Ulus IRKAD
[Makalemin bu bölümüne başlamadan önce 10 Ekim 2015'te Ankara’daki Barış mitinginde öldürülen tüm kardeşlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onların katledilmelerine sebep olan sakat düşüncenin bundan 20-30 sene önce bize saldıran sakat düşüncenin aynısı olduğunu da belirtirim...]
Evet, 1996 sonrasında da bizlere karşı bu defa daha planlı ve de şiddet içeren saldırılar başlatılmıştı. Kutlu Adalı’nın katledilmesinden sonra deşifre olan derin güçler, bu defa da değişik bir taktik uygulayarak, hem medyada hem de derin olarak hareket edecek bir yapılanma içine girmişlerdi. Bizlere karşı saldırılar olurken Türkiye’deki Aydınlık ve Türk solu dergileri de bu saldırılara adeta lojistik bir destek sağlamaktaydı.
Saldırılar ve bilhassa beni ve diğer aydınları 'uluslararası ajan' gösterme iftiralarına karşın, birgün İstanbul’da yaşayan ve Aydınlık Gazetesi abonelerinden olan kardeşim (maalesef sol bilinci fazla değildi) beni arayarak Aydınlık Gazetesi’nin Sosyalist olduğunu ve hakkımda yanlış bilgiler verilerek muhakkak kandırıldığını, onları aydınlatmam gerektiğini söyleyerek bana telefon numaralarını verdi ve onları hemen aramamı söyledi.
Ben, aslında Aydınlık Gazetesi’nin masumiyetine pek inanmadığım halde Aydınlık Gazetesi’ni aradım. Karşıda ses veren söylediğine göre Aydınlık gazetesinde yazılarını benim de okuduğum “Saim Gözek” diye biriydi. Ona; “Beyefendi ben Kıbrıs’tan Ulus Irkad, niye benim hakkımda hiç araştırmadan ve beni bilmeden iftiralarda bulunuyorsunuz?” diye sorduğum zaman bana söylediği dünyadaki tüm insanlara “kardeş” demesi gereken bir Sosyalist için dudak uçuklatacak cinsten bir yanıttı:
“Sizin Pile’deki iki toplumlu toplantılara katılıp Kıbrıslırumlara “kardeşim” dediğiniz yalan mı?”
“Kıbrıslırumlara kardeşim demek suç mu? Beyefendi bu bilgileri sizlere kim veriyor?”
“Bizim elimizde raporlar var...”
Kafa yapısı buydu karşımda sosyalist olduğu iddia eden adamın. Ben Kıbıslırumlara “kardeşim” diyordum. Ona göre dememeliydim. Şimdi, bu kafa yapısında olan bir insana ben ne diyebilrdim ki başka? Onun Ulusalcı Sosyalist inanışına göre bu olmamalıydı. Bu tip kafa yapısı olan bir adamın Sosyalistliği elbette tartışılır ama karşımızdaki kafa yapısının saplantılarla, ne kadar uydurulmuş haber üreterek, toplumsal psikolojiyi etkilemeye çalışarak ortaya çıktığı da yine aşağıda görülecektir.
KOMPLO TEORİLİ SALDIRILAR
29 Eylül 2003 Tarihli Türk Solu Gazetesi,Kıbrıs’ın UHH yayın organı Volkan Gazetesi yazarlarından Sabahattin İsmail’in kalemiyle, gene Kıbrıslıtürk aydın ve ilericilere karşı doldurulmuş komplo ve toplumsal psikolojiyi derinden etkileyici iftiralarla, Kıbrıslıtürk aydınları karalayarak, Türkiye’den, aynen “Aydınlık Dergisi” gibi yayınlarına devam etmekteydi:
“Oysa bugün karşı karşıya bulunduğumuz kaos ve karmaşa ortamına bir günde gelinmemiştir.. Emperyalist dış güçler tam 20 yıldır bu ortamı yaratmak için uğraştı. Solcular yıkılmaz sandıkları Sovyetler’in çöküşü karşısında derin bir travma ve şok içindeydi. O güne kadar politikalarını Sovyetler’in siyasetlerine göre saptayanlar boşlukta kalmıştı. Psikolojik Harekat çerçevesinde her yıl birçok genci burslu olarak Sovyetlere göndermekteydiler...Sovyetlerin yaptıkları davetlerle parti-sendika yöneticileri, Doğu Bloku ülkelerinde gezmekte, tatiller yapmakta, toplantılara katılmakta, AKEL liderleri ile buluşup ortak kararlar almaktaydı. Parti kadroları grup grup Sovyetler’de eğitilmekteydi...”
