ODTÜ’nün en parlak öğrencilerindendi. Parlak bir öğrenci olması, Türkiye’de 1960’lı yılların ikinci yarısında yükselen sol hareket içinde yer almasına engel teşkil etmedi. Hem okul birincisiydi hem de solcu militan. Ayrıca, Kıbrıslı Türk Öğrenci Birliği başkanlığı gibi görevler de üstlenmişti.
Deniz Gezmişleri yakından tanıyor, onlarla yoldaşlık yapıyordu.
Slogancı solculardan değildi. Çok okuyan ve çok sorgulayan biriydi.
Sol dünya görüşünü hem enternasyonalizmle hem de yurtseverlikle bağdaştırıyordu.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları 1972 yılında idam edildiğinde, polis Kıbrıslı Türk solcu öğrencilerin de peşindeydi. 12 Mart Cuntasının yarattığı o karanlık günlerde Türkiye’den ayrılıp Kıbrıs’a gider.
O da, dönemin diğer solcu öğrencileri gibi, Ahmet Mithat Berberoğlu’nun kurduğu Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne katılarak zor şartlar altında mücadele vermeye başlar.
Fakat bu sefer de peşine dönemin BEY Rejimi düşer. Hapis cezasından kefaletle kurtulunca, Londra’ya yerleşir ve kavgaya orada devam eder.
Demokrasi Derneği, CTP Londra Dayanışma Derneği gibi örgütlere başkanlık eder.
Biz, 1980’li yılların sonunda şahsen tanıştığımızda, bir yandan dernek faaliyetlerini sürdürüyor, diğer yandan da mimarlık bürosunda çalışıyordu.
O günlerde baba olmaya karar vermişti ve bir seferde tam üç çocuk sahibi olmuştu. Buna o da inanmıyordu. “Bir istedik, üç geldi” diyordu.
Üç çocuklu bir baba olması, siyasi angajmanını engellemedi. Kıbrıs’ta barış için her düzeyde çalışmaya devam etti.
Naci Talat, Mehmet Ali Talat, Özker Özgür ve Mustafa Akıncı ile yakın dosttu.
Ülkesini çok seviyordu. Ama yarısını değil, bütününü...
Kıbrıslı Rum solcular ve demokratlarla sürekli diyalog içindeydi. Dimitris Hristofyas ve Andros Kiprianu ile defalarca bir araya gelmişti.
Kıbrıs’ta siyasi birliği sağlamak ve ebedi barışa ulaşmak için elinden geleni yapıyordu.
Ve biliyordu ki, Kıbrıslı Türklerle Rumlar birlikte çalışmazsa, ülkemiz içine yuvarlandığı sefil durumdan kurtulamayacaktı.
Adımın Avrupa Parlamentosu adaylığı için konuşulduğu günlerdi. Londra’da Niyazi Enver’in evinde bir araya geldik. Niyazi Enver, Hüseyin Osman, ben ve o, bu türden dörtlü buluşmaları hep yapıyorduk. Her seferinde derinlikli görüşleri ve sarsılmaz yurt sevgisiyle beni çok etkiliyordu.
AKEL’in listesinden Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmamı önemsiyordu. Kıbrıs’ın federal bir devlet olarak AB içinde yer alması en büyük tutkusuydu. Kıbrıs Türk toplumunun başka türlü varlığını sürdüremeyeceğini düşünüyor ve çok endişeleniyordu.
Bir müddet sonra AP seçimlerinde aday olarak Londra’ya gittiğimde, yani bir kaç ay önce, uzun uzun sohbet etme fırsatını yeniden bulduk. Dip diriydi. Zekâsı her zamanki gibi zehir gibiydi. Beni arabasıyla otelime götürdüğünde vakit hayli ilerlemiş olmasına karşın, sohbete devam ettik.
Büyük yurtsever, AKEL ile yaptığımız işbirliğini ve AP seçimlerini çok önemsiyor, Kıbrıslı Türklerin barışa ve AB’ye yönelmesinden başka bir çıkış yolu görmediğini söylüyordu. Seçim için kaleme aldığı son yazısında, Kıbrıslı Türkleri AP seçimlerine katılmaya davet ediyordu.
Çok erken ve çok hızlı oldu İlker Kılıç... Seçim başarısı için kadeh kaldıramadan bizi bırakıp gittin.
Kıbrıs’ı büyük bir yurtseverden mahrum bıraktın.
Bizi de borçlu bıraktın.
Ferdi Sabit dostumuzun dediği gibi, barışı sadece gelecek kuşaklara değil, aramızdan ayrılan kuşaklara da borçluyuz.
Emin ol, borcumuzu ödemek için elimizden geleni yapacağız.
Güle güle sevgili İlker, seni hiç unutmayacağız...