TV programlarımız bazı olanaksızlıklar ve/veya biraz da kolayına kaçmak ve sürekli yayınlar yapabilmek uğruna tekdüze gidiyor uzun zamandır…
Medya kuruluşlarımızı, programları yapan arkadaşlarımızı eleştirmek için yazmıyorum ama şimdi olandan biraz farklı programlar izlemek istiyorum artık.
Açtığım her kanalda programcı arkadaşımızın karşısında çoğu zaman bir siyasi, bir sendikacı gündemi değerlendiriyor. Konusudur değildir sürekli birşeyler söylüyor, programın saatini doldurabilmek için de programcı arkadaşımız hem öncesinde hem de program sırasında sürekli sorular üretmek zorunda ve karşısındaki konuğun da cevaplarını uzun vermesi için içinden dua etmek zorunda kalıyor gibi hissediyorum.
Dediğim gibi; Eleştirmek veya suçlamak için değil, biliyor ve anlıyorum, çalışanı olduğu kurumun başka şeyler üretebilmek için o arkadaşa başka olanaklar sağlama gibi bir düşüncesi veya gailesi olmuyor zaten… Maliyeti az, hatta ‘sıfır’ maliyet. O da yapabileceği tek şeyi yapıyor; Bir konuk çağırıp kendine tanınan süreyi doldurmaya çalışıyor.
Gönül isterdi ki eğer siyasiler, sendikacılar veya başka sivil toplum örgütü temsilcileri çağrılacaksa birkaç kişi çağrılabilse, bir konu veya birkaç konu üzerinde tartışılabilse… Hele ki siyasilerin, parti başkanlarının ortada seçim olmasa dahi, arada bir biraraya gelip görüşlerini ortaya koymaları sağlanabilse, örneğin şimdilerde ‘erken seçim’ konusunda kimin ne düşündüğünü karşılıklı tartışma sırasında dinleyebilsek, izleyebilsek…
Hem medya kurumları için bu da ‘sıfır’ maliyet!
Bunu da biliyorum, böyle bir ortamı programcı arkadaşların çok istemesine rağmen, bazı siyasilerin hiç istemediği, hatta duymazdan geldiği de bilinmez değil.
Keşke olsa.
Geçerli mi geçeriz mi, başkan mı değil mi!
“Meclis Başkanı şimdi var mı yok mu?
Seçildi mi seçilmedi mi?
Meclis Başkanı geçersiz oylara rağmen Ziya Öztürkler mi yoksa eski Başkan Zorlu Töre hâlâ kürsüdeki yerini işgal mi ediyor?
Töre’nin ve Evren’in bilmem kaçıncı oylamasından sonra bir başkan seçtiremeyen iktidar, Öztürkler için yapılan son oylamada da geçersiz oylara rağmen başkan ilan etmeye kalktı. 3 geçersiz oyu da geçerli oylara katarak 26 oya tamamladılar kendi kafalarına göre… Oysa oyların üçü çift mühürlü yani geçersiz oylardı. Zorlu Töre, kendi oylamasında yaptığı gibi burada da emrivaki yaptı, “başkan seçildi” dedi. Ancak başkanlık ortada kaldı” dedim gazete baskıya girmeden gönderdiğim yazıda ama onu düzeltmeye zamanım olmadı. Meğerse Resmî Gazetede Öztürkler’in Meclis Başkanı olduğu ilan edilmiş.
Bir usulsüzlük daha… CTP’nin yaptığı itiraz görüşülmeden hükümet usulsüzlüklerine, yasa tanımazlıklarına birini daha eklemiş ve Resmî Gazete’de yayınlatmış.
Öztürkler, bu usulsüzlüğü içine sindirip Meclis Başkanlığı kürsüsünde oturacak mı? Şimdiye kadar “yok olmaz” demediğine göre oturur da Meclis içi ve Meclis dışı muhalefet oturtur mu, ne yapar, nasıl bir yöntem izler göreceğiz.
Bahçeli ve DEM
Türkiye’de de ilginç gelişmeler…
Sistemin sıkışması diye düşünüyorum; Öcalan’ın bile İmralı’dan çıkarılıp TBMM kürsüsünde konuşma yapma önerisine kadar vardırılıyor iş… Olur mu bilemem ama Devlet Bahçeli’nin mutlaka ki R. Tayyip Erdoğan’ın bilgisinde böyle bir çıkışta bulunması sistemin tıkanıklığına, en önemli nedeni de Erdoğan’ın tekrar seçilebilmesine fırsat yaratabilmek için yorumlanıyor.
Kürtlerin oylarına talip olabilmek için yapılan bu şok edici çıkışlar Kürtlerin partisi DEM Parti için de bulunmaz bir fırsat gibi duruyor yapılan açıklamalarda…
Oysa ki tekrar tekrar yaratılan suçlamalarla 8 yıldır içeride tutulan, Kürt sorunu dışında söyleyecek başka sözleri de olan Selahattin Demirtaş’ın Türkiye’deki barışın da demokratik, siyasi yollardan, diyalogla bulunmasına yönelik politikalarına neredeyse önem vermeyen, Demirtaş’ın tutukluluk haline yine neredeyse hiç ses çıkarmayan DEM’in Bahçeli’nin bu çıkışına dört elle sarılması da bana biraz manidar geliyor.