Anastasiades hükümeti hafta başı Trodos’ta yaptığı toplantıda KKTC Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve kapalı Maraş açılımı komitesinde görev alan Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarını iptal etme kararı aldı.
Bu karar alınmadan önce de, alındıktan sonra da çok tartışıldı Hala da tartışılıyor.
Bilindiği gibi pasaport konusunu ilk olarak Rum tarafındaki ayrılıkçı Elam gündeme getirmişti. Anastasiades’in, Elam’ın bu talebini dikkate alarak attığı bu adımın ülkemizi bölünmeye götürmekten başka bir işe yaramayacağı da bundan bellidir.
Tatar ve arkadaşlarının bu karar sonrasına yaptıkları çelişkili açıklamalar ve Anastasiades’in buna karşı yaptığı açıklamalar çözüme ne kadar uzak olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
İki lider de çözümsüzlüğe oynuyor. Üstelik her iki liderin bu yöndeki açıklamaları da birbirini tutmuyor. Bir gün öyle, ertesi gün böyle söyleyerek açıkçası kendi kendilerini yalanlamaktadırlar.
Tatar bir yandan “egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm” demekte, öte yandan da “Anastasiadis'in yönettiği 'Kıbrıs Cumhuriyeti', Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ne dönüşmüştür. 1960’taki Cumhuriyetim diyorsun öyleyse bende ortağıyım diyorum. Bir anlaşma olamadığı için sen o tarafta ben bu tarafta... Bu pasaport haktır. Anayasal bir gerekliliktir" diyebiliyor.
Sapla samanı birbirine karıştırmak buna denir. Tatar hem ayrı devletim diyor, hem de Kıbrıs cumhuriyetinin ortağıyım diyor. Üstelik pasaport benim Anayasal hakkımdır da diyor.
Anastasiades ise Tatar’ın bu açıklaması üzerine “Dolayısıyla, eğer Sayın Tatar iddialarında ciddiyse, Kıbrıs Rum toplumu, 1960 Anayasası hükümlerine göre Kıbrıslı Türklerin gerek yürütme ve yasama gücüne, gerekse diğer hizmetlere geri dönmeleri ile anayasal düzenin tesis edilmesinde ve buna eşzamanlı olarak BM kararları temelinde ve bu kararlara göre her toplumun idaresinin sorumluluğunda olacak bölgelerin belirlenmesi için görüşmelerin başlamasında ısrar ediyor, bunu kabul etmeye tam olarak hazırdır” şeklinde konuştu.
Anastasiades bu açıklamasıyla “gelin 1960’a geri dönelim” demeye getiriyor. Türkçe’de çok bilinen bir fıkra var. Hani sonunda “biz bu b..u niye yedik” derler.
1960’da kurduğumuz ortaklık cumhuriyetini şu ya da bu nedenle yürütemedik, ya da yürütmemizi istemediler. Aralık 1963’de yıktık. O gün, bugündür yeniden kurmaya çalışıyoruz. Ama bir türlü başaramadık.
Bu arada yaşadığımız iki toplumlu çatışmalar, kayıplar, ölümler, savaşlar yıkımlar, acılar her iki toplumu da sarstı. İki toplum da kayıplar verdi. İki toplum da yıllardır acı çekiyor. Ama bir türlü ortak bir çözüme ulaşamadık.
Aradan neredeyse 60 yıl geçti. 1950’leri, 60’ları yaşayan ve yaşatanların birçoğu bu dünyadan göçtü.
Ama şimdi Anastasiades hiçbir şey olmamış gibi “gelin 1960’a geri dönelim” diyor. Tam da fıkradaki son gibi “öyleyse biz bu b..u niye yedik”.
Üstelik akşam saatlerinde Anastasiades’in sözcüsü Marios Pelekanos da “Anastasiades’in Tatar’a yeniden diyaloglara başlayalım” çağrısı yaptığını söyledi.
Anastasiades bir yandan müzakerelere Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmeye ve Kıbrıs sorununa iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı Federal çözüm bulmaya hazır olduğunu açıklıyor.
Öte yandan da hiçbir şey olmamış gibi Tatar’a “gelin 1960’daki Anayasal düzeni yeniden tesis edelim” çağrısı yapıyor. Gerçekten de şaka gibi. Anastasiades ne yapacağını şaşırdı. Hem pasaport kararı ile provokasyon yaparak çözümsüzlüğe oynamaktan çekinmiyor. Hem de 60 yıldır işgal ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nden vazgeçmek istemediğini açık açık ortaya koymaktan çekinmiyor.
Türkiye’nin KKTC yönetimine tayin ettiği Tatar ve ekibi ise bir yandan ayrı devlet demekte, öte yandan da “bu pasaport benim Anayasal hakkımdır” diyerek ne istediğini bilmez duruma düşmekten çekinmiyor.
İkisi de “statükonun sürdürülmesi için çözümsüzlük çözümdür” siyasetine devam demektedir.