İçimde nedensiz bir kıpırtı var bugün… Her şeyin kötü gittiği bir dünyada bunun hikmeti nedir pek bilemiyorum ama bu sevinme yeteneğinin direnişi filan olmalı. Geçen gün Ayşe Öğretmen davasının ardından sanıklar olarak yemek yedik birlikte. Türkiye’de kolektif bir depresyon yaşandığına kendimi ikna ettiğim günlerdi ama sofrada davadaşlarımın zekice espriler yaptıklarını, her şeye rağmen gülebildiklerini görmek mutlu etti beni.
Gülmek, hayata tutunmak, yaşama sevincini kaybetmemek en güzel direniş. Anladım bunu…
Her olumsuzluk, her kötülük karşıtını da tetikliyor birden. Kıbrıs’ta sokaklara dökülen gençler mesela. O korkunç acının karşısında insanın onurunun ve vicdanının şahlanışını gösteriyorlar. Kalplerin birleşmesinden daha büyük bir devrimci güç yok.
Sahtelikler arasında, sahici olan, insanın ta içinden gelen pırıl pırıl parlar her zaman. Koşullar ne olursa olsun insanın tutunacağı bir dal, hayata dair bir avuntu bulunur hep… İflah olmayanlar, içi nefretle, kinle, hırs, kıskançlık ve intikam duygusu ile dolu olanlardır.
Sevmek ve sevilmekten daha değerli ne olabilir? Dünyayı kurtaracaksa sahici bir sevgi kurtaracaktır.
Pek çok sorunun çözülememesinin nedeni sevgisizliktir. Burada sahici sevgi ve öğretilmiş sevgiyi ayırmak lazım. Yurt sevgisi mesela… Yapay sınırları olan Ulus Devletler’in biçimlendireceği bir sevgi değildir bu… Kıbrıs’taki bazı yaşlı Ermenilerin Türkiye’den “memleket” diye bahsettiklerini duymuştum. İç sızlatan bir kelimedir kimi zaman memleket. Yurdu sevmek bellekle ilgilidir. Çocukluğun uzak ülkesidir orası. İnsanın ilk evi, dünyaya merhaba dediği diyardır. Aslında aynı anlamı taşıyan iki sözcük olmalarına rağmen vatan ve yurt sözcükleri arasında bir farklılaşma oluşmuştur.
Vatan sözcüğü daha çok milliyetçi söyleme ait hale gelmiş ve sözcük, ideolojik anlamlar yüklenmiştir. Milliyetçi olmayan söylem ise yurt sözcüğünü tercih ediyor. Örneğin, milliyetçi şiirlerde yurt sözcüğü ara ara görünse bile burada vatan sözcüğündeki güçlü göndermeyi taşımıyor ve daha çok milletin evi olan mekânın güzelliğine işaret eden bir bağlamda kullanılıyor. Milliyetçi olmayan şiirde ise vatan sözcüğüne rastlayamadım. Bunun en önemli nedeni vatan sözcüğünün yaptığı ideolojik göndermeler. Zaten anavatan ve yavruvatan ikilisinin göstergeleri de buna engel… Vatan sanki KKTC ve Türkiye, yurt ise Kıbrıs’ın bütünü gibi...
Milliyetçi şiirde vatan kutsaldır, şehitlerin kanları ile sulanmıştır. Vatan toprağı altında yatan şehitlerden dolayı millet için vazgeçilmez ve düşmana karşı savunulması gereken bir mekân haline gelmiştir. Vatan, sınırları belirlenmiş ve içinde bir ulus devletin var olduğu bir toprak parçasıdır. Vatan, ulusun mekânıdır. Tıpkı ulusal kimlik gibi insan kendini nasıl bütün fertlerini teker teker tanımadığı bir hayali cemaate ait hissediyorsa aynı şekilde tamamını tanıyıp bilmediği vatan denen bir hayali mekâna da ait hissediyor. Köyünün dışına pek fazla çıkmamış bir kimsenin kafasında da bir vatan imgesi oluşuyor ve bunun için ölebiliyor.
Kıbrıslıtürk şiirde özellikle 60’lı yıllarda egemen olan milliyetçi şiirde vatan imgesi Türkiye’yi ve Kıbrıs’ın Türkleşmiş bir imge olarak tümünü kapsayacak biçimde görülür. Kıbrıs acı çeken, annesinin kendisini kurtarmasını bekleyen bir bebek, bazen da güzel bir kızdır. Aslında vatan daha çok erkek bir sözcüktür. Daha çok erkeklere ait bir yer, erkeklerin savaşarak oluşturdukları kutsal bir mekândır.
Yurt, hayran olunası o coğrafyadır aslında… Kimileri için rant kapısı olan o dağ, bayır ve güzellikler gerçek bir sevgi olsa böylesine katledilmezdi.
Kıbrıs’ı gerçekten sevenler onun kapitalist bir talana uğraması ve bölünmesi karşısında acı duyanlardır.
Gerçek sevgi bizimle aynı ülkede doğup yaşayan insanlarla bizi birleştiren bir sevgidir. Kıbrıs sorunu ise ancak bu sevgi yoluyla bir çözüme ulaşabilir.
Kıbrıs hisse pazarlıklarının yapılabileceği bir şirket değildir. Kıbrıs üzerinde yaşayan pek çok insan için bir sevgi sözcüğüdür. Pazarlık masasında o kalpleri incitmeyin.