“Beyin yıkama ve örgütlenme faaliyetlerini ifşa eden en önemli itiraf, Yenidüzen gazetesi yazarlarından CTP’li Sevgül Uludağ’dan gelmiştir. Uludağ, 16 Temmuz 2001’de CTP yayın organı Yenidüzen’de yayınlanan ifşaatında “Bizi 30 kişi olarak Amerikalılar eğitti. Biz de 3000 kişiyi eğittik, 10 bin kişiyi harekete geçirdik, 100 bin kişiyi etkiledik” demiştir.
Bu eğitimlerde o derece ileri gidilmiştir ki workshoplara çağrılma yaşı 15-16’ya kadar düşürülmüştür. Fulbright Vakfı, her yıl ABD’de düzenlediği iki toplumlu yaz kamplarında yüzlerce liseli gencin beynine uyduruk “KIBRISLILIK” bilinci aşılamaya devam etmiştir. ABD’de başlatılan bu çalışmalar, grup grup her ayın belli bir gününde Pile’de dış güçlerce kiralanan “KIBRIS EVİ”nde sürdürülmüş ve gençlik, göz göre göre Türk kimliğinden koparılmıştır.
Bu çalışmalardan cesaret alan ABD Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Denktaş’a, 2000 yılı içinde “şu anda 3 bin kişiyiz, 10 bin kişiye ulaştığımız anda altınızdaki tabanı çekip almış olacağız” diyebilmiştir...”
FAİLİ MEÇHUL SALDIRILAR DEVAM EDERKEN...
7 Temmuz 2003 Tarihli Yenidüzen Gazetesi’nde yapılan tüm saldırıları eleştiren emekli polis Komutanı Tema Irkad 7.7.2003 tarihli Yenidüzen Gazetesi’nde şunları yazmaktaydı:
“Ta baştan itibaren, cinayetin,siyasi amaçlı olarak işlendiği hususundaki şüphelerimiz,olayı takip eden süreçte kesin bir yargıya dönüşmüştür. Kutlu Adalı cinayeti, Kıbrıs çözümsüzlüğüne aranan çarelerin yoğunlaştığı ve çözümsüzlüğün ortadan kalkmasında etkin bir rol üstlenen CTP'nin iktidar olduğu, toplumsal hareketlilikle birlikte seslerin arttığı bir dönemde meydana gelmiştir. Hatırlayın o dönemi. Sırf halkı sindirmek ve tekrar kabuğuna dönmesini sağlamak gayesi ile Susurluk kodamanlarının memleketimizde cirit attığı, yeraltı teşkilatlarının tekrar faal duruma gelebilmesi için tetikçi takımını bir araya toplamaya çalıştıkları günlerdi o günler. Devlet için kurşun sıkanların, kurşunun hedefe varmasında talimatı verenler tarafından korunduğu bir ülkede, aydınlar, faili meçhul cinayetlere kurban giderken, cinayet sanıkları ise ellerini kollarını sallaya sallaya adamıza gelip gidiyordu”.
“St Barnabas olayından önce belki de Kutlu Adalı ile ilgili bir infaz kararı yoktu. Susurlukcuların o devirlerde sürdürdükleri yeraltı çalışmalarını değerlendirdiğimizde ise mutlaka bir infazın gerçekleşeceği sonucuna varabiliriz. İşte St.Barnabas olayı ve de piyango Kutlu Adalı’ya çıktı böylece.
