Tuncer Bağışkan
Kıbrıs’ın en zengin özel eski eser koleksiyonu olarak bilinen Pieridis koleksiyonunun adını ilk kez üniversite yıllarımda duymuş olmama karşın hakkında pek bir bilgim yoktu. Geçtiğimiz yıllarda bu koleksiyonun neredeyse yarısının 2002 yılından itibaren Lefkoşa Faneromeni mahallesindeki Kıbrıs Bankası Kültür Vakfı binasında sergilendiğini orada çalışan meslektaşım Christodoulos Hadjichristodoulou’dan öğrenince sergi salonunu Enorasis kulübü üyeleriyle birlikte ziyaret etmiştim. Salonda Erken Tunç Devrinden başlayıp (M.Ö 2500) Ortaçağa (M.S XVI. Yüzyıl) kadar tarihlenen arkeolojik eski eserler sergilenmekteydi. Sergilenen eserler arasında nadir olarak tanımlayabileceğim çok özellikli eski Tunç devri kapları, M.Ö XIV. – XIII. Yüzyıla tarihlenen Miken seramikleri, değişik devirlere ait figürinler, bazı kireçtaşı heykeller ve mühürler vardı.
Pierides ailesine ait koleksiyonu oluşturan arkeolojik eski eserler ilkin 1839 yılında Dhimitrios Pierides tarafından derlenmeye başlanmıştı. Daha sonraları bu koleksiyon miras yoluyla oğulları Zeno ile George Giabra’ya (Kyprael) kalır. Zeno Pierides’e kalanların Larnaka’daki Pierides Vakfı Müzesinde sergilendiğini biliyordum. Ancak George ile eşi Nefeli Giabra Pierides’e kalan koleksiyonun varlığını, bunların 1965 yılında Vassos Karageorghis tarafından Corpus Vasorum Antiquorum’da yayınlanması sonrasında öğrenmiştim. 600’den fazla eski eserden oluşan bu koleksiyon daha sonra miras yoluyla kızı Clio’ya geçer. Ancak Clio’nun eşi Solon Triantafyllides Kıbrıs Bankası grubunun başkanı olduğundan bu koleksiyon 1999 yılında Kıbrıs Bankası Kültür Vakfı’na bağışlanır. Böylece Faneromeni mahallesindeki Kültür Vakfı binasında oluşturulan sergi salonu 2002 yılında halkın ziyaretine açılmış olur. 2011 yılında ise müzede ilkokul 4, 5 ve 6’ıncı sınıf öğrencilerine bir eğitim proğramı uygulamasına başlanır. Spyra denilen digital bir aletin önündeki bir platforma, orada bulunan eski eser parçalarından biri konunca, o eserle ilgili tüm bilgiler öndeki digital ekranına yansıyor. Böylece o aleti kullanan öğrenciler, ya da müzeyi ziyaret edenler, diledikleri eski eser hakkında bu şekilde bilgi edinme imkânı buluyorlar.
ERKEN TUNÇ DEVRİ (M.Ö 2500 – 2000)
M.Ö 2500 yılına doğru Kıbrıs’ın Neolitik ve Kalkolitik devir insanları Anadolu’dan kültürleriyle birlikte gelen insanlara tanık olurlar. Bu devrin sonlarında Kıbrıslıların zengin bakır yataklarını işletmeye başlamalarıyla Yakın Doğu ülkeleri arasında bakır üreten bir adanın varlığı da bilinmeye başlanır. Bakırın yurtdışından ithal edilen kalayla karıştırılması sonucu, aletler ile silahların yapımında kullanılan tunç alaşımı da elde edilmiş olur.
Devir seramikleri genellikle kırmızı cilalı yapılmışlardır. Bu tür seramikler ilkin Anadolu’dan Kıbrıs’a getirilmişler, bir müddet sonra ise Kıbrıslılar tarafından üretilmişlerdir. Çeşitli tipleri olan bu seramikler genellikle ölü hediyesi olarak mezarlara konmaktaydı. Üzerlerindeki kazıma bezemelerin kazımaları beyaz renkli kireç veya beyaz renkli bir macunla doldurulmuş olup bu teknik arkeoloji literatüründen ‘inkrustasyon’ adıyla bilinmektedir. Bazı seramiklerin üzerlerinde rölyef bezemeler de vardır. Bu devirde insan ve hayvan şeklinde (Rhyton) kaplar da yapılmıştır.
