Murat OBENLER
Polonya’nın başarılı genç kuşak sinemacılarından yönetmen-yapımcı-görüntü yönetmeni-senarist Sebastian Krolak ve senarist-yapımcı-görüntü yönetmeni Paulina Masternak ile uluslararası yarışmasında yer aldıkları ISFFC sırasında son projeleri “Blessed By Sunlight” üzerine konuştuk.
“Melanin adı verilen pigmentin normalden az olmasıyla karakterize nadir görülen bir genetik sorun” olan Albinizm üzerine bir film çeken genç ikili Kenya’da albino bireylere uygulanan vahşeti filme alarak başta Kenya olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde bu insan hakları ihlaliyle ilgili farkındalığı ve duyarlılığı artırmayı amaçlıyor.
Albinizm konusunu anlatmayı seçmenizdeki anafikir nedir?
Sebastıan: Aslında bu konudan 2019 yılında Kenya’da başka bir proje için bulunduğum sırada tamamen rastlantı sonucunda haberdar oldum. Lockdown dönemindeydik ve ben bu konuyu ilk öğrendiğimde çok dikkatimi çekti. Afrikada hala uygulanan ve oradaki kültürde gündemdeki sıcaklığını koruyan bir konuydu. Albinizm ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için araştırmalar yaptım ve bu meseleyle ilgili hem çarpıcı ve çok vahim rakamlara ulaştım hem de insanların çoğunluğunun bu konuda neredeyse hiçbir şey bilmediğini hatta duymadığını fark ettim. Bu araştırmalarımla sahada edindiğim gözlemleri de birleştirerek bu konuda bir senaryo yazıp insanlara bu konuyu sinema ile daha fazla duyurmaya karar verdim.
“Şiddet ve insanın yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır. Hangi ülkede olduğu fark etmeksizin buna karşı durmamız lazım”
Bu filmin Kenya’da film festivali,dernek,enstitütü,üniversite gibi yerlerde gösterilme olasılığı nedir? Tamamen bir eğitim ve farkındalık konusu olduğuna göre bana göre devletin eğitim sistemine bağlı okullarda da eğitici materyal olarak da gösterilmesi gerekir.
Sebastian:Tabi bu konu bir insan hakları meselesidir. Şiddet ve insanın yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır. Hangi ülkede olduğu fark etmeksizin buna karşı durmamız lazım. Avrupada bu konunun çok popüler olduğunu ve gündemlerinde olduğunu düşünmüyorum. Afrikada bile konuştuğumuz birçok kişi ya bu konuyu bilmiyor ya da bilmek istemiyor.
Filmde yer alan ana karakterin babası rolündeki kişi bu konularda farkındalığı yüksek ve bu konuya karşı mücadele edenlerden bir tanesi. Kendinin de dahil olduğu organizasyonlarda bu filmin gösterimi için çalışıyor. İçinde öğretmenlerin olduğu bir kitleye de gösterim yapacağız. Avrupada da insanların kafasını açıcı gösterimlerin yapılması lazım çünkü bu konuda Afrikada neler olduğuna dair çok bilgileri ve ilgileri yok. Uluslararası alanda da farkındalığın arttırılması çok önemli.
“Yapımı takım işi şeklinde programladık ve Kenya’dan kendimize bir ortak yapımcı bulduk. Genel olarak zorlayıcı, meydan okuyucu ve öğretici bir süreç oldu”
Yapım kısmına geldiğimizde de Afrika’da bir film çekmenin Avrupa’ya göre farklı zorlukları olduğunu tahmin ediyorum. Siz yapım sürecini nasıl yönettiniz? Nasıl bir yapım tecrübesi oldu bu film sizler için?
Paolina: Bu film süreci bizim uzun metraj filmimizin bir kılavuzu niteliğindedir de aynı zamanda. Yapımı bir takım işi şeklinde programladık ve Kenya’dan kendimize bir ortak yapımcı bulduk. Ana ekip Polonya ve Birleşik Krallık’tandı. Kenyalı ortak yapımcımız Racheal Wainaina oradaki film okulundan öğrencileri ayarladı ve onlar bir nevi staj gibi bizim çekimlerimizde yer aldılar. Kenya’da film çekmek için oradan bir yapım şirketi ile çalışma mecburiyeti var ve o şirket üzerinden size özel bir davetiye gönderiliyor. Sonrasında da film senaryosu Kenya Film Komisyonu tarafından değerlendirildikten sonra çekim için izin çıkıyor. Bu süreç çok da kolay olmuyor.
