Erdoğan kurban bayramı ve 20 Temmuz’u kutlamak için kalabalık bir heyetle KKTC’ye geliyor. Buradan tüm dünyaya önemli mesajlar vereceğini daha günler öncesinden ilan etmişti. Her vesile ile de tekrarlıyor.
Erdoğan’ın ziyareti KKTC hükümeti ve cumhurbaşkanı tarafından sevinçle karşılandı. Çünkü kendileri o görevlere seçilerek gelmediler. Ankara’daki iktidar tarafından tayin edildiler.
Bu durum kuşkusuz belli bir kesimi sevindirirken kimilerini de üzmüştür. Türkiye, KKTC seçimlerine müdahale ederek istediği siyasi partiyi ya da adayı seçtirerek göreve getirirse buradaki demokratik yapı yara alır.
Sadece demokratik yapının yara almasıyla da kalmaz Türkiye- KKTC ilişkileri de zedelenir.
Elbette bu yalnızca son seçim dönemi ile sınırlı kalmamıştır. Ondan önceki seçimlerde ve AKP iktidarından önceki dönemlerde de KKTC’deki seçimlere müdahale hep yapılmıştır. Ama bu kadar açık ve aleni müdahale neredeyse ilktir.
Üstelik müdahale yalnızca cumhurbaşkanı tayini ile sınırlı kalmadı. Ardından UBP kurultayına da müdahale edilerek bu ülkeye başbakan da tayin edildi. Yamalı bohça azınlık hükümeti de kurduruldu.
Böylece hem dışarıda, hem de içeride Türkiye ne emrediyorsa o yapılmaya başlandı.
Kıbrıs sorununa, Kıbrıslılara rağmen, yeni diye eski Denktaş siyaseti olan “iki devletli çözüm ve devletten devlete görüşme” masaya getirildi. Kıbrıs Türkü bir kere daha çözümsüzlüğe mahkum edildi.
Tayin edilen başbakan ve azınlık hükümeti sayesinde içerde herşey Ankara’dan idare edilmeye, köy yollarımız bile Ankara’dan gönderilen müteahhitler tarafından yamalanmaya başlandı. Yakında kurumlarımız da Ankara’ya bağlanacak. Kurum yöneticileri de Ankara’dan gönderilecek.
Bu arada Kıbrıs Türkünün iradesini tamamen yok etmek için vatandaşlıklara hız verildi. Amaç binlerce TC vatandaşını, özellikle AKP’ye yakın olanları KKTC vatandaşı yaparak muhalefetin sesini tamamen kısmaktır.
Türkiye, özellikle de AKP iktidarı Kıbrıs Türküne hiçbir zaman güvenmedi. Sadece kendilerine muhalif olanlara değil, bugün yanlarında duran yalakalara da hiç güvenmedi.
O nedenle günün sonunda ilhakı gerçekleştirmek için Kıbrıs Türkünün iradesini ortadan kaldıracak bir vatandaşlık politikası yürütmektedir.
Türkiye-KKTC ilişkileri böyle olmamalı. Kıbrıs Türkünü yok sayan bu ilişki biçimi bizim kabul edebileceğimiz bir ilişki biçimi değil.
Bu nedenle Erdoğan’ın önümüzdeki hafta başlayacak Kıbrıs ziyareti hoş karşılanmadı. Buradan dünyaya verceğini söylediği mesajlar ne isterse olsun Kıbrıslı Türkler tarafından bu ziyeret sıkıntılı olacaktır.
Erdoğan’ın KKTC Meclis’inde yapacağı konuşmaya muhalefet milletvekilleri muhtemelen katılmayacak. Erdoğan elbette buna üzülecektir. Ama siz bütün bu müdahaleleri yaparken de bu ülkenin insanlarını fazlasıyla üzdünüz.
Ankara’daki yetkililerin öncelikle bu ülkenin Türkiye’nin bir vilayeti ya da arka bahçesi olmadığını anlaması ve idrak etmesi gerekir.
Lefkoşa’daki yetkililerin de oturdukları koltuklara tayinle gelmiş olasalar bile valilik, kaymakamlık koltukları değil, bağımsız bir devletin cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık koltukları olduğunu anlamaları ve idrak etmeleri gerekir.
Bu yapılmadan TC-KKTC ilişkileri karşılıklı çıkara dayalı kardeşlik ilişkisi olamaz. Olamadığı için de Türkiye’den gelen cumhurbaşkanı, ya da başkan yardımcısı ile bakanlar Kıbrıs Türk halkı tarafından hoş karşılanmazlar.
Kıbrıs Türkü misafirperverdir. Misafir karşılamayı da, ağırlamayı da çok iyi bilir. Ama misafir, misafir olduğunu unutursa o zaman iş değişir.