Ulus Irkad
İnönü’nün mektubuna karşı Dr Küçük şunları yazmaktaydı:
“Geri işbirliğine dönülmesi gerektiği hususunda telkinlerinde verilen gerçekler hiç de beklenen semereyi temin edecek mahiyette değildir. Makarios 3 ½ senelik tecrübe esnasında Türk oy ve fikrine kat’iyen riayet etmeyeceğini belirtmiş bulunmaktadır. Bu müddet zarfında bütün toplantılarda Türklerin iştirak edip her hususta hak ve menfaatlarını korumağa uğraştıkları halde hiçbir mevzuda kazanç temin edememişler ve Rum hakimiyetinin önüne geçilememiştir. Onun için devlet teşkilatına betekrar katılarak söylendiği gibi Türk hak ve menfaatlarını savunmağa muvaffak olma ihtimalinin mevcut olmadığına inanıyoruz. Kaldı ki, artık Makarios’un bizlerin devlet mekanizmasına dönmemizi ancak kendi şartlarını kabul ettiğimiz takdirde muvafakat edeceği için icraatından kat’i surette belli olmuştur.
Esasen son iki ay zarfında Bakanlar toplantısına Türkler iştirak etmemekte ise de kurulan harici işler ve dahili emniyet meselelerinde aldığı ve telkinlerinde mevzuu bahsedilen kararları Cumhurbaşkanı Muavini resmen veto etmiştir. Veto hakkı kullandığı halde Makarios hükümeti bildiğinden geri dönmemiştir. Toplantılara iştirak etmekle hiç bir fayda elde edilemeyeceği eski tecrübelerle beraber bu son veto hakkının tesirsiz olarak kullanılması ile de sabit olmuştur.
Cumhurbaşkan Muavini ve Türk Bakanlarını asi olarak ilan eden Makarios hükümetine betekrar iltihak etmek Rumların boyunduruğu altına girmek ve hatta tehlikeye atılmak demek olacaktır. Diğer taraftan Türk Bakanlara, Bakanlıklarına gidip idareyi ellerine almalarına EOKA’cıların müsaade edeceklerine ve buna boyun edeceklerine inanmak lüzumundan fazla iyimserliktir. Mesela Müdafaa Bakanlığında hiçbir zaman halen 20 bine baliğ olan gayri meşru Kıbrıs ordusu mensuplarının betekrar bu Türk Bakanlığının idaresine girmelerine imkan ve ihtimal olmayacağı aşikardır. Onun için Müdafaa Bakanının işine geri dönmesi ile Türk Cemaatına fayda sağlanacağına inanmak hayalden başka bir şey olamaz”.
Dr Küçük’ün yazdıkları arasında doğrular da bulunmakta ve tüm suçlamayı sadece Kırbıstürk liderliğine değil Kıbrısrum liderliğine de yönlendireceğimiz suçların olduğunu daha sonraları yayın yapan Makarios Druşotis adlı Kıbrıslırum yazarın kitaplarında da açıkça göreceğiz.Aslında olayı sadece Kıbrıslıtürk liderliğinin taksim güdüleri doğrultusunda görmek hatadır. Gelinen noktada, hem Kıbrıslıtürk hem de Kıbrıslırum liderliklerinin oldukça payı vardır ve her ikisi de eleştirilmelidir.
Kıbrıslırum liderliği, 1963 yılından sonra Enosis’in gerçekleşmeyeceği görülünce Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Kıbrıslıtürkleri uzaklaştırıp o şekilde, sadece Kıbrıslırumlardan müteşekkil bir cumhuriyet yaratmak için adım adım Kıbrıs Cumhuriyeti yapısında değişiklikler yapmaya başlar. Bunlar için Makariios Druşotis’in “Cunta ve Kıbrıs; 1967-1970, Köfünye Krizi, İki Suikast, Bir Cinayet “ adlı kitabında bilhassa Kıbısrum liderliğinin yanlış icraatları konusunda bilgiler de almaktayız. Bizlere, Kıbrıslrum liderliğinin yaptığı yanlışlar hakkında geniş indikasyonlar ve detaylar verilmektedir.
Kitabının 90. Sayfasında Kıbrıslı Türkler olmadan bir seçim gerçekleştirme fikri olayları iyice karmaşık bir hale sokacağından, Kıbrıslırum seçmen çoğunluğu 1965 yılında seçim yasasını değiştirmiş ve Kıbrıslıtürklerden oluşan parlamento üyeleri olmadan seçim gerçekleştirilmesiyle ilgili tüm maddeleri yasadan çıkardığını yazmaktadır. Makarios’un amacı Kıbrıslıtürklerin azınlık olduğunu perçinleştirmek ve artık Kıbrıs cumhuriyeti kurumları içinde bir hakları kalmadığını göstermekti.
Aşağıdaki bilgi bunu açığa çıkarıyor: “Makarios’un bu açılımı farklı değerlendirmelere yol açtı.Klerides’e göre Makarios’un sözlerinden, “Enosis’in zorunlu olarak rafa kaldırıldığı” ve amacın, “azınlık olan Kıbrıslı Türklere sadece azınlık haklarının verildiği bağımsız bir devlet olduğu” sonucu çıkıyordu. Makarios’un muhaliflerine göre ise bu demeci, aslında onun Enosis karşıtı ve bağımsızlık yanlısı olduğunun en somut deliliydi”(sf.90)
“Seçimlerden iki gün önce Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı Orhan Müderrisoğlu, Glafkos Klerides’e, Anayasanın 42. Maddesi gereğince Başkan ve Başkan Yardımcısının beraber yemin etmesi için Parlamentoyu toplamasını istediği bir mektup gönderdi. Bunun arkasından Küçük de Makarios’a Anayasanın 46.(3) maddesini uygulamaya sokmasını, ilgili madde gereğince üç Türk bakan ataması gerektiğini, kendisinin bu kadrolara bazı isimler önerebileceğini söyledi”(sf.91).
Evet, Kıbrıslıtürk liderliği taksimciydi. Belki de bunu Enosis’e karşı bir alternatif olarak düşünüyorlardı ama ne isterse olsun bu hataydı. Kıbrıslıtürk halkının bugünlerde geldiği durum ne kadar hatalı olduğunu isbat ediyor. Peki, ya Kıbrısrum liderliğinin Enosis veya Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslıtürkleri arındırma, izole etme çalışmaları neydi? O da hataydı, hem de o hatadan daha da büyüktü; çünkü koskoca Türkiye Devleti’ni ufacık Kıbrıs’a taşıyıp bugüne kadar gelen sorunları karşısına koyacaktı ve bu hataların her ikisinin de söylenmesi gerekmektedir.
Hatalar her iki tarafta da görülüp açığa çıkarılırsa ve bilhassa halkların kendileri tarafından farkedilip, Kıbrıs Sorunu tekrar yorumlanırsa çözüme ve barışa yaklaşacağız. Görülmezse sankide 2003 yılında sınırlar açmamış gibi beklemeye ve Godot’un bizi gelip kurtarmasını arzu etmeye devam edeceğiz…
(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 12.4.2015)
Pazartesi devam edecek...