ORTA TUNÇ DEVRİ (M.Ö 2000 – 1600)
Devrin başında siyah cilalı seramiklerin yapımına başlanır. Bunun yanı sıra açık bir zemin üzerine kırmızı ile siyah boyayla yapılan linear ve geometrik bezemeli kaplar da yapılır. Devrin sonunda özellikle Suriye-Filistin kıyıları boyunca uzanan ülkelerle olan ticari ilişkiler gelişir. Daha sonra bu ticaret Ege Denizini, özellikle de Girit adasını içine alacak şekilde bir gelişim süreci izler.
Eldeki az bilgiler nedeniyle Kıbrıs’taki damga mühürlerin genellikle Erken Tunç Devri’nin sonu ile Orta Tunç Devri’nin başına (M.Ö 2000) ait olduğu sanılıyor olmasına karşın, hangi değişik amaçlarla kullanıldığı pek bilinmemektedir. Ancak yine de Akdeniz ile Yakındoğu’da olduğu gibi bunların da eşyaların veya malların tasdik edilip onaylanması amacıyla kullanıldığı tahmin edilmektedir. Sert taşlara ve Serpentine denilen yumuşak taşlara kazınan mühürlerin üzerlerinde sahiplerinin adları yazılıdır. Ayrıca mühürler tılsım olarak boyuna kolye şeklinde asıldığı gibi, adak amacıyla da kullanılmaktaydı. Özellikle adak amacıyla tapınaklara sunulan mühürlere Arkaik devirde sıkça rastlanmıştır. Damga mühürlerin çokları Scarabe (Bok Böceği) şeklinde yapılmışlardır.
Çoğunluğu Yakındoğu ile Mısır kaynaklı olan bu mühürlerin yapımı daha ucuz olduğundan yaygın olarak kullanıldığı tahmininde bulunulmuştur.
GEÇ TUNÇ DEVRİ (M.Ö 1600 – 1050)
Damga mühürlerin Kıbrıs’a M.Ö 2000 yılı civarında geldiğini yukarıda söylemiştik. Silindirik mühürler ise Geç Tunç Devri başında (M.Ö XVI. Yüzyıl) Kıbrıs’a gelir. Genellikle silindir şeklinde küçük taşlara oyulan ve sembolik motifler içeren silindir mühürler M.Ö 4000 yılından itibaren Mezopotamya ve Doğu Akdeniz’de çamurdan yapılan evrakların mühürlenmesinde kullanılmışlardır. Kıbrıs’ın komşularıyla yoğun ticari ilişkilere girmesi sonucu bu mühürler Kıbrıs’a da gelmiş olur.
Bunların stilistik incelenmeleri sonucu Kıbrıs’ta evrakları mühürlemekten ziyade, boyuna asılan bir tılsım veya bir süs eşyası olarak kullanılmış oldukları tahmininde bulunulur. Pierides koleksiyonunda bulunan erken mühürlerin tamamı Mezopotamya ile Suriye kaynaklıdır. Ancak bir tanesinin çivi yazısı içerdiği belirlemesinde bulunulmuştur. M.Ö XIII. Yüzyılda “Common style” adıyla bilinen basit silindirik mühürlerin Kıbrıs’ta yapıldığı bilgileri de edinilmektedir.
Bu devirde Kıbrıs’taki bakır ocaklarının işlenmesi ve komşu ülkelerle de yoğun ticari ilişkilere girilmesi adanın refah seviyesini yükseltmiştir. Maden ocaklarından sağlanan bakır filizleri izabe ocaklarında işlenip öküz gönü formlu kalıplara dökülmekte, sonra da Ege Dünyası, doğu ülkeleri ve Mısır’a ihraç edilmekteydi. Bakır ihraç edilirken, adaya seramik de ithal edilmiştir. O sırada bir deniz ticaret merkezi olan Enkomi, Kition ve Kalavason kentleri bir gelişim sürecine girer. O sıralarda Kıbrıs’ın Alasia adıyla bilindiği bilgileri Yakındoğu belgelerinde kayıtlıdır. Devrin sonlarına doğru (M.Ö 1200) Ege dünyası insanı olarak bilinen Akalar da Kıbrıs’a göçmen olarak gelip yerleşirler.