Bütçe anlamında ise işin çoğunu Avrupa bacağında çözdük. Kenyada da saha işlerini hallettik. Çekim koşullarına gelince çevresel farklılıkların bizi farklı bir set oluşturmaya yönlendirdi. Elektrik kesintileri bizi çok endişelendirdi çünkü sürekli kesintiler oluyordu ve çekime başladıktan bir süre sonra elektrikler gidince çekim yarıda kalıyordu. Jeneratör de çalıştırma imkanı olmadığı için çekimler aksadı. Aşırı sıcaklar ve ışık da başka bir ciddi sorundu. Enerji kesintisi bizim de enerjimizi düşürdüğü, mental olarak çok yorulduk ama bu zorlu işi 6 günde tamamladık.
Sebastian: Yerel dil de bu dili bilmeyen bizleri zorladı. Senaryoyu o dile çevirdik, amatör oyuncuyla çalışmak hep daha zordur ama profesyonel olmayan oyuncularımıza (Karabilo Geofrey, Samwel Njihia, Nicholas Njogu ve Rebecca Zawadi) güvendik ve onlar da çok iyi bir iş çıkardılar. Baba karakterini canlandıran kişi konuyla ilgili diğer oyunculara bilgiler verdi ve onları mental olarak sete hazırladı. Tabi ki bir vahşeti anlatacağımız için çok zorlayıcı sahneler de vardı. Sonuçta hepimiz de insanız ve bu sahnelerde çok zorlandık.
Normalde yönetmen olarak oyuncuya, kameraya, ışığa vb. şeylere odaklanmanız gerekirken benim için bunların yanında farklı sorunların çözümüne de dahil olduğum zorlayıcı bir süreç oldu.
Paolina: Genel olarak zorlayıcı, meydan okuyucu ve öğretici bir süreç oldu. Özellikle çok zorlu bir ana oyunculuk ve çok duygusal bir senaryo vardı ortada. Bunların altından ekip olarak kalktık ama üstün yönetmenlik becerisini ve hızlı çözüm yöntemleri bulma kapasitesini de unutmamamız lazım. Bu arada Kıbrısta olamayan yapımcı-senaristlerimizden Jakub Kurzynski’ye de sevgilerimizi iletiyoruz.
“Kültürel farklılıklar insanlığı zenginleştiriyor,her biri benzersiz olan bu hikayeler çok değerlidir.Bu ekibin daha önce Kenya’da film tecrübesi var,bu yapım için avantaj oldu”
3 kişilik senaryo ve yapım ekibinin aynı olması ve yönetmenin de bu ekipten birisinin olması süreç için bir avantaj oluşturuyor mu?
Paolina: Bu ekip daha önce Kenya’da film çekim tecrübesi olan isimlerden oluşuyor ve bu kesinlikle yapım için bir avantaj sağladı. Lou dilinde Jaboya sistemiyle(seks karşılığında balık satışı) ilgili bir film çekmiştik ve daha önce orada bir ağımızın olması büyük bir avantaj sağladı.
Bizler kültürel farklılıkların insanlığı zenginleştirdiğine ve her biri benzersiz olan bu hikayelerin de çok değerli olduğuna inanıyoruz çünkü Polonya’da doğup daha sonra İngiltere’ye göç eden ve iş gereği çok gezen insanlar olarak bu zenginliklere şahit oluyoruz ve sinemamıza da bunları aktarıyoruz. Kenya da bu bakış ile hayatımıza girdi. Jaboya sistemini insanlar biliyor, albinizmi insanlar biliyor bekli ama sorun devam ediyor ve bir bütün olarak birşeyler yapılması gerekir. Sinema da buna itici, tetikleyici veya uyarıcı bir etki yapabilir.
Eğitim eksikliği, fakirlik, batıl inanışlar,Cadı Doktorları, Afrika Siyahlar Marketi’nde birer ticari meta olarak albino uzuvlarını satan organize çevreler,medyaya başka söyleyip gerçekte mücadele etmeyen ülke yöneticileri ana sorunlar…
Bu konuda dini ve batıl inançları da kullanarak bu vahşi uygulamayı sürdüren(otoritelerin de bir nevi sessiz kalarak görmezden geldikleri ve/veya gizli destek verdikleri) büyük bir kesim ve içinde sizlerin de olduğu bu uygulamanın ortadan kalkması için çeşitli çabalar gösteren insanlar topluluğu var. Nedir bu konudaki mücadelede son durum?
