Ünlü Kıbrıslı Türk Psikolog Vamık Volkan, Kıbrıslı Türklere Kıbrıs sorunuyla ilgilenmek yerine “kendinize bakın, iç barışı sağlayın, zevkli şeylerle uğraşın” tavsiyesinde bulunuyor.
Haksız değil tabii ki… Bir kere yaşama şansı yakalayan bireyler elbette ki bu hayatlarını keyifli hale getirmek için olanakları çerçevesinde bir şeyler yapmalılar, hayaller kurmalılar, bazı hayallerinin peşinde koşmalılar… İç barış da sağlanmalı tabii ki… Ancak ülkemizdeki iç barışı sağlama düşüncesi dünyada bilinen, normal yaşamdan kaynaklanan sorunların yerine getirilecek bir barış mıdır bu tartışılır. Çünkü toplum yapımız ayrı partilerde olsak bile, gündüz tartışsak bile gece aynı meyhanede, aynı masada kadeh tokuşturur hale getirir bizi… Yani aslında iç barış sağlanacak sorun bizde devlet-parti bütünleşmesini bitirecek bir sistemin veya anlayışın getirilebilmesi ile mümkün. Bizim savaşımız, “sana var da bana yok mu!” çekişmesi… ‘Oy uğruna satılan oylar’ utanmazlığı… ‘Adamcılık, partizanlık’ uygulaması ve bunların normal bir yaşam haline gelmesi… Vamık Volkan’ın önerdiği iç barışın sağlanmasında görülen sorunlar bunlar ise bilemem ama bunlar ise bu konuda nasıl bir iç barış sağlanır onu da bilemem.
“Zevkli şeylerle uğraşın” önerisine gelince aslında bunlar da yapılıyor; Erkekler küçük yaştan başlayan bir futbol aşkına sahip… Halı sahalarda her gece futbol oynanıyor, alternatif sporlar da gelişti son zamanlarda… Yamaç paraşütü, dalma, ralli, binicilik gibi sporlar var. Daha fazla hanımlar, çeşitli egzersiz kursları, dans dersleri gibi keyiflere yönelmişler. Gençler için çeşitli barlar, publar var. Çeşitli sanat faaliyetleri de yapılıyor. Sinemalar, kısıtlı da olsa tiyatro var.
Aslında insanımız da Kıbrıs sorunundan bıkmış, başka şeylere vakit ayırmaya çalışıyor, Kıbrıs sorununun içinde yaşıyor olan ama hiç farkında olmayan özellikle gençlerimiz var. Onlar zaten bu sorundan öte yaşıyorlar hayatı… Yani yaşayalım, keyif alalım, kendimize zaman ayıralım da Kıbrıs sorununda sadece Kıbrıslı Rumlar-Kıbrıslı Türkler sözlü çatışması yok, artık yok olan bir kültürün de yaşatılması çabası var.
Bunlar bir sorun ve bu sorunlarla uğraşacak, bunlara kafa yoracak kişiler de lazım, uğraşlar da lazım. Bu işleri bizim yerimize başkaları yapamaz ya!..
***
Yat Limanı’nda bir ‘koku’
Uzun zamandan sonra Girne yat limanına gidip biraz oturmak, bişeyler içmek istedik ailece… Oturduk ama o pis koku da ne! Zaten eski limana girer girmez burnunuzu kapamak durumunda kalırsınız.
“Belki bir esintidir, kokuyu aldı getirdi, biraz sonra geçer” diye umut ederek oturduk ama bir türlü geçmedi koku… Hatta daha da arttı. “Yaz gelince koku daha da arttı” dedi oradaki garson…
Girne Yat Limanı şimdi Turizm Bakanlığı kontrolünde… Girne Belediyesi’nden alındığında limanı ‘adam edecek’ diye aldı ama bir şey değişmediğini hatta daha da kötüleştiğini söylemek mümkün.
Yıllardır limana dökülen lağım atıklarına çözüm bulunamamış ama biz eski limanın ‘patlama’ yapacağını bekliyoruz. Biz oradan nasıl kaçacağımızı şaşırdık. Zaten yanımızda oturan turistler de bizim kadar dayanamamışlar bile, onlar çoktan kaçtı.