1994 – 1996 döneminde Kıb-Tek’te Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım… Kurumun en ilginç dönemi idi sanırım…
Kıbrıslı Türkler olarak ilk defa kendi elektriğimizi ürettiğimiz santraller bu dönemde devreye girdi. Santralın birinci ünitesinin müteahhit firma tarafından devreye alınma aşamasında infilak etmesi ve akabinde de Güney’in Kuzey’e verdiği elektriği kesmesi ve toplam tüketimin yüzde onunu sağlayan hurda bir jeneratörle baş başa kaldığımız keşmekeş dönemi…
Tüm projenin tamamlanıp santrallerin devreye gireceği aşamada, dönemin Türkiye Büyük Elçisi’nin bir Türkiye firmasını yanına alarak basın toplantısı yaptığı ve “Kıbrıslı Türkler! Siz bu işi hiç yapmadınız, yapamayacaksınız da; işte Türkiye’den bir firma, Kıb-Tek’i özelleştirin, bu firma size elektrik enerjisini üretip, dağıtıp versin” dediği dönem… Buna karşı çıkıldığı, önlendiği ama bunun üzerine de santral için akaryakıt getirmek üzere Türkiye limanında bekleyen tankere dolum yapılmayan ve akaryakıtsızlıktan santralleri çalıştıramayacağımız bir tehlike (veya tehdit, nasıl derseniz deyin) ile karşılaştığımız dönem… İlgili bakan olarak Ferdi S. Soyer’in yoğun girişimleri ile atlatılan bir an…
Borç batağında devraldığımız bir kurum… Hem de, nasıl becerilmişse, Güney’den gelen enerjiye tek kuruş ödemeyip, güncel fiyatla satan ve para toplayan ve buna rağmen müflis bir kurum… Borçlarından dolayı haciz yemiş bir kurum… Kurumu mali bataktan çıkarmak… İlk kez enerji üretmeye başlamış olmanın gururuyla bundan sonraki üretim – iletim –dağıtım sürecini kurgulamak… On yıllık enerji master planı hazırlatmak… Ve bunları yaparken de özelleştirmeye direnmenin bedelini ödettirmek isteyenlerin saldırgan tutumlarına sabırla karşı koymak…
Santraller resmi bir törenle devreye alınacak… Hazırlıklar devam… Özelleştirilmesi için baskıyı sürdürenlerden hala daha “Siz bu işi yapamazsınız, yaz mesai çalışarak santral mı işletilir?” eleştirisi… Doğru bir eleştiri, “üç vardiya çalışacak bir üretim tesisinde yaz mesaisi mi olur?” dedik. Resmi açılış gününe sendika grev kararı aldı, gerekçe de yaz mesaisinin kaldırılacağı… “Çıldırmaya az kaldı / doktorum nerde?” şarkısının moda olduğu günlerdi yanlış hatırlamıyorsam veya bize o şarkıyı anımsatan anlar yaşıyorduk…
Bütçe hazırladık, gelirler kalemine satış gelirleri, yani kar meblağı koyduk… Sayıştay’dan geri döndü; savcılık “kamu kurumları kar edemez, maliyetine satış yapar, Kıb-Tek de kamu kurumudur” demiş. Maliyetinden satış yapılırsa, kurum yatırımı hangi kaynaktan yapacak sorusunun cevabı da, “kamu kurumudur, yatırımı devlet yapar” oldu. Kar meblağını başka gelirler içine dahil ederek aynı bütçeyi gönderdik, onaylandı… Kimse de “Niye kar meblağı bu bütçeden eksiltilmedi?” diye sormadı… Bütçe denetimindeki sorgulama buraya kadarmış…
Borç stokunu azaltmak için tahsilatı hızlandırmak gerekiyordu. Siyasilerden müdahale etmemelerini istedik ve borcu yüklü olanlardan ödemeyenlerin enerjisini kesmeye başladık. Oteller için Turizm’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Özker Özgür (ışıklar içinde uyusun), turizm fonu kaynaklarından ödemeler çıkarttı, otelciler rahatladı. Savunma birimleri hiç ödemiyordu, mevcut bütçe yılı içinde ödeme kalemleri de yoktu ama alel hesap bir meblağ ödediler ve ertesi yıl ödeme yapabilmek için bütçesinde gereken önlemi aldı.
