Son anda fark edildi (!!!): Yakıt yok… Fark edildi (!!!): Kesintilerle idare…
Karar verildi: Rum’dan elektrik alınmaya başlandı… Şimdilik idare ediliyor.
Yarın, öbür gün: Allah Kerim. Gün ola hayrola…
Borçlu çok… Sade vatandaş kurban… Büyüklere (!!!) ? Ses yok… Bakanlıkların bile ödenmemiş elektrik faturaları varmış… TEK’in kasası bomboş…
KIB-TEK’imiz de sallanıyor. Sendikasına savaş ilan edildi. Davalar bile var. O kadar karmaşık, anlaşılmaz açıklamalar yapılıyor, haberler çıkıyor ki, gerçekte neler olup bittiğini anlamakta zorlanıyoruz. Böylesi oldu muydu ? Hatırlayamadım ama benzetmek zorundayım… Kaos, aynı, batırdığımız KTHY rezilliğinde olduğu gibi…. Aynı batırdığımız Sanayi Holding rezilliğinde olduğu gibi…
Acaba ??? diyorum…Bu yaşananlar da mı bir planın parçası ? Çok yakınlarda “Battık…İdare edemiyoruz… Özelleştirelim…” mi diyecek birileri ?
Güzide Ablamız
11-12 yaşlarındaydım. Her hafta, hiç kaçırmadan dinlediğim sesinden, onu, çok iyi tanıyor gibiydim. Sanki ailemden birisi olmuştu. Yayın saati yaklaştığında, babamın kocaman radyosu önüne oturur, sabırsızlıkla, ‘Çocuk Saati’nin başlamasını beklerdim. Onun kadife sesi ile büyülenir kendimden geçerdim.
İlkokul son sınıftayken, ülkenin tek radyosundan gelen bir çağrı üzerine, birkaç arkadaşımla birlikte ilk kez hem bir radyo stüdyosu, hem de Güzide Hanım’ı yakından tanıma şansım doğdu.
Çocuk Saati için okul müdürlüğünde birkaç öğrenci istenmişti. Seçilenler arasında ben de vardım. Stüdyonun kapısında bizi karşılayanlardan biri de (Hüseyin Kanatlı Bey’le birlikte) Güzide Hanım’dı. Tanışırken heyecandan elim ayağım titremişti. İşte o gün karar vermiştim ‘Yayıncı’ olmaya.
Aradan çok geçmeden Ada’da kıyamet kopmuştu. Bayrak Radyosu kuruldu. Çekirdek kadroyu CBC’den gelen ablalarımız, abilerimiz oluşturuyordu. Ve yıllar sonra ben, hayranı olduğum Güzide Hanım ve Hüseyin Bey’in mesai arkadaşı olmuştum.
Güzide Hanım’la uzun yıllar aynı çatı altında görev yaptık. Biz gençlerin, hep ‘Abla’sı olarak kaldı ve saygı-sevgi gördü. Onca yıl içinde, ben dahil, bir tek kişiye incitici, kırıcı bir sözüne tanık olmamıştım. İşte böyle bir insandı.
Ve geçen hafta başında onu da kaybettik. Büyük üzüntü duydum. Eminim onu tanıyan herkes çok üzülmüştür. Başımız sağ olsun.
Hep ışıklar içinde ol sevgili Güzide Ablamız…
Sokak Ağzı
“Corona virüsün kol gezdiği bu dönemde, kampa küçük çocukları göndermek hangi aklın eseriydi ? Buna tamam diyen Bakanlığa da annelere babalara da bravo doğrusu.”
***
“Pandemidir, yangındır, seldir darken Tatar’ın Sarayı unutulmasın sakın ha…”
***
“Ben baş düşmanımızdan gelen elektriği istemem. Karanlıkta yaşamayı tercih ederim. Rumun elektriğini vatan hainleri ve Rumculara versinler.”
***
“Taliban usülü devlet şekli Türkiyeye ne zaman gelecek ? Merak etmiyor musunuz ?”
***
“Bence, sadece elekrikteki sendikacılar değil büyün karşıt sendikacılar tutuklanmalı. Hatta gerekirse memleketten sürülmeli. Büyüklerimiz uygun bir sürgün yeri bulurlar onlara.”
***
“Son yılların modası. Karşı çıktın mı vatan hainisin. Karşı çıktın mı ajansın. Karşı çıktın mı Rumcusun. Bizim geri zekalılara kim öğretti acana bunları çok merak ediyorum. Bir hocaları vardır muhakkak.”
***
“Bir iki üç darken dokuz ve on numaralı aşılara ne zaman başlayacak diye büyük merak içindeyim.”
***
“Sahi yahuuu… Beşparmaklardaki dev Türk Bayrağı, Rumun elektriği ile bir ışıklandırılıyor dersiniz ?”
Anlayana
“Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa, kesin olarak altına pislemiştir.” (Mahatma Gandhi)