Bu kadarı da olmaz dediğimiz her yeni gün çok daha beter gelişmelerle karşılaşıyoruz.
KKTC azınlık hükümeti sayesinde hiç olmadığı kadar kötü yönetiliyor. Daha doğrusu yönetilmiyor, Ankara’nın talimatları doğrultusunda adımlar atılıyor.
Atılan bu adımlar sayesinde Kıbrıs Türkü her alanda devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Devlet ya da özel bütün kurumlar batırılmaya, el değiştirilmeye çalışılıyor. Özelleştirmelere karşı çıkılmaması için stratejik kurumlar üretememe noktasına taşınarak, buralardan hizmet alan insanlar bıktırılmaya, usandırılmaya çalışılıyor.
Birileri Kıbrıslı Türklerin yeterince Türk ve Müslüman olmadığına karar vermiştir. Bu anlamda eskiden Kıbrıslı Türkleri, hem Türk, hem de müslüman yapmak için çaba ortaya konuluyordu.
Şimdilerde bundan umudu kesmiş oldukları için Kıbrıslı Türkleri tamamen devre dışı bırakmaya, her alanda pasifize etmeye, kurumlarını yok ederek el değişimlerine olanak sağlamaya ve usandırarak göç ettirmeye çalışıyorlar.
Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den nüfus taşıyarak Denktaş’ın yıllar önce söylediği “Giden Türk, Gelen Türk” felsefesini tam anlamıyla yaşama geçirmeye çalışıyorlar.
Oynanan oyun büyüktür. Oynanan oyun herkesin gözü önünde açık açık oynanıyor. Bu gidişe dur demezsek tarih sahnesinden silinen halklardan biri olacağız.
Ankara’nın müdahalesiyle cumhurbaşkanı seçtirdiği Ersin Tatar ve yine Ankara’nın UBP kurultayına yönelik doğrudan müdahalesiyle kurulan azınlık hükümeti tam da bu amaca yönelik adımları attırmak için tayin edildiler.
Kıb-Tek bu ülkenin en önemli stratejik kurumudur. Yaklaşık 3 milyar TL’lik bütçesi ile 10 milyar TL’lik KKTC bütçesinin üçte biri kadardır. Bu önemini bir o kadar daha artırıyor.
Azınlık hükümetinin batırmak için elinden geleni yapmasının asıl nedeni de budur. Şu anki haliyle özelleştirilmesine sıcak bakılmadığı için önce üretim yapamaz hale getirilecek, ardından elektrik kesintileriyle insanlar bıktırılacak, Kurum batırılacak ve kurtarılması adına yeni zamlarla insanlar daha da usandırılacak.
Bunun sonucunda da sıradan insanlar “satılsa da kurtulsak” demeye başlayacak. İşte o zaman özelleştirme gündem getirilecek. Alacak olan firma zaten uzun zamandır hazırdır. Aksa Enerji şimdiden girişimlere başladı.
Uzun yıllar Kıb-Tek’e alım garantili elektrik enerjisi üreten ve 2024’de sözleşmesi sona erecek olan Aksa sponsörlük anlaşmalarıyla halka şirin görünmeye çalışıyor.
Kıb-Tek’i 9 ayda 500 milyon TL zarara uğratan bankalara ve Aksa’ya yarım milyar TL borçlandıran ve kurumun sırtına yıllık 100 milyon TL faiz yükü bindiren Kıb-Tek yönetimi ve onları o makama atayan azınlık hükümeti bu yıkımın baş sorumlularıdır.
Ersin Tatar’ın başbakan olduğu UBP-HP hükümeti cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle döviz ve yakıt fiyatlarının yükselmesine rağmen zamanında elektrik fiyatlarına gerekli oranda zam yapmayarak bu yıkımın baş sorumlusudur.
Şimdi de azınlık hükümetinin başbakanı Ersan Saner UBP kurultayı nedeniyle gerekli zamları ertelemeye çalışarak kurumu daha da borç batağına sürüklemeye çalışıyor.
Kıb-Tek şimdi yıllık 100-120 milyon TL, yakında 150-200 milyon TL borç faizi ödemek durumunda kalacak. Bunları yine biz ödeyeceğiz. Birim enerji maliyeti içinde borç faizlerinin oranı % 30 civarındadır.
Bu kabul edilemez. Birilerinin kendi emellerine ulaşmakiçin ya da beceriksizliğinin yükünü neden biz çekelim.
Kıb-Tek önce siyesetten arındırılmalıdır. Kıb-Tek yöneticileri ilgili kurumlardan gelecek uzamn profesyonellerden oluşmalıdır.
Bu yöneticiler her yıl abonelere ve halkın malı olduğu için halka hesap verecek ve halk uygun görürse yeni dönem görevine devam edecek. Halkın onayı yoksa onlar gidecek, başkaları gelecek ve kurum şeffaf biçimde yönetilecek.
Kurumlarımıza sahip çıkamazsak ülkemize de sahip çıkamayız.
“Bu memleket bizimdir, biz yöneteceğiz” diyorsak, gereğini de yapmalıyız. Ben kişi olarak başka herhangi bir çıkış yolu göremiyorum.