuş olabilir. Bazı kimyasallar var ki Dünya’da yasaklanmış, Kıbrıs’ta hâlâ serbest. Bunun denetimini yapan yok. 1 kiloluk bir sıvıdan 50 kiloluk malzeme çıkaranlar var. Aldığı ham maddeyi suyla karıştırıyor 100 kilo yapıyor ama hiçbir standardı yok. Avrupa’da veya Türiye’de yapılan malzemenin standardı var, gümrüklenip geliyor ancak o hammadeyi getiren neyle karıştırıyor; oranları kimse bilemez ki. Denetlemek de zor. Bunlar tüketicinin çok dikkat etmesi gereken şeyler. Bu kişiler maliyetlerini çok düşürüyor. Kalitesiz kullandığı için, kaçak işçi çalıştırdığı için, vergi vermediği için, personelinin lojmanı olmadığı için, sürekli işçileri girip çıkarttığı için maliyetleri düşüyor. O zaman camına boya 30 diye yazıyor. Bu fiyata olması mümkün değil. Bence düşünmek lazım niye 30 lira. Ama işte kimse düşünmüyor. Ben isterdim ki Avrupa’daki kuaförlerle rekabet edeyim. Çıtayı  nasıl yükseltebilirim, daha iyi hizmetleri nasıl verebilirm, tüketicilere yeni moda şeyleri nasıl getirebilirim. Ama bunlar için para harcamamız lazım. Biz firma olarak harcıyoruz. Bugüne kadar da harcadık ama bu haksız rekabet dolayısıyla bir noktada tıkanmaya başladık.

***

“DIŞ İŞ GÜCÜNE İHTİYAÇ YOK”

YD: Eleman sıkıntınız var mı?
Kanber:
Benim formülüm elemanımı kendim yetiştirmek üzerine. Ben bu ülkede yaşayanlardan yetiştirip burdaki insanlardan istihdam yapmak istiyorum. Bence bu ülkenin dış iş gücüne ihtiyacı yoktur. Bu kadar işsiz, bu kadar okumuş insan varken, o insanların meslek sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Bununla ilgili okul da açtık biz Esnaf ve Zanaatkarlar Odası içinde. Orda yetiştirip sektöre katıyoruz. Ben yetiştirdiklerimle çalışıyorum ama bu bilince ülke ulaşmalı. Esnaf ve Zanaatkarlar Odası içerisinde 800’e yakın öğrencimiz var. Bunların  yaklaşık 300 tanesi kuaförlük alanında. Pilot  seçtik bizim sektörü çünkü çok  dış iş gücü alıyoruz ve çok sorun yaşıyoruz. Bizimki bir sosyal proje gibidir de. Türkiye’den insanlar 20-25 yıldır gelmiş, çocukları hiçbir olayın içerisine girememiş. Biz o çocukları alıp eğitiyoruz, meslek sahibi ediyoruz ve istihdam sağlıyoruz. 450 çocuğun hepsi iş yerinde çalışıyor ve bunlar bir harçlık alıyorlar karşılığında. Belki de beş sene sonra bu ülkenin en azından bizim sektörle ilgili dış iş gücüne ihtiyacı olmayacak. Bütün para ülkemizde kalacak, ekonominin içinde kalacak. Bir altın bileziktir meslek. Dünyanın neresine giderseniz gidin lisan bile bilmeseniz sizi ve ailenizi mutlaka geçindirebilirsiniz. Ama Kıbrıs’ta herkes okumak istediği için ara eleman ya da usta, zanaatkar çok az yetişiyor. Düşünün liseyi bitiren bir çocuğu tekrar mesleğe sokup da eğitmeniz çok zor.  Üniversiteyi bitiren bir adamı gel kuaför yapayım sizi dediğinizde çok zor bir ihtimal çünkü onun dünya görüşü değişti, standartları değişti, yaklaşımları çok farklı ve gördüğü eğitimden dolayı yüksek kazanç istiyor. Herkes patron olmak istiyor. Herkes hiçbir şey üretmeden “en” olmak istiyor. Devlet dairesi mantığı ile olmaz. Sizi alıp bir masaya oturturlar, bir unvan verirler,  hiçbir şey yapmasanız da parayı alırsınız. Ama ben bir kuaförü işe aldığımda koltuğun başında tutarak para vermem. Üretmiyorsa, müşteri tutamıyorsa ya da istediğim standartları yapmıyorsa benim yanımda çalışamaz. Bunlar realitedir. Özel sektörde bu olduğu için okuyan kesim özeli istemez. Bunu aşmak sadece sivil toplum örgütleri, meslek örgütlerinin yapabileceği bir iş değil. Bir politika gerekir bunun için. Bu ülke üniversite mezununa doymuşsa sadece ihtiyacı olan bir alana müracaat edilmeli. Şimdi herkes her istediğini okuyup gelip sonra da işsiziz diyor. Hiçbir şey planlı değil. Ülkenin envanterini çıkardık biz Esnaf Odası olarak. Hangi meslek alanında ne kadar lazım. Küçük bir ülkeyiz, planlama yapmak kolay ama uymak gerekiyor. Maliye’ye gidip biri müracaat ettiğinde siz deyin ki ben doktorum, diploma istemiyor sizden. Benim işim vergi almak diyor. Artık hasbelkader ya bir belediye ya bir esnaf örgütü tespit edip rapor tutuyor o iş yeri hakkında. Siz dediğinizde bu iş yeri legal değil, bütün kurumlar çoluğu-çocuğu var bunun da, yazık diyor. Bizim çocuklar çocuk değil sanki.