Olayın adli yönü tam bir sağır dilsiz diyaloğu adeta. Sanki de olayın aydınlatılması için değil tam karanlıkta kalması için çalışılmış. Ama suç aletinin UZİ marka bir silah olduğunu nereden bilecektik? Polis açıkladı bunu.
Sadece bu ipucundan hareketle olay aydınlatılabilirdi. Susurluk raporlarında bile bu silahla işlenmiş başka cinayetlere atıfta bulunuldu. Susurluk sanıkları mahkemeye verdikleri ifadeleri ile bu UZİ marka silahın kime ait olduğu ve nereden bulduğu dahi yer almaktadır. Peki ne yaptı bizim Polisimiz veya ne yapabilirdi? Olayda adı geçenlerin, sonradan Polise hükmedecek bir konuma geldiği bir memlekette ne olabilirdi ki?Ya olayın üzerine üzerine giden diğer yazarların başlarına gelenlere ne demeli? Peki Kutlu Adalı cinayetini araştırmak için kurulan Meclis komisyonu ne yapabildi bu konuda? Ve ne büyük bir ayıptır ki olayı AİHM'ne veren Kutlu Adalı'nın ailesi tehdit ediliyor şimdi. Ya biz aydınlar? Her sene böyle toplantılarda onu anarak veya mezarı başında birkaç gözyaşı dökmekle birilerine baskı unsuru yaratacağımızı zannediyorsak çok aldanırız arkadaşlar. Bence en etkin yol, konuya duyarlılık gösteren sivil toplum örgütleri ile aydınların, hemen hemen her gün Polis Genel Müdürlüğü, Meclis veya Başbakanlık önünde eylemler yapmaktır. Hiç olmazsa, konu ile ilgili AİHM'de verilecek nihai karardan sonra bu eylemlere başlamalıyız.”
TEMA IRKAD’IN ARABASI BOMBALANIYOR
Tema Irkad, aynı iddialarını daha önce de yazmıştı. Hamamböcüleri-Yeraltı Notları 29 Ağustos 2001 tarihli sayısı, Tema Irkad’ın arabasının molotof Kokteyli ile bombalanmasını YENİDÜZEN yazarı Sevgül Uludağ’ın makalesiyle şu şekilde vermekteydi:
“Bir süre önce Ulus Irkad hedef gösterildi, onun için söylenmedik söz bırakılmadı, uzun süreden beridir Tema Irkad, yazdıklarından ötürü ölüm tehditleri alıyordu, evinin çevresinde kuşkulu şahıslar dolaşıyor, Tema'ya çeşitli yerlerden "mesajlar" ulaştırılıyor, susturulmak istendiği duyuruluyordu. Bir yazısında Tema, "Artık can güvenliğim kalmadı" diyordu. Yaşadıklarını hemen hemen hergün kaleme alıyordu... İnsanımızın acısını, uğradığı haksızlıkları, barış özlemini, mücadele kararlılığını anlatıyordu... Bu toprakların yetiştirdiği bir aydın, bir ilerici olarak, bu memlekette kalmak için direnenlere moral kaynağı oluyordu...”
“Bu telefon konuşmamız ardından aynı akşam, sabah saat 02.40'ta arıyor, telefonu annem alıyor, bizi uyandırıyor... Tema, "Arabamı yaktılar!" diyor...Telefon kapanıyor. Annem, "Lanet olsun... Yaşanmaz artık buralarda" diyor...
Tema'nın sürekli okurlarındandır o... Kadın yüreği, ana yüreği, yaşadıklarına isyan ediyor... Bütün Kıbrıslıların yüreği isyan ediyor... Sabah SİM FM'de Tema konuşuyor:
"Bu, bütün Kıbrıslı Türklere bir ihtardır...Ama bilmelidirler ki KORKMUYORUM... Bir Tema gider, bin Tema gelir..."
1996 sonrası daha da pervasız bir şekilde tehdit ve saldırılar devam ediyordu. Haftaya bu saldırıları yansıtmaya devam edeceğim... (DEVAM EDECEK)
(SESONLINE.NET – Ulus IRKAD – 14.10.2015)