Rauf Denktaş, 1996 yılına kadar Türkiye’yi “vizyon sahibi olmamakla” suçluyordu, çünkü Türkiye iki egemen devlet arasında sınırlı işbirliğine dayanan Denktaş’ın konfederasyon önerisini resmen benimsemiyordu.
Denktaş 1994 yılında hayıflanarak, “TC ile aramızda vizyon birliği karmaşasından kaynaklanan zikzaklar yılların boşu boşuna geçmesine neden olmuş” diyordu.
Denktaş, Türkiye’nin müzakere zeminini konfederasyona kaydırmasında ısrar ediyor, hatta bu yapılmazsa istifa edebileceğinden söz ediyordu.
Sonunda Türkiye Denktaş’ın istediği yere geldi ve 1997 yılında iki egemen devlet arasında sınırlı işbirliği temelinde kurulacak konfederasyonun resmi politika olduğunu açıkladı.
Denktaş bu gelişmeden son derece memnundu. “TC Hükümeti nihayet gerçekçi bir vizyon ile sahaya indi” diyordu.
TC hükümetinin bu manevrasının Avrupa Birliği’nin Lüksemburg zirvesinde (1996) Türkiye’yi üyeliğe aday ülke olarak kabul etmemesinden kaynaklandığı kamuoyuna elbette söylenmemişti!
Görünüşte Denktaş ile Türkiye el ele vermiş, konfederasyon savunuyorlardı...
Bu politikanın uluslararası toplumdan vize almayacağı ortadaydı. Fakat Türkiye AB ile pazarlık içindeydi ve Kıbrıs kozunu kullanıyordu...
İşte böyle bir kavşakta Denktaş ilhak tehdidine sarılıyordu. Eğer iki ayrı ve egemen devletten oluşacak konfederasyon kabul edilmezse Kıbrıs’ın kuzeyinin ilhak edileceği mesajlarını veriyordu.
Aslında Annan Planı sürecine kadar da bunda ısrarlıydı.
Gelgelelim, Türkiye hem konfederasyondan vaz geçti, hem de Denktaş’ın çok istediği ilhakın önünü kesti.
Bu sefer de aynısı olacak demiyorum. Sadece hatırlatıyorum...
Üstelik, Türkiye’nin tarihinde konfederasyon tezi ile ilhak ilk defa bir araya gelmiyor.
Konfederasyon ve İlhak
1939 yılında Hatay ilhak edilmeden önce Türkiye, Fransız mandası altında bulunan Hatay Sancağı için konfederasyon öneriyordu.
11 Ocak 1937 tarihinde Fransa’ya sunduğu konfederasyon önerisi, dün Denktaş, bugün de Tatar aracılığıyla ortaya konan önerilerle birebir örtüşüyor.
Bu önerilere göre, Suriye, Lübnan ve Hatay Konfederasyon oluşturacaklardı. Bu üç devlet ayrı ayrı egemen olacak ve Konfederasyona devredilen yetkiler dışında bütün yetkilere sahip olacaklardı.
Konfederasyona devredilecek yetkiler şöyle sıralanıyordu: Dış ilişkiler, para birliği ve üç devletin oluşturacağı gümrük birliği.
Konfederasyonun merkezi, birlikte kararlaştırılacak bir şehirde olacaktı.
Konfederasyonun ortak işlerini yürütecek yürütme erki, Konfederasyona üye devletlerin parlamentoları tarafından ayrı ayrı seçilen eşit sayıda delege tarafından oluşturulacak Komite tarafından icra edilecekti.
Fransa ile Türkiye bir anlaşma yapacak ve bu anlaşmada, Hatay’ın her türlü iç ve dış tehdide karşı, ister dışarıdan isterse diğer iki konfedere devletten kaynaklansın, toprak bütünlüğünün garanti edileceğine yer verilecekti.
Bu garanti, aynı zamanda, Hatay’ın tarafsızlığını ve anlaşmada belirlenen statüsünü de kapsamalıydı.
Hatay’ın anayasası Fransa ve Türkiye hükümetleri onaylamadıkça değiştirilemeyecekti!
Görüleceği gibi, Türkiye’nin Hatay için önerdiği konfederasyon modeli ile Kıbrıs için önerdiği konfederasyon tezi tamamen örtüşüyor. (Bu konuda ayrıntılı bilgi “Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs”, s.286-289” adlı kitabımda vardır. Meraklılar bakabilir.)
Türkiye bu önerileri yaptığı 1937 yılından iki yıl sonra, 1939 yılında, Hatay’ı ilhak etti.
Kıbrıs’ın benzer bir şekilde ilhak edilmesi mümkün mü?
Sanmıyorum!
1930’lu yılların sonunda Fransa’nın Hatay’dan bir beklentisi kalmamıştı. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’na doğru savrulan Avrupa’da Nazi Almanya’sına karşı Türkiye’nin desteğini istiyordu. Nitekim 1939 yılında Fransa, İngiltere ve Türkiye özü itibarıyla Hitler tehlikesine karşı savunma alanında işbirliğini öngören bir anlaşma imzalamışlardı.
Kısacası, Fransa’nın Hatay’ın ilhakına göz yummasında esas neden, ülkenin savaş çıkarlarıydı.
Kıbrıs bugün AB üyesi bir ülkedir. Türkiye de ekonomiden savunmaya kadar Batı dünyasına entegre olmuş bir ülke...
Kuzey Kıbrıs’ın ilhakı, Türkiye’nin Batı ile bağlarını bütünüyle koparması demektir. Başka türlü söylersek, Türkiye’yi Batı’dan alıp Doğu’ya, Rusya ve İran’ın yanına yerleştirmek demektir ki, böyle bir vahim hatanın sonuçları Türkiye halkı için felaket olur.
Öte yandan, AKP’nin kültür savaşı karşısında her gün biraz daha “kıbrıslılaşan” Kıbrıslı Türklerin böylesi bir kalkışmaya bütün güçleriyle karşı koyacakları kesindir.