***

“UYGUN İŞ YERİ İZNİ”

YD: Sektörün sıkıntılarının giderilmesi için neler yapılmalı sizce?
Kanber:
Sektörün sıkıntılarının giderilebilmesi için şahsımın ve Odamızın önerileri var. Mutlaka bölgesel, nüfus ölçeklerine uygun iş yeri izinleri verilmeli. Bunlarla ilgili önerileri hep sunuyoruz ama serbest piyasa ekonomisi var denip herkes her istediğini yapabilir diyorlar. Ama Serbest Piyasa da kurallar içinde olur. Onun da kuralları vardır ama bizde herşey serbest. Hemen yanınıza bir kuaför  açılabilir, kurallara uymadan rekabet etmek isteyebilir. Kaçak işçi çalıştırabilir. Kaçağı önlemenin yolları vardır oysa. Bu yol, kendi ürettiğimizi tüketmektir. Bir de sektör teşvik edilmeli. Yerli istihdama yönelik teşvikler daha çok olmalı. Teşvikler sadece parasal değil; bana, siz bu sene 50 tane kuaför yetiştirin burda yaşayan, yaşamak isteyen işsiz insanlardan sektöre katın, 5 yıl çalıştırın, sektör çalıştırsın ve biz de size işte bu bu konularda yardımcı olalım desinler. Bence herkes seve seve yapar bunu. Düşünün siz 10 tane eleman yetiştiriyorsunuz, 5 sene sorunsuz iş yapıyorsunuz onlarla. Daha sonra istiyorsa iş yeri açar, istemiyorsa çalışmaya devam eder. Çünkü Kıbrıs insanında şu var; çoğu memur olmak ister, bir güvence ve sabit bir gelire ihtiyacı var. Yani demek ki sizden yaşayabilecek kadar bir para kazanırsa başka bir yere gitmek istemez. Benim yanımda 15 senedir çalışanlar var. Bu Devlet dairesi gibi bir şey ama işlerini Devlet dairesindeki gibi yapmıyorlar. Serbest piyasada nasıl çalışılıyorsa öyle çalışıyorlar. İnsanların yanlış bir algısı var çalışma saatleri çok uzun şeklinde. Hayır, çalışma kurallarına uygun bir şekilde gelme saatleri belli, gitme saatleri belli. Perşembe günleri öğleden sonra kapalı, Pazar günleri kapalı. Bu şartlara uyarak çalışıyorlar ve herkes de çok memnun.

YD: Devlet Daireleri’ndeki zihniyeti değiştirmek zor galiba...
Kanber:
Tabii hepsi değil ama bazı memurlar oturuyor, iş yapmıyor. Değişmesi gerek. Siz değiştirmezseniz size kaynağı veren sevmeye sevmeye değiştirtmek zorunda bırakıyor sizi. Mesela Güney Kıbrıs’a Avrupa Birliği parayı verdi ama bu rahatlık yeter dedi, paralarına bile el koyuyorlar artık. Türkiye, yıllık bir bütçe oluşturuyor ve karşılığında bunu bunu yapın diyor. Siz yapmazsanız da yaptırıyorlar. Onlar söylemeden bizim yapmamız lazım ki o zaman ilişkiyi de dengeleyebilelim.

***

BİR CÜMLEYLE:

Ekonomi: Batmış
Para: Herşey
Döviz: Ekonominin kendisi
Hükümet: İş bilmez
Bankalar: Tefeci
Medya: Çok güvenli değil

 

Röportaj Haberleri