Eninde sonunda tartışma durumunda kalacağımız bir konu, Kıbrıs Federal Devleti’nin kuruluş yöntemidir.
Cenevre’den sonra bunun sırası mı?
Evet, tam zamanıdır!
Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafının egemen eşitlik kavramını kullanarak ısrar ettiği iki devletli çözüm yaklaşımının, ne KıbrıslıRum tarafı ne uluslararası toplum nezdinde kabul görmeyeceği belliydi.
Öneri, Cenevre’de tekrar reddedildi!
Böylece, Federal Kıbrıs Devleti’nin ortaya çıkışında izlenmesi önerilen bir model de reddedilmiş oldu!
Belki de mevcut durumu iyi analiz edemeyen KıbrıslıTürk tarafı ‘egemen eşitlik’ ısrarının sonuçlarını hesap etmekte zorlanmaktadır.
Ama ayni durumun Türkiye Dışişleri kurumu için geçerli olduğu söylenemez.
Yani, egemen eşitlik ya da iki ayrı devlet modeli dayatmasına karşı alınacak cevabı ve bu ısrarın sürdürülmesi halinde varılacak tehlikeli durakların, özellikle Cenevre toplantısından sonra artık farkında olmalaı gerekmez mi?
Ama, Cenevre’de bu yaklaşıma verilen red cevabına rağmen, bu ısrarın sürdürülmeye çalışılacağı anlaşılıyor.
Şimdi, Türkiye için ufukta iki seçenek belirmiştir:
Birincisi, ‘nasıl olsa Batı’nın bize ihtiyacı var’ denilerek zamana oynamak ve bilinçli bir oyalama taktiği izlenerek müzakerelerin sürüncemede kalmasına yol açma seçeneğidir.
Ama, Batı’nın böyle bir nazlanmayı hoş karşılamayacağı, en azından ABD başkanı Biden’ın ‘Ermeni Soykırımı’nı tanıma’ kararını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bildirmeyi tercih etmesinden de anlaşılmaktadır.
İkinci ve gündeme gelmesi daha güçlü bir ihtimali barındıran seçenek ise, Türkiye’nin bu ‘egemen eşitlik’ ısrarını Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun ortaya çıkış yöntemiyle ilişkilendirmesidir.
Kimbilir, belki de Cenevre’de böyle bir yaklaşım sergilenmiştir!
Bu ikinci seçenek, uluslararası toplumun tepkisini şimdilik yatıştırmaya yeterlidir.
Müzakerelerin ı önündeki bir engel böylece ortadan kalkmış olacaktır.
Ama müzakerelerin ilerlemesi ve başarıya ulaşması için, tarafların, Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun ortaya çıkış yöntemi üzerinde de uzlaşmaları gerekecektir.
İşte bu yazının esas konusu da budur.
Şimdiye kadar dile getirilen veya hiç tartışma konusu yapılmayan seçenekler nelerdir?:
1. Kıbrıs Federasyonu’nun İki Egemen Devlet (egemen eşitlik) Esasına Dayanması:
Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafının şu anda söylemekte olduğu, ama herkesin kulaklarını tıkadığı model budur.
Tarihsel olarak İsviçre Federal devletinin bu yöntemle ortaya çıktığı bilinmektedir. Bugünkü İsviçre’yi oluşturan egemen, yani bağımsızlığa sahip birimler, dıştan kaynaklı tehditlerle baş etmenin bir yolu olarak güçlerini birleştirmeye karar verdiler.
Bugün klasik bir federal devlet olan İsviçre, egemen devletler arasında kurulan bir konfederasyon şeklinde ortaya çıkmıştır. Zamanla anayasasında yaptığı değişikliklerle federal bir devlete dönüşmüştür.
Bu modelin Kıbrıs’ta uygulanamayacağını anlamanın çok basit nedenleri vardır:
- Bu model, egemen yani bağımsızlığı diğerleri tarafından tanınan devletler için uygundur. Halbuki Kıbrıs’ta tek bir devlet tanınmaktadır ve bu durumun değişmeyeceği, yüksek sesle, her vesileyle söylenmektedir. En son söyleyen de Guterres’tir!
- BM Güvenlik Konseyi, KKTC’nin veya başka bir isim altında ikinci bir devletin tanınmasını yasaklamıştır.
- Bu model, gerek KıbrıslıTürk gerekse KıbrıslıRum toplumlarının önemli bir kesimi tarafından reddedilmektedir. Demografi oyunlarıyla bu gerçeğin dışa dönük olarak kabul ettirilmesi mümkün olamayacağı gibi, içeride de yeni acıların yaşanmasına neden olacaktır.
- Hem Kuruluş Andlaşmalarında hem de 1960 Cumhuryeti anayasasında düzenlendiği gibi, Kıbrıs’ta egemenlik ortaktır, yani bölünemezdir. Ortak egemenlik ilkesi BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili kararlarına yön veren bir ilke olduğu gibi, iki taraf arasında varılan tarihsel uzlaşılarla da teyit edilmiştir.
- Ortak egemenlik var olduğu için, Enosis talep eden KıbrıslıRumlar ne kadar haksız ise, iki ayrı devlet esasında çözüm talep eden KıbrıslıTürkler de o kadar haksızdır. Yani, iki ayrı devlet talebi meşru değildir.
- Kıbrıs’ın tümü AB üyedir. AB yasa ve kurallarının Kıbrıs’ın kuzeyinde uygulanması sadece geçici bir süre için askıya alınmıştır. İki ayrı devlet temelinde çözüm talebinin AB’ye kabul ettirilmesi mümkün değildir.