Devlet birimleri hiç ödemiyordu… Kıb-Tek’in akaryakıt alımı için parası olmayınca, borçlarını ödemek yerine, Bakanlar Kurulu’ndan Kıb-Tek’in, onların belirlediği bir bankadan ve bankanın belirlediği faiz oranından, borçlanması ve devletin de bu borca kefil olması kararı çıkarıyorlardı. Teoriye göre, bu borç aslında devletindi ve Kıb-Tek borcu ödemeyecek, kefil olan devlet, Kıb-Tek’e borçlarına mahsuben banka borcunu kapatacaktı. Bunu da ödemediler. Bankalar da, ödenmemiş borcun faizlerini de dönem-dönem anaparaya katıp bu meblağ üzerinden Kıb-Tek’i borçlu gösteriyordu. Borç çığ gibi büyüyecekti. Bakanlar Kurulu’ndan başka çare istendi, onlar da Kıb-Tek’e kaynak oluşturacak bir fon yaratmak için akaryakıta zam yaptı. Kıb-Tek Yönetim Kurulu da soluklanacak diye sevindi… Akaryakıt almak için fonu kullanmak isteyince, “Devlet bütçesine giren para öyle çıkmaz” dediler ve Kıb-Tek’i mazeret gösterip devlet bütçesine yeni kaynak yarattıkları ortaya çıktı.
Pile köyündeki tüketiciler ödemiyordu, Bakanlar Kurulu siyasi bir karar alarak onların faturasını devletin ödeyeceğini, faturanın Maliye Bakanlığı’na gönderilmesini istedi, onu da hiç ödemediler. Kıb-Tek yönetimi, devletin ödemediği tüketiminin tutarını tüketicilere yansıtmak üzere yeni bir fiyat politikası önerdi, hükümet reddetti. Çare? “Ödeyeceğiz, tamamdır”… Sonuç? Hiç ödemediler…
Kıb-Tek Yönetim Kurulu, artık sabrının taştığı bir aşamada bugünün moda sözü ile ‘radikal bir karar’ alarak, bir sabah Cumhurbaşkanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın elektriğini keserek güne başladı. Cumhurbaşkanı Denktaş aradı, durumu paylaştık, ödeme çıkartmayı deruhte etti, ”Maliye ödeme yapmazsa, onlarınkini de bağlamayacaksınız” diye de bir talimat verdi. İlaç gibi bir talimat… Maliye Bakanı aradı, Cumhurbaşkanı’nın talimatı söylenince, bir miktar ödeme yapmayı kabul etti…
Okullar, camiler, belediyeler, su motorları ve daha niceleri ödemiyordu… Siyasiler devrede, “biraz idare edin de sorunu çözmek için bir şeyler yapacağız” diyorlardı ama nafile… Kıb-Tek sürekli borçlandırılıyordu…
Bir gün Kıb-Tek dışında bir nedenle Bakanlar Kurulu toplantısına çağrıldım. İlgili gündem maddesinin sırasını beklerken, narenciye sulamasında kullanılan su motorlarının elektrik ücretini ucuzlatan bir karar önerisi geldi, Kurul onaylayacak… İlgili bakan olarak Ferdi S. Soyer’in önüne bir not yazdım: “Kuraklık var, suyumuz yok. Enerjimiz anca yeter… Her ikisinde de savurganlık önlenmeli… Narenciyede salma sulama yapılıyor… Bu karar hem suda, hem elektrikte tasarruf yapılmasına yardımcı olmayacak”. Bakanlar Kurulu değerlendirme yaptı, narenciye için özel ve düşük tarife yapılmadı. Ertesi gün sabah sabah bir grup narenciye üreticisi kendi şirketimde beni ziyarete geldi. “Bizim özel tarifeyi sen engellemişsin” diye suçlamalar… Ben Bakanlar Kurulu toplantısında konuşulanların mahremiyeti ve ketumiyeti olduğuna inandığım için bu konuyu onlarla konuşmayacağımı söyledim. Gittiler… Ertesi hafta Bakanlar Kurulu onlar için özel tarife kararı aldı, Kıb-Tek’in hiç de haberi olmadan… 1974 öncesi bu motorlar dizelle çalışıyormuş, sonrasında elektrik ‘daha ehven’’ oldu, nerdeyse tüm su motorları elektriğe döndü… Öyle de devam ediyor…
Kıb-Tek Yönetim Kurulu, hükümete, teşvik alan mal ve hizmet üretim birimlerine özel tarife yapılmasının, doğrudan Kıb-Tek üzerinden ve dolaylı olarak da enerji bedelini normal tarifeden ödeyen müstehlik üzerinden bu birimlere mali kaynak aktarılması olduğunu söyledi. Dolayısıyla, onların da normal tarifeden faturalandırılmalarını, aradaki farkı da onlara hükümetin “Elektrik enerjisi desteği” olarak ödemesini önerdi. Ret… Elektrikte rüçhanlı tarife kullanan her birim, diğer tüm müstehliklere teşekkür borçludur çünkü mali desteği doğrudan onlar ödemektedir, devlet değil… Hükümetlerin yaptığı da Kıb-Tek kasasından popülizm…