Sebastian: Evet bu çok önemli bir çatışma konusudur. Filmdeki adamlar da albino çocuğa karşı bu çok kötü davranışı sergiliyor ama filmde de gördüğümüz gibi bu insanlar kötü kişiler değildirler ve bu duruma sürükleniyorlar ve/veya zorlanıyorlar ve/veya kullanılıyorlar. Bu olayın sebepleri ise eğitim eksikliği, büyük orandaki fakirlik gibi daha çok 3.dünya ülkelerinde görülen durumlardır. Birileri fakir aileleri bu işi yapmaya zorluyor. Bir inanışa göre bu kişileri adeta avlayarak, belli organlarını kesmek yapana iyi şans getiriyor. Afrika siyah insanlar marketinde de bu Albino kişisinin uzuvlarının yüksek paralar karşılığında satılması bu insanları birer ticari meta haline getiriyor.
Ayrıca cadı doktorları dediğimiz albino insanların kesilen ellerini getirme karşılığında o ailedeki hasta kişinin iyileşeceği söylemini yapan ve bu katliamı başlatan kişiler de vardır. Halka ve medyaya bu işe karşı olduklarını söylemelerine rağmen kapalı kapılar ardında bu kesilen parçaları satın alan ülke yöneticileri vardır.
Uzun metraj film projemizde albinizm meselesini doğrudan ele almak değil de anne-kız ilişkisi gibi insanı konulara yoğunlaşacağız. Albino çocukların ayrı eğitildiği ve izolasyon altında tutularak antisosyal bir sağlıksız gelişime mecbur bırakıldıkları kampları da anlatabiliriz. Evet bu kamplarda bir anlamda devletin koruması altında oluyorlar ama tamamen isole bir ortamda ne kadar sağlıklı insan gelişimi olabilir ki? 18 yaşında buradan gönderildiklerinde tamamen topluma yabancılaşmış bu kişiler yine “sorunlu” olacak ama bunun sebebi devletin hapishane modeli, toplumdan izole eğitim sistemidir.
Ana karakter Jua filmin başında babasına “Dünya bizim yaşamamız için hala hazır değil” diyor. Bu cümle ile acı gerçeği ve utancı bir nevi yüzümüze çarpıyor.
Sebastian: Filmin sonunda da bu cümleyle bağlantılı bir soru geliyor. Filmin sonunu biz seyircinin düşünmesi ve tartışması için açık bıraktık. Böylesi seyirciyi düşünmeye iten bir son benim için en anlamlı olandı.
Filmin festival yolculuğu nerede başladı ve nasıl devam edecek?
Paolina: Film Hindistan’daki Bengaluru İnternational FF ile açıldı, Kanada’daki Montreal Black FF ile devam etti. Yine İngiltere York şehrindeki Aesthetica Short FF, Kanada’daki Yellowknife IFF ile sürdü. Polonya’daki Timeless Awards FF ile günümüze geldik. Kıbrıstaki International Short Film Festival Cyprus ve önümüzdeki ay Atinadaki uluslararası bir festivale katılacağız. Her festival bizim bu konuyu dünyaya duyurmak için çok önemli.
Farklı ülkelerden seyircilerin filmle ilgili reaksiyonları nasıl?
Sebastian: İnsanlar izlediklerinde konuyla ilgili şokta olduklarını söylediler ve ilk kez bu konuyla ilgili bir şeyler öğrendiklerini belirttiler. Sosyal drama çekmeyi seven bizler için sinemaya aktarılan bu tür konular insanlara güçlü bir şekilde mesajlarımızı iletmemize vesile olacak.
“Birçok farklı ülkeden yönetmenin birçok farklı ülkeden farklı hikayeyi sinema ile anlatmak için bir araya gelmesi ana fikrimizdir. Farklı seslerin bütünlüğüne inanıyoruz.”
Senin olabildiğince çok sayıda yönetmeni birleştirmek ve birlikte işler yapmak gibi bir de idealin var olduğunu öğrendim…
Sebastian: Biz İtalya,Kenya,Polonya, İngiltere gibi ülkelerde çalışırken birçok memleketten birçok sinemacı ile birlikte aynı projede çalıştık.
Birçok farklı ülkeden yönetmenin birçok farklı ülkeden birçok farklı hikayeyi sinema ile anlatmak için bir araya gelmesi ana fikrimizdir.
Farklı seslerin bir platformda, bir şemsiye altında toplanması ve bu seslerin harmonisi ile film çekilmesi. Bu filmde de Avrupa bakış açısından çok otantik bakış açısıyla çalışmayı tercih ettik. Kenya,Tanzanya dışındaki insanların da dikkatini çekecek bir konuyu anlatmak istedik.