- Egemen eşitlik söylemiyle yola çıkılarak varılacak uzlaşmanın iki ayrı devletin rızasına bağlı olması ancak bir savaş sonunda zorla dayatılabilecek bir modeldir. Ama Kıbrıs’ta savaş yoluyla ayrı egemenliğin elde edilip sürdürülmesi de mümkün değildir. Bağımsız devletlerin toprak bütünlüğü BM Anayasası ve uluslararası toplum tarafından korunmaktadır. Yani, savaş yoluyla kısa vadeli kazanımlar elde edilse bile, orta ve uzun vadede bunun sürdürülerek egemen eşitlik zemininde bir çözüme ulaşılması mümkün değildir.
- Türkiye hükümet yetkililerinin ve Türk siyasal elitinin önemli bir kesiminin Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’nin uzantısı olarak görme eğilimleri nedeniyle, gerek KıbrıslıTürkler gerekse uluslararası toplum, bu ‘egemen eşitlik’ talebinin ayni zamanda ilhakla sonuçlanacak bir sürecin başlangıcı olduğunu bilmektedirler. Yani ilhaka yol açacak bir modeli ‘egemen eşitlik’ gibi süslü ifadelerle dile getirmek gerçeği değiştirmediği gibi, ikna edici de olamıyor!
Kısacası, böyle bir model müzakerelerle elde edilebilecek barışçıl bir geçiş süreci öngörmemektedir.
2. Kıbrıs Federasyonu’nun KıbrıslıRumların Yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Tek yanlı Eylemleriyle Ortaya çıkması:
Çok açıkca ifade edilmese de, aslında, çözüm sürecinde KıbrıslıRum liderliğinden kaynaklanan engellerin temelinde bu yaklaşımın izleri vardır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin zamanla federasyona dönüştürülmesini öngören bu model, dönüşüm sürecinde KıbrıslıTürk toplumuna herhang önemli bir rol vermemektedir.
Dolayısıyla çözümğn şekli hakkında kuşkular ortaya çıkmaltadır.
‘Kıbrıs Cumhuriyeti egemen bir devlettir’ söyleminin arkasında saklanan bu model, ortak egemenliği sadece teorik olarak kabullenmektedir.
Bu modelin etkisi nedeniyle, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye atacağı gerekçesiyle, mevcut durumu federasyona dönüştürecek anlamlı adımların atılması böylece engellenmiş olmaktadır.
Bu model, ‘egemen eşitlik’ talebinin ikiz kardeşi olarak da görülebilir. Çünkü her ikisi de diğer toplumun varlığına ve haklarına önem vermemektedir.
Çözüm sürecinin aşamalandırılmasını öngören Berlin Zirvesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yanlı dönüşümünün de uluslararası toplum tarafından kabul edilmediğini göstermektedir.
3. Kıbrıs Federasyonu’nun Bakire Doğum Modeline Dayanması
Tarafların geçmişi fazla kurcalamadan ya da görüş ayrılığı içeren statülere atıfta bulunmadan, her iki toplumun referandum yoluyla kabul edeceği bir çözümle birlikte ‘ertesi gün’e odaklaşmasını öngören bu model, Annan Planı sırasında mevcut durumdan federal devlete geçişteki yöntem olarak önerilmişti.
Böyle bir model, aslında psikolojik bir algı yaratmanın ötesinde bir anlama sahip değildir.
Daha ziyade, tarafların statü kaygılarını gidermeyi amaçlamaktadır.
Bir yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin BM gibi uluslararası kuruluşlara üyeliğinde süreklilik öngörülerek ve AB’ye katılımı tartışma konusu yapılmayarak devletin devamlılığı ilkesi korunmuştur.
Böylece, KıbrıslıRum siyasal elitinin kaygıları giderilmeye çalışılmıştır. Ama başarılı olunmadığını biliyoruz.
Öte yandan da, hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Federal devlete dönüştürülmesi sürecini karanlıkta bırakarak hem de KKTC’nin geçmişteki işlem ve eylemlerini Federal Anayasa’ya uygun olduğu ölçüde geçerli kılarak KıbrıslıTürk siyasal elitinin bazı kaygıları giderilmeye çalışılmıştır.
Bu model, geçiş sürecinde, ileride Kıbrıs’ın siyasal istikrarını etkileyecek yıpratıcı tartışma ve toplumlararası kutuplaşmayı teşvik edecek muğlaklıklar barındırdığı için bazı sakıncalar içermektedir.
Ayrıca bu model, çözüm sürecinin sadece referandumlardan ibaret bir eylem olarak tanımlanmasını öngörmektedir.
2004 yılında Annan Planı’nın reddedilmesinden sonra, çözüm metodolojisinde anlamlı değişiklikler yapma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bunun bir sonucu olarak, 25 Kasım 2019 tarihinde Akıncı, Anastasiadis ve Guterres arasında yapılan gayrı resmi Berlin Zirvesi’nde aşamalandırılmış bir çözüm medodolojisinden bahsedilmiştir.
Dolayısıyla, çözüm sürecinde ve geçiş aşamasında muğlaklıklar öngörerek, taraflara psikolojk rahatlama sağlamanın kalıcı bir olumlu etki yaratması kuşkuludur.
Bunun yerine, toplumların ortak egemenliğine dayalı bir geçiş süreci daha güvenli bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.
4. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Ortak Egemenlik Esasına Dayanarak Federal bir Yapıya Dönüştürülmesi:
Dördüncü model, ortak egemenliğin tüm taraflarca kabul edilmesini ve dolayısıyla federal devletin ortaya çıkışında, Kıbrıslı Türklerin de Katılımı’nı öngörmektedir.
Bu modelin detaylarını başka bir yazıda ele alacağım.