O dönemlerde de TL, yabancı para birimleri karşısında güneş görmüş dondurma gibi eriyordu. Piyasada nerdeyse her mal ve hizmet döviz cinsinden fiyatlı idi. “Devlet ve kamu kurumları yapamaz” dediler… Yapmadık… “İki-de-bir elektriğe zam önerisi getirmeyin” dediler… E çare?!.. “Eh işte!...” dediler… Yönetim Kurulu da, döviz artışını fiyata yansıtacak ama TL ile hesaplanacak bir maliyetlendirme sistemi kurdu, Bakan Ferdi Soyer’in gayretleri ile onaylandı. 1996’da gelen UBP – DP hükümeti bunu iptal etti, eski köye yeni adet olmazdı herhalde… Onlar için Kıb-Tek hala daha eski köydü… Şimdi bugünlerde Kıb-Tek bunu talep ediyor, üzerinden yirmi yıl geçmiş, siyasetin kaybettirdiği eşeğini arıyor…
Daha neler yaşanmadı?!... Üzerinden yirmi yıl geçmiş, durum aynı; süreç içinde değişik hükümetlerde değişik yönetim kurullarının yaşadıkları da az-çok aynı… Görev yaptığımız dönemde ilgili bakan olan Ferdi Soyer’in Yönetim Kurulu’na olan yüksek itibarı ve güveni, TEK’in Kuzey Kıbrıs’ta görev yapan Proje Müdürü Öner Gülyeşil’in Yönetim Kurulu ile olan başarılı iletişim ve eşgüdümü, yirmi yıl sonra da hafızada ve gönülde yerini korunuyor. Öner Gülyeşil, daha sonraları AKP’den ve Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte ara seçimde Siirt milletvekili olarak seçilmişti.
Şimdi düşünün, Kıb-Tek mali sıkıntıda ise sorumlusu kim? Şimdi sorgulayın, “iyi yönetilmiyor” ise, sorumlusu kim? Bence cevap tek kelimeliktir: Siyaset… Kıb-Tek emek yoğun bir işletme olmasına rağmen maliyetteki işçilik giderleri oranı düşüktür, akaryakıt maliyette yüzde yetmişlerin üzerindedir. Daha işçi istihdam edilmiş, maaş ve ücretlere daha zam yapılmış, maliyetteki düşük bir orana cüzi bir artış gelmiş olur… Faizin maliyetteki oranı işçilik kadar…
Ve dövizi artışının farkını fiyatlara yansıtmazsanız, maliyetteki büyük artışı kapatmamış olursunuz… “Batsın” diye bir ilan yapılmasına da ihtiyaç yoktur, durum kendiliğinden izahlıdır.
Kıb-Tek’in yapısal sorunları var, çözümlenmesi gerek… Kıb-Tek’in özerkleşmesi gerek, daha fazla ertelemeden doğru sistem dört-dörtlük kurgulanmalı… Siyaset buna hazır değil, rüçhanlın tarife kullanan büyük tüketiciler ise hiç hazır değil… Bir taraf “Ne yani, biz neciyiz?”, diğer taraf da “Ne yani, ödemediğimizde kesmemeleri için siyasileri devreye koyamayacak mıyız?!. Olur mu öyle şey?!” tutumundadır ama telaffuzu zor bunların… Tutumlarını başka gerekçelere dayandırıyorlar.
Kıb-Tek gündemde… Özellikle de çalışanların özlük hakları üzerinden tartışma yaratıp, Yönetim Kurulu Başkanı’nın sözleri üzerinden fırtınalar koparıp kendi asıl gerekçelerini saklayarak haklı görünmeye çalışanlar ve Kıb-Tek’in özelleşmesini isteyenler var… Mikrofona yakın olup gündemi canlı tutanlar da çoğunlukla özel rüçhanlı tarifeli kesimler… Çare bulması gereken de, Kıb-Tek’i bu hale getiren siyaset… Çelişkiler yumağı… Bütün bunları hiç ideolojik takılmadan söylüyorum, yoksa ideolojik olarak Kıb-Tek’in özelleştirilmesine karşıyım; CTP’nin manifestosu da öyle diyor. Kaldı ki, Kuzey Kıbrıs’ta enerji üreten özel kuruluş da var ama özelleştirmeciler için örnek gösterebilecekleri bir “yüz akı” değil… “Kıb-Tek özelleştirilsin” diyenlerden, “bakın Aksa ne güzel yapıyor bu işi, tamamını ona verin” diyeni duyan oldu mu?
Sahi KTHY kapandı, Ercan özelleşti… İyi mi oldu?!.. Memnun muyuz?!... Nerde o “KTHY özelleşsin – Ercan özele devredilsin” diyenler… Suçluluk duygusu içinde suskunluk mu?!.. ‘KTHY ve Ercan’ mazisi kalbimizde yara olmuş, Kıb-Tek de olmasın…