Kıbrıs Çözümü Falda Bile Çıkmaz..

Fatma Azgın

               

Yarım asırdır Kıbrıs sorununu çözme girişimleri sonuçlanmıyor. İki toplumun da politikacıları her seçim öncesi anlaşma vaadi verir. Seçimler biter, kısa bir süre sonra “devletin çıkarları” denerek eski ve bildik tez ve düşüncelere geri dönülür. Dünyada her şey değişir; nesiller, hayatlar anlayışlar, teknoloji, bilgi.. Çözümsüzlük, kronik ölümcül ama bir türlü ne iyileştiren ne de öldüren bir hastalık! Süründürüyor..

Her yeni yıl girişinde, medyumlar, falcılar, Kıbrıs sorununun çözüleceğini hatta kimin bunu başarabileceğini söyler durur. Okuyanlar heyecanlanır, umutlar yeşerir ama birkaç ay sonra verilen sözler de  fal da unutulur..

Diyeceğim şu ki: Toplum ve toplumu oluşturan insanlar mı, yoksa onların kurumu sayılan “hizmetkar” denilen devlet mi önemli? Bizim deneyimimiz gösteriyor ki, “soyut” Devlet kurumu insan yaşamı, refahı, ve mutluluğundan daha önemli sayılıyor.

Bir kapı (geçiş noktası) bile açmaktan aciz şu Kıbrıslılar. Karar vericiler erkek ama “gelin” rolünü oynayıp, “yerim dar, yenim dar” diyerek oynamaktan vazgeçerler. “Geçiş kapıları iki tarafta da aynı zamanda açılmalı” diye bir söylem geliştirdiler. Güya gerçek eşitlik varmış gibi! Nerede eşitiz somut örnek verilse bari! Ekonomide mi, eğitimde mi, bilimde mi, adalette mi, milli gelirde mi? Eşitiz demekle eşit olunmaz ki! Hiç bir gerçek; havadan, övünme kompleksiyle kanıtlanmayan söylemlerle durumlarla gerçek sayılmaz. Bir insan düşünün: “Ben doğru, dürüst bir insanım, halka hizmet ederim, toplumu düşünürüm, halktan aldığımı halka veririm” desin ve bu değerlerin tümünün tersine bir davranış içinde olsun.!

Hangi kendine güvenmeyen toplum yöneticisi veya diplomatı yumurtlamışsa “Devletler arasındaki ilişkilerde mütekabiliyet esastır” demiş. Tam bir çözümsüzlük ve kapıyı kapama davranışı. Kendine güvenen insan veya devlet temsilcileri, inandığı ve halkının yarar sağlayacağını bildiği konularda mızıkçılık değil, inançlarını ve halkının yararını düşünerek davranır.

Zaten insani ve toplumsal gelişmeyi, halkını her yönden kalkındırmayı amaç edinenlerin yolları tıkamak yerine açma girişimleri takdir görecek ve bu tutumu sürdürmeleri halinde kiminle isterlerse “eşit” konuma gelebilecektir. Eşitliğin bir “değer ölçüsü” olduğu ortaya çıkacaktır.

Aksi takdirde; çözümsüzlükle yaşayanlar, ülkeleri, devasa problemleri, yaşanan çevre ve de toplum, tüm değerlerini yitirerek hayatta ve pratikte sözde eşit olan bir yörüngede dönüp duracaktır. “Eşitlik” kavramı boşa harcanacak bir düşünce biçimi değildir. Daha fazla uygulama ve kanıtlamayla ilgilidir.