Yaklaşık olarak M.Ö 1500 yılında “Kıbrıs-Minos el yazısı” adıyla bilinen yazı Kıbrıs’ta kullanılmaya başlanır. Bu devire ait küçük boy heykellerde boya bezeme kullanılmıştır. Bu devrin en önemli seramikleri arasında kaliteli Miken seramiği yer alır. Bunlar M.Ö XIV. Yüzyılın başlarında ve M.Ö XIII. Yüzyılda Ege dünyasından Kıbrıs’a büyük oranda ithal edilmeye başlanmıştır. Çoğunluğu Miken dünyasına ait olup zamanın elit tabakasının kullandığı kaplardı. Kıbrıslılar genellikle “Resim stilinde” olanları severlerdi. M.Ö XIII. Yüzyılın sonları ile M.Ö XII. yüzyılın başlarında politik karışıklık nedeniyle Ege dünyası ile Kıbrıs arasındaki ticarette bir duraksama olur. Bu nedenle Kıbrıslılar bu seramiklerin Kıbrıs versiyonlarını yerel çamurdan üretmeye başlarlar. Hatta Kilikya bölgesinde Kıbrıslılara ait bir de imalat atölyesinin varlığı belirlenir.
GEOMETRİK (M.Ö 1050 – 750) VE ARKAİK (M.Ö 750 – 480) DEVİRLER
Bu devirde birbirinden bağımsız olarak oluşturulan 10 krallık bir gelişim sürecine girer. Geometrik devrin erken safhasına ait bilgilerimiz Eski Baf, Lapta ve Amatus’taki mezarlarda bulunan zengin ölü hediyelerine dayanmaktadır. Yüksek bir kültür seviyesini yansıtan ve oldukça zengin olan mezar buluntularının Geç Tunç Devri sonlarında Kıbrıs’a göçmen olarak gelen aristokratların çocuklarına ait oldukları tahmin edilmektedir. M.Ö X – IX. Yüzyıllar arkeoloji raporlarına pek fazla yansımamış olmasına karşın M.Ö 800 yılından itibaren bir kültürel zenginlik dikkati çeker. Özellikle Fenikelilerin Kition ve Amathus kentlerindeki varlıklarının bu zenginliğin bir nedeni olabileceği tahmin edilmektedir.
M.Ö VIII. Yüzyılın başı ile M.Ö VII. Yüzyılda Kıbrıs’taki on krallığın zenginliğini, Salamis, Eski Baf ve diğer yerlerde bulunan kral mezarları yansıtmaktadır. O dönemlerde tapınaklar gelişirken, komşu ülkeler arasında bulunan Suriye-Filistin kıyıları, Mısır, Ege dünyası ve özellikle de İonya arasındaki ilişkiler daha da sıklaşmıştır.
Kıbrıslılar Arkaik Devire giren M.Ö VIII. Yüzyıl sonu ile M.Ö VII. Yüzyıl boyunca Asurlulara bir nevi vergi vermek zorunda kalmışlardır. Bu devirde adada Mısır etkisi görülür.
Kıbrıslılar her daima resimlerle bezenmiş çanak çömleği çok sevmişlerdir. İlkin resimler beyaz boyalı kaplar ile Kıbrıs-Geometrik çanak çömlekleri üzerine (M.Ö XI – IX) uygulanmış, M.Ö VIII. Yüzyıldan M.Ö VI. yüzyıla kadar da bu bezemeler vazolar üzerinde hâkim duruma gelmişlerdir. Arkaik devirde Mısır etkisiyle amphoralara sıklıkla Lotus, palmet ve rozet motifleri işlemiştir.
M.Ö IX – VII. Yüzyılda içki bardakları ve şarabı karıştırmada kullanılan Kraterler Kıbrıs’a Euboea, Attika, Rodos ve İonya’dan aristokratlar tarafından ithal edilmişlerdir. Koleksiyonda Euboea’dan ithal edilen ve M.Ö VIII. Yüzyıla ait olan bir Skyphos sergilenmektedir. Yapımı kolay olan kuşlar ve balıklar yaygın olarak kullanılırken, bazı sanatçılar ise ayrıntı gerektiren insan ve hayvan figürleri içeren avcılar, araba sahneleri ve süvari tasvirleri de kullanmışlardır. Ayrıca kapların üzerlerine ellerinde tanrıçaya sunulmak üzere adak hediyesi tutan grup halinde dansçılar da işlenmiştir.
Vazolarda hayvan figürinleri yer alırken, en makbul olanı ise stilize olmuş bir hayvanın serbest bir şekilde testinin üzerine yapılmış olanıdır. Testilerin omuz kısımlarına serbest bir şekilde yapılan ve “Free-field” adını alan tek bezemler Cypro-Arkaik I – II dönemlerinde yaygınlaşmıştır. Bu stilde, aşırı derecede boyalı bir şekilde yapılmış hayvanlar, insanlar, kuşlar ve balıklar bulunmaktadır.
Kıbrıs’ta çeşitli boyutlarda pişmiş topraktan heykellerin yapımı Geometrik ile Arkaik dönemlere rastlayan M.Ö VIII – VII. Yüzyıllardan başlayarak Helenistik devre kadar devam etmiştir. M.Ö VII. Yüzyıl sonrasında figürlerin yüzleri kalıpla yapılmaktaydı. Kalıpla yapılan bu tür başlara Samos, Knidos ve diğer Grek tapınaklarında da rastlanmıştır. Bu tür figürinler Kıbrıs’ın kırsal ve kentsel alanlardaki tapınaklarda da bulunmuştur. Bu arada tapınaklarda ve mezarlarda atlar, süvariler ve grup halinde atlı-arabalı süvariler de bulunmuş olup bunlar Geometrik dönemden başlayarak Arkaik dönemin sonuna kadar mezarlara ölü hediyesi olarak konmaktaydı.
Arkaik devirde ilk kez büyük boy heykel yapımına da başlanmıştır. Kıbrıs’ta mermer yatakları olmadığından, Kıbrıslı sanatçılar heykel yapımına uygun olmayan yumuşak kireç taşını kullanmak zorunda kalmışlardır. Dönemin altın çağını yansıtan M.Ö VI. yüzyılda bazı anıtsal heykeller de yumuşak kireç taşından yapılmışlardır. Tapınakların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kireç taşından yapılan heykel sanatı, pişmiş toprak heykel sanatıyla birlikte bir gelişim süreci izler. Bazı taş heykeller insan boyunun çok üstündedir. Sergide ayrıca M.Ö 500 yılına tarihlenen başı taçlı ve mücevheratlar takmış durumda kolosal bir heykel de yer almaktadır. Dönemin başyapıtı olan bu heykelin aşk tanrıçası Afrodit’i, ya da aşk tanrıçasının bir rahibesini yansıttığı tahmininde bulunulmuştur.
KIBRIS’TA YAZI
Kıbrıs’ta yaklaşık olarak M.Ö 1500 yılında el yazısı kullanılmaktaydı. Kıbrıslılar başlangıç olarak bilinen ilk zamanlarda dillerine Girit’teki Minos el yazısından (Linear C) gelişen Linear A el yazısını katmışlardır. Kıbrıs’ta bu yazı “Kıbrıs-Minos el yazısı” adıyla bilinmektedir. Grek göçmenlerin dillerini Kıbrıs’a getirmeleri üzerine eski Yunanca da bu dile girmiş ve böylece Kıbrıs hece yazısı ortaya çıkmıştır. Grek alfabesinin kabul edildiği Evagoras I döneminde bu yazı belli bir süre kullanılmış, M.Ö III. Yüzyılda ise tamamen ortadan kalkmıştır.
ARKAİK VE KLASİK DEVİRLERDE KIBRIS’TA MADENİ PARALAR
İlk kez gümüş sikke Salamis kralı Evalthon (M.Ö 560 – 525) tarafından kendi adına darp etmiştir. M.Ö VI. yüzyılın sonundan başlayarak M.Ö IV. Yüzyılın sonuna kadar Kıbrıs’taki şehir krallıkları kendi paralarını darp ediyorlardı. Bunların üzerlerinde resimler ile Kıbrıs hece yazıları bulunmaktadır. En eski sikkeler gümüştendir. Salamis kralı Evagoras I (M.Ö 411 – 373) ilk kez Yunan alfabesini kabul ettiğinden darp ettiği sikkelerdeki yazılar Grekçedir. Motifler ise Yunanistan’daki idarecileri yansıtır. Evagoras I’in Perslere karşı verdiği savaş sırasında (M.Ö 392) altın sikke de darp etmiştir. Kition’daki Fenike krallığının darp ettiği sikkelerinde Fenike yazısı kullanılmıştır. Roma madeni para birimi ise ilk kez Roma döneminde (M.Ö 30 – M.S 33) Kıbrıs’a gelir. Yerli olan bu sikkelerin üzerinde KOINON KYΠPIΩN (Kıbrıslılar Konfederasyonu) yazılması devrin özelliği sayılmaktadır.
KLASİK (M.Ö 475 – 325) VE HELENİSTİK (M.Ö 325 – 30) DEVİRLERİN TARİHİ
Kıbrıs’taki Klasik dönemin neredeyse tamamı, Kıbrıslıların Pers boyunduruğundan kurtulmak için M.Ö 545 yılından itibaren İonyalılarla birlikte Perslere karşı verdikleri ve başarısızlıkla sonuçlanan savaşlarla geçmiştir. Kıbrıs’ın Perslerden kurtulması Büyük İskender’in Persleri yenmesiyle mümkün olur. Perslere karşı savaşan Kıbrıs’ın önde gelen liderlerinden biri de Salamis kralı Evagoras I (M.Ö 411 – 373) idi. Onun döneminde Yunan tanrısına ait birçok heykel Kıbrıs’a ithal edilir. Bunların arasında Athena, Apollon ve Herakles heykelleri önemli yer tutar.
M.Ö 332 yılında Büyük İskender’in Persleri Tir şehrinde yenmesinden sonra Kıbrıs Kralları bağımsızlıklarını ilan ederler. Bu durum ise Büyük İskender’in varislerinin birbirleriyle savaşmaya başlamalarına kadar devam eder. En sonunda ise Kıbrıs, baş şehri İskenderiye (Alexandria) olan Mısır kralı Ptolemaios’a bağlanır. Bu idareyle birlikte Kıbrıs’taki 10 bağımsız krallık ortadan kaldırılır ve Mısır’dan gönderilen rahip krallar (strategos) tarafından yönetilmeye başlanır.
Kıbrıs’ın başkenti ilkin Salamis’te iken, daha sonra Yeni Baf’a aktarılır. O yıllarda Kıbrıs’ın sadece tek bir para birimi vardı. Ptolemaios idaresinin sonlarına doğru “Koinon Kyprion” adıyla bilinen Kıbrıslıların Konfederasyonu oluşturulur. Böylece M.Ö 2’inci yüzyıldan başlayarak M.S IV. Yüzyıla kadar Kıbrıs’ın başkenti Yeni Baf olur. Ancak M.S IV. Yüzyıldan itibaren Kıbrıs’ın ticari başkenti yeniden Salamis’e (Constantia) kaydırılır.
Bu devirde kireç taşından yapılmış küçük ile büyük boy heykeller ve yüksek kabartma rölyefler sergide yer almaktadır.
ROMA DEVRİ (M.Ö 30 – M.S 330)
Kıbrıs M.Ö 30 yılında Roma İmparatorluğunun bir parçası olur. Romalılar özellikle Kıbrıs’ın zenginliği ve Doğu Akdeniz’e yayılmalarına olanak sağlayacak stratejik durumuyla ilgilenirler. Var olan Kıbrıslılar Konfederasyonu’nu korumuş olmalarına karşın, fonksiyonunu hızla değiştirirler. O dönemde konfederasyona sadece Kıbrıs’taki dini işlerin sorumluluğu ve Afrodit festivallerinde özel paraların darp edilmesi görevi verilir.
Özellikle Trajan ve Hadrian’ın İmparatorluk dönemlerinde Salamis başta olmak üzere sadece bazı şehirlerle ilgilenildiğinden buralarda tiyatro ve cimlasyum gibi anıtsal yapılar yapılır. Bu dönemde adada genelinde Grek kültürüyle dili egemen olurken, M.S 45 yılında Paul ile Salamisli Barnabas’ın Kıbrıs’a gelmesiyle Hıristiyanlık dinini de Kıbrıs’a girmiş olur.
KIBRIS’TA ORTAÇAĞ (M.Ö 1192 – 1489)
Lüzinyan hâkimiyeti döneminde Kıbrıs doğu ile batı arasındaki ticari ilişkilerde bir basamak görevi görmekteydi. Bir süre sonra Kıbrıs’ın doğal kaynakları ünlenerek aranır duruma gelir. Ticari Pazar ilişkilerinin bir kısmı çanak çömlek üretimi idi. Bizans teknolojisiyle üretilen çok renkli glazürlü (sırlı) kaplar batı etkilerini taşımakta olup skrafitto tekniğiyle yapılmışlardır. Pierides koleksiyonunun Miken seramiklerinin yanı sıra, bu devir seramikleri yönden de çok zengin olduğunu belirterek bugünkü yazımızı da bu şekilde sonlandırmış olalım.