Yazı Dizisi 19
Erdinç Gündüz
Kent Plak’la anlaşmamız bir yıl için dört plaklıktı. Üçü bir ay içinde satışa çıkmıştı bile. Plak basımında bazı teknik aksaklıklar vardı. ‘Hatasız’ yeniden basım isteğimize olumlu yanıt verilmemişti. Bir süre sonra Kent Plak yetkililerine, devam etmeyeceğimizi bildirdik.
Diskotür Şirketi, Kent Plak’la devam etmeyeceğimizi öğrenmişti. Şirketin sahibi Antuan Şoris bizimle görüşmek istiyordu, görüştük. Koşullarımızı söylediğimizde büyük anlayış gösterdi. İddialıydı. Bir 45’lik plak, ardından da SILA 4 LP’sini yapacaktı. Bir yıllığına dört 45’lik için bir sözleşme yaptık. LP projesi de sözleşmede yer almaktaydı.
Biz Diskotür etiketli yapılacak olan iki şarkımızı seçtik. ‘Ararım Sorarım Seni’ ve ‘Gariban’... Kayıtlar için yeniden İstanbuldaydık. Bu kez Stüdyo İstanbul’da. Tone-Meister Sıtkı Acim’di.
Stüdyoda son çalışmamızı yapıyorduk. Biz kayıda yine akustik soundumuzla hazırlanmaktaydık. Çalışma devam ederken Antuan Şoris gelmiş, gizlice dinliyordu. Kayda başlayabileceğimizi işaret ettiğimiz anda girdi içeriye. “Çocuklar..Bir fikrim var” dedi. “Sizi dinlerken bir yanda Modern Folk Üçlüsü’nü, bir yanda ise Üç Hürel’i dinler gibi oldum. Gelin bu şarkıları elektro gitarlarla deneyelim. Güzel olacağından çok eminim.”
Çok şaşırmıştık. Bunu hiç beklemiyorduk. Hazır da değildik. Aramızdaki, soru işaretleriyle dolu bakışmalar bir süre devam etti. Sonra “Öylesine hiç çalışmadık.... Gitarlarımız da yanımızda değil....” dedik ama ısrarlıydı. Hemen telefona sarıldı. Bir saat içinde de bir tam set alet stüdyoya geliverdi. İmdada ‘İstanbul Gelişim Orkestrası’ yetişmişti. Neleri varsa, hiçbir karşılık beklemeden önümüze sermişlerdi. Artık Antuan Şoris’in şok teklifini reddedecek bir mazeretimiz kalmamıştı.
Hazırlanmak için, iki şarkıyı birer kere çaldık. ‘Şurda şöyle yapalım, burda böyle yapalım’ gibi anında bir planlama ile kayıda geçtik hemen. ‘Ararım Sorarım Seni’ şarkısında, elektro enstrümanlar kullanılması dışında pek bir fark olmamıştı. ‘Gariban’ ise, Türkiye’de de pek benzeri olmayan, tam bir rock parçası olmuştu.
Antuan Şoris çok mutluydu. “Çok güzel...Şahane...” diye bağırıyordu. “Şarkılardan biri tipik ama değişik bir Anadolu Rock (Ararım Sorarım Seni), Gariban ise tam bir Türkçe rock oldu” diyordu.
Bu sürpriz gelişme ve sonuç ile terkettik Stüdyo İstanbul’u.
* * *
Ertesi sabah Antuan Şoris’in ofisindeydik. Övgüler yağdırdı ve gelecekle ilgili projelerini dile getirdi bir kez daha. “Bu sound’da devam. Gidin bu sound üzerinde çalışın, kış girerken ikinci 45’liğimizi yapalım. Yıl sonuna da LP için çalışmalara başlarız” diyordu.
Kıbrıs Kültürü mü ? Türk Kültürü mü ?
Kıbrıs’ta, yıllardır, okullarda Anadolu halk oyunları oynanmakta, Anadolu türküleri öğretilmekteydi. Başta Kamuran Aziz Hanım ve arkadaşları yanında az sayıda kişinin beste çalışmaları vardı ama gerçek Kıbrıs halk müzikleri ve halk oyunlarıyla hiç ilgilenilmemişti.
Sıla 4 olarak yola çıktığımız andan itibaren amacımız, Kıbrıs Türküleri bulmak, yaratmak hatta Kıbrıs folklorüne dikkati çekmekti. Dolama Dolamayı şarkımız da aslında fitili ateşlemişti. Bu fitilin ateşlenmesiyle Kıbrıs Folklorü araştırmaları yapılmaya başlandı. Kitaplar çıktı, makaleler yayımlandı. Bu yapılırken de ‘Kıbrıs Türk Kültürü’nden bol bol söz edilmekteydi.
Fitili ateşleyenler arasında toplum lideri Rauf Denktaş’ın oğlu Raif Denktaş da vardı. Ama bir gün –nedenini hatırlayamıyorum- Rauf Denktaş, “Kıbrıs Türk Kültürü diye birşey yoktur, Türk kültürü vardır...” gibi birşeyler söyledi. Ülkede bu ifadelere açık tepkiler de oldu. Ama konu, Sıla 4 içinde bir başka türlü tartışıldı. Raif de babasının bu açıklamasına biraz bozulmuştu. Çünkü bu, kendi bakışına çok tersti.