Ulus Irkad
6 Ocak 2024 tarihinde Herdaim Dostlar Grubu ve Kıbrıs Sanat Derneği’nin düzenlediği Cumartesi sohbetleri çerçevesinde Mağusa Bandabuliyası’nda Kıbrıs ikonografisi hakkında araştırmalarım, gözlemlerim, düşüncelerim ve gerçekleri sunduğum bir sohbet toplantısında konuşmacıydım. Sunumumu Kıbrıs ikonografisi üzerinde bilgiler vererek yaptım... Bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
İKONLAR KONUSUNDA DİKKATİMİ ÇEKEN OLAY
İkonlar hakkında bir rehber olarak ilgilenmem, Kuzey Kıbrıs’tan çalınan ikonlar hakkındaki haberlerin yabancı basında çıkmasıyla başladı.
Olay, “Aydın Dikmen” adlı bir tarihi eser kaçakçısının Kıbrıs’taki kiliselerden fresk ve mozaikleri söküp, Almanya’ya kaçırdıktan sonra bunları ABD’de pazarlaması ile ortaya çıkmıştı. Ülkemizde Ortam ve Yenidüzen gazetelerinde bu olay hakkında yazılar yer alırken, Türkiye’de Cumhuriyet gazetesi bu olaya geniş yer verdi.
KIBRIS ADASINDA FARKLI KÜLTÜRLERİN BULUŞMASI
Kıbrıs adası, her zaman Doğu Akdeniz’in ortasında farklı uygarlıkların kesiştiği bir köprü olmuş, Yunanistan, Mısır ve Anadolu’dan sonra Bizans birkaç yüzyıl bu azizler adasının sanatsal gelişimine etki etmiştir.
KIBRIS ÜZERİNDE BİZANS İKONOGRAFİSİ’NİN ETKİSİ
M.S. 963 yılında Arap tehlikesi ortadan kalkınca Kıbrıs’ta Bizans sanatının altın çağı başladı ve 12’nci yüzyılda Haçlı istilasına kadar sürdü. Bu dönem sırasında yeni kiliseler inşa edilip, kiliselerin üzerinde de Konstantinopol’ün (İstanbul’un) etkisini gösteren freskler yapıldı.
Geçmişi 10’uncu yüzyıla dayanan iki en eski ikon Kıbrıs’ta korunmuştur. Az olsalar bile bu dönemin ikonları farkedilmekte çünkü vakur, gösterişsiz ve ruhani tonları bulunmaktadır; üçüncü boyutun eksikliği, renklerin muhteşem seçimi göze çarpmaktadır. İkon, tapınmanın bir aracıdır ve sadakati hürmet olarak göstermek için var gücüyle çalışıp insan şeklinin arkasındaki figürlerin dini görüntüsünü göstermektedir.
FRANSIZ LÜZİNYAN VE VENEDİK DÖNEMLERİ
Fransız ve Venedik sömürgeciliği ikon ressamlarının yaratıcı aktivitelerini durduramadı. 13’üncü yüzyıl, gerçek Kıbrıs sanatının şekillenmiş dönemi olarak ortaya çıktı. 12’nci yüzyılın sonuna kadar tamamıyle Bizans etkisinde kalmıştı ancak 13’üncü yüzyılda Batı etkisinin bir sonucu olarak belirgin karakteristik özellikler elde etti. Özellikle renkteki şeffaflık ve insani incelik, yüz hatlarında belirgindir. Fakat bu önemli değişikliklere rağmen Paleoloji sanatının etkisi, 15’nci yüzyılın sonuna kadar güçlü kalırken, o zamanki yönetimlerin büyük bir farklılığını gösterir. İkon ressamlığındaki bu sanat ekolü olan, Kıbrıs-Girit Okulu’nun ve Rönesans İtalyan resminin etkisi altında devam etti.
Zamanında ada, Hristiyanlığı kabul ederek eski sanat geleneğini de içine alarak, yeni dinin dogmalarına ve dua ihtiyaçlarına göre gelişme aşamasına bir açıklık getirmiştir. Kıbrıs, Bizans resminin en değerli eserlerine sahiptir. Konstantinopol kuruluş aşamasında Doğu Roma İmparatorluğu’nun bir vilayeti olmuş ve havarilerin zamanında ada, Hristiyanlığı kabul ederek yeni dinin dogmalarına ve dua ihtiyaçlarına göre, gelişme aşamasına bir açıklık getirmiştir.
KIBRIS FAKİRLEŞİRKEN
MS 332 ve 342 yıllarındaki dehşetli depremlerden sonra başlıca şehirler yerle bir olmuş, Kıbrıs bir fakirleşme süreci içerisine girmişti. O sıralar St. John Hrisostomos, doğuda kıyı üzerinde bulunan Salamis hakkında konuşurken ondan “köy” olarak bahsetmekteydi. Bu döneme ait büyük bir su kemeri vardır. Kitrea’nın (Kythrea/Değirmenlik/Cirga) içinden geçen Kefalovriso, 30 mil yol katederek Salamis’e su götürüyordu.
648-649 yıllarında başlayan Arap saldırıları sonrasında 300 sene sık sık fasılalarla iyiye götürüldüğü halde, yapı ve mermer sütun talebi artmasına rağmen bütün eski şehirler harap olmuştur. Şans eseri çok az mozaik ve kilise tablosu Arap istilaları zamanından günümüze kadar gelebilmiştir. Mozaikler orijinal olarak erken Hristiyan kiliselerinin kubbelerini dekore etmeye yardımcı oluyorlardı. Bunlardan bir tanesi Litrangomi’deki Panayia ve Livadya’daki Panayia Kyra (Cira) kiliseleridir (Her ikisinin de 1989 yılında AB’nin yaptığı çalışmalarda çalındıkları ortaya çıkmıştır.)
İKON OKULLARI
Kıbrıs’taki ikon okullarının İtalya, Yunanistan, Anadolu, Suriye, Sina, Balkanlar, Moldavya, Rusya ve Fransa’da kurulan okullarla sıkı ilişkileri vardır. Dışla ilişkiye geçen sanatçