Röportaj: Nezire Gürkan
Devlet Tiyatrosu, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu derken 40 yıldan beri sahnede. Ama galiba Kıbrıs Türkü onu, tiyatrodan öte televizyondan tanıdı. Elinde mikrofonla, gür sesiyle “Torba” programı, yıllarca fenomen oldu… Kıbrıslı ünlü yönetmen Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” filminde rol alması ise hayatını değiştirdi. Oradaki oyunculuğuyla Türkiye’de ilgi çekti, teklif aldı, dizi ve sinema filmlerinde oynamaya başladı. Yaklaşık 5 yılda 10’a yakın dizi ve sinemada rol aldı.
Ünlü yıldızlarla aynı sahneleri paylaştı. Şimdilerde ATV’de yayımlanan “Bu Şehir Arkandan Gelecek“ ile her hafta evlerimize konuk oluyor. Ünü sınırları aşan; sadece Türkiye’de değil, bölgede de yakından tanınan bir Kıbrıslı Türk Sanatçı artık Osman Alkaş.
PROFESYONEL YAŞAM RAHATLATICI…
Dizi çekimleri nedeniyle hayatının büyük bölümü artık İstanbul’da geçiyor. Profesyonel bir hayatı var. Giyiminden kaldığı otele, kilosundan Lefkoşa-İstanbul hattındaki seyahatlerine kadar işiyle ilgili her aşama ajansı tarafından organize ediliyor. Menajer ile çalışıyor. “Kilo vermen gerekiyor” denince, yönlendirilen diyetisyene gidiyor. Mesela son dizi için 45 günde 25 kilo vermiş. Son derece de mutlu bu durumdan. Zaten, “Profesyonel yaşam insanı rahatlatan bir durum” diyor…
AZERBAYCAN’DAN ALMANYA’YA… HER YAŞ GRUBUNUN İLGİ ODAĞI
Dizi çekimlerinden fırsat buldukça aile, dost ziyaretleri için her fırsatta adaya gelen Osman Alkaş’ı, son 2 günlük kaçamağında yakaladık.
Perşembe gelmiş, cumartesi öğle saatlerinde dönecek. Cuma günü buluştuk röportaj için. En fazla 2 saat diye planladık; dar zamanını tasarruflu kullanmak gailesiyle. Ama iyi fotoğraf mekânı olur düşüncesiyle Büyük Han’ı seçmekle hata yaptığımız, kısa sürede ortaya çıktı. Her Kıbrıslı gibi 5-10 kişiyle merhabalaşır, devam ederiz sandık ama Azeri turistlerden, Almanlara, Rumlardan Türk turist gruplarına kadar yüzlerce insanın odak noktası olacağını hesaba katmadık. Neredeyse bölgeden her geçenle fotoğraf çektirdi, muhabbet etti. Çocuktan yaşlıya herkesle. Bana da cep telefonlarıyla fotoğraflamak düştü. “Ben yoruldum, sen yorulmadın mı” diye sorunca da, “Yorucu ama besleyici” dedi her zamanki gür kahkahasıyla…
OTEL, YERLEŞİKLİĞİ ÖNLÜYOR… OYUNCU HER YERDE HER ROLÜ OYNAR
Osman Alkaş, 1955 doğumlu. Lefkoşa Ortaköy bölgesinde, doğduğu evde yaşıyor halâ, ailesiyle birlikte. İstanbul-Lefkoşa hattında gidip geliyor. Son 5 yıldan beri hayatının büyük bölümü İstanbul’da geçiyor ama orada ev açma niyeti yok. Kendi tercihiyle otelde kalıyor. “Otelde kalınca yerleşme olmuyor” diyor.
“Demek ki beden orda, ruh burada. Profesyonel ortamdan sonra buralarda oyunculuk zor olmaz mı” diye soruyoruz…
“Oyuncuysan her yerde her rolü oynarsın. Burada aynı kalitede, aynı profesyonellikte iş çıkmaz biliyorum ama ben oyuncuyum. ‘Ben orada oynadım, profesyonelim, burada oynamam’ demek burnu kıllılık olur, kendini bilmezliktir. Mesleğe ihanettir. Bu da ben değilim”.
40 yıldan beri sahnede
Ankara Devlet Konservatuarı’ndan (şimdiki Hacettepe) 1976’da mezuniyetinin ardından Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk hayatı başlayan, 1980’de Yaşar Ersoy ve diğer arkadaşlarıyla Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nu kuran Osman Alkaş, 2003’te emekliye çıkmasının ardından da sahneleri bırakmadı.
Tiyatro yaşamı sürerken, “Torba” adlı programla ekranlara çıktı. Elinde mikrofon, gür sesiyle ekranlardan evlere taşındı. Fenomen haline gelen bu programa, reklam yıldızlığı da eklendi.
AYLARCA ARADILAR KİM DİYE…
Çekimleri 2010’da başlayan, 2011’de vizyona giren Kıbrıslı Türk Yönetmen Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” adlı filminde rol alması ise, Türkiye macerasının startı oldu…
“Filmi izleyen montajcı, çekim hazırlıkları yapılan dizi için ‘tam aradığım karakter’ demiş benim için. Ama kim olduğumu da bilmiyorlar. İnternetten aramışlar, sormuşlar, tanıyan bilen yok. Bir ay aramışlar. Bir tesadüf sonucu, dizi sektöründe çalışan Kıbrıslı Yönetmen Fehmi Öztürk ‘tanıyorum’ deyince telefonumu bulup aradılar. Bir prova sırasında telefonum çaldı. Hatta İstanbul numarası görünce yanlış numara diye düşündüm, bakmadım. Tekrar aradılar. Dizi için teklif yaptılar. Dizinin adı ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’… Benim diziden de haberim yok. Diziyi çeken Cast Ajans arayan. ‘Düşüneyim’ dedim; araştırdım, fotoğraf gönderdim, ardından gidip görüştüm ve böyle başladı…”
İLK TESTTE SINAVI GEÇTİ…
Nasıl başladı, ürkmedi/korkmadı mı “kurtlar sofrasına giriyorum” diye…
“Garip gelecek ama hiç ürkmedim. Belki cahil cesareti bilmiyorum, kendime güvenerek gittim. Daha ilk provada, yönetmen ‘sert bir adamsın, oğluna tokat at, bağır’ diye rol tarif edince, ‘niye bağırayım’ diye karşı çıktım. Sahne ekibi hayretler içinde baktı. Dediğim dedik yönetmenden öyle bir korkuyorlar ki, tuhaflarına gitti deli cesaretim. ‘İyi, bildiğini yap, buyur oyna’ dedi yönetmen aynı sertlikle. Ve oynadım. Sert babanın oğluna tokat atma sahnesi. Öyle bir tokat attım ki, oğlum Salih düştü, oturduğu sandalye de kırıldı. Sandalyenin kırılması hesapta, senaryoda yoktu. Kızacak diye beklerken, yerinden fırladı yönetmen, ‘işte bu, böyle oyunculuk isterim’ dedi ve tekrara gerek kalmadı. Her sahne için bazen 70 tekrar yapan bir yönetmen. Ve ben ilk testten sınavı geçtim. Neden? Çünkü ben 35 yıldır sahnelerdeyim, tiyatro eğitimi aldım, bu işte kendime güveniyorum.”
OKYANUSTA BALIK MI…
Yani öyle okyanusta balık misali yalnızlık duygusu olmadı galiba…
“Hayır, hiç öyle bir duygu hissetmedim. Çünkü kendime güvenim var, ama daha önemlisi profesyonel bir ortam. Profesyonel ilişkiler. Profesyonel ortamda insan kedini yalnız hissetmez…”
“Öyle Bir Geçer Zaman Ki” ile 2011’de başlayan dizi macerasının arkası geldi. “Uzun Hikaye”, “Hükümet Kadın 2”, “Balık”, “Rüya”, “Sarmaşık”, “Dar Elbise” adlı sinema filmlerinde, “Eski Hikaye”, “Kurt Seyit ve Şura”, “Bedel”, “Hayat Şarkısı” adlı dizilerde oynadı. Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ gibi ünlü isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Şimdilerde “Bu Şehir Arkandan Gelecek” adlı ATV’de yayımlanan diziyle evlere her çarşamba konuk oluyor.
KIBRIS AĞZI SORUN OLMADI MI?
Neden tercih edildi?
“Oyunculuğum dışında başka bir neden yok. Belli ki Gölgeler ve Suretler’deki performansım ilgilerini çekti.”
Kıbrıs ağzı sorun olmadı mı?
“Bizler 1970’li yıllardan Cüneyt Gökçer, Can Gürzap, Yücel Erten gibi isimlerin öğrencileriyiz. Türk tiyatrosunu biçimlendiren isimler. Bizler bu otorite isimlerden fonetik diksiyon eğitimi aldık. Dizilerde, sinema filmlerinde konuştuğum Türkçe; tonlama, ses ve kullanılan sözcükler olması gereken. Dili en iyi şekilde kullanmak bizim görevimiz. Aksi halde sanat dili, bilim dili olmaz. Kahve konuşması, kelimeleri yutma olmaz.”
ÜNLÜ OLMAK YORUCU VE SORUMLULUK
Kıbrıs’ta da ünlü ama Türkiye’de ünlü, TV yıldızı olmak zor değil mi?
“Evet, gerçekten zor. Ünlü olmak yorucu, sorumluluğu artırıyor. Oturuş, duruş, tavır; her şeye dikkat etmek zorundasınız. İnsanlara gülümsemeniz gerekir, keyfiniz var yok. Kıbrıs’ta bile öyle. Özel hayatınız etkileniyor. Bir mekana yemek için gitseniz, yanınızdakiyle iki laf etme imkanınız olmuyor. Türkiye’de çok daha zor. Benim için o kadar geçerli değil ama ben bile Beyoğlu’na çıkarken şapka, gözlük gibi kamuflajlar kullanıyorum.
Kıvanç (Tatlıtuğ), Kenan (İmirzalıoğlu) gibi yıldız isimler çoğu mekanlara girmiyorlar. Ve bunun bedeli de ağır. Madden ve manen… Türkiye’de saldırgan bile olabiliyor insanlar. Dizide kötü karakter oynuyorsanız, sokakta saldırıya uğrayabilirsiniz. Gemiden inerken kadının biri ‘çok kötü bir adamsın’ diye bağırmaya başladı bana örneğin. Kötü adamın filmde rol olduğunu anlatmaya çalıştım ama zor durumda da kaldım… Çoğu sanatçı mesafe koymak zorunda kalıyor orada. Bu mesafe işi biraz da maske…”
DUYGU HAFIZAMIZI DA BESLEMEMİZ GEREKİR… MALZEMEM İNSAN
Sokaktaki ilgi, örneğin röportaj süresince yüzlerce insanla muhabbet, fotoğraf çektirmek sıkmıyor mu?
“Sıktığı zamanlar da olur ama ben sokağı, insanı seviyorum. İlişkiler benim besin kaynağım. Yalnız kalmak istediğimde de kalıyorum. İnsanlara mesafeli olayım diye kasılmak yük olur insana, ağırlık verir diye düşünüyorum. İnsanı kısırlaştırır. Çünkü hayat sokaktadır. Duygu hafızamızı beslememiz, korumamız gerekir. Benim malzemem insandır.”
KASILMAYA, HAVALARA GİRMEYE GEREK YOK
Türkiye’de ünlüyüm havaların yok mu yani… Hiç mi değiştirmedi seni sahne hayatı?
“Değiştirmedi, zenginlik kattı. Hava bana göre değil. Ben oyuncuyum, tiyatroya hizmet için varım. Meşhur olayım, insanlar peşimden koşsun, bana tapsın, hayran kalsın, her girdiğim yerde özel ilgi göreyim derdim yok. ‘Tiyatroda kendini değil, kendinde tiyatroyu sev’ der Stanislavski… Kasılmaya gerek yok. İyi ol, yeter. İyi olan her işte, her yerde alıcısını bulur.”
UTANIRIM, SIKILIRIM, DİSİPLİNLİYİM… HAYATIMDA TESADÜF YOK
Ünlü havasından, mesafesinden bahsederken, aslında utangaç olduğunu da anlattı…
“Sen de hayret edeceksin herkes gibi, ama ben günlük hayatta çekingen bir insanım. Tek başıma sahneye çıkar oynarım, ama günlük hayatta 50 kişinin olduğu ortama girdiğimde sıkılırım, çekinirim. Yalnızlığı severim… Ve çok disiplinliyim. Uykuma, yediğime, içtiğime, randevularıma çok özenliyim. Mümkün olduğunca aksatmam. Dizi gereği 45 günde 25 kilo verdim, diyetisyen ‘ilk defa senin gibisini gördüm’ dedi… Çalışırım, hazırlanırım, hedefe odaklanırım. Hayatımda tesadüf çok az.”
REKABET ORTAMI BENİM İŞİM DEĞİL
Rekabet ortamı?
“Müthiş bir rekabet, yarış var sanat ortamında. Dedikodu çok. Ama bunu yapmayan, kaliteli yaşam süren, işini iyi yapan da çok. Ben de bu ortama hiç bulaşmam. Ne yaşarım, ne yaşatırım. İstanbul’da da çok sade bir hayatım var. Kendi tercihimle otelde kalıyorum. Hep aynı otelde. Gece hayatım, eğlence dünyasıyla alakam yok… İş için ordayım.”
KENDİMİZİ COĞRAFYAYA HAPSETMEYELİM
Ve son söz…
“Hangi işi yaparsak yapalım, iyi olalım. Ve kendimizi coğrafyaya hapsetmeyelim. Bizim gibi başka küçük coğrafyalar da var ama aynı ruh halini yaşamıyorlar. Kapalılık halinin ambargoyla değil, kendine güvenle ilgisi var. Kendimizi Türkiye ile sınamamız normal. Türkiye’deki de kendini Amerika ile sınar. Bizim biraz sorunumuz, kendimizi küçümsememiz, güven duymamamız, coğrafyaya hapsetmemiz. Oysa iyi olan yerini bulur. Zaten yüzlerce, binlerce başarılı Kıbrıslı Türk var yurt dışında. Sanatçı, avukat, akademisyen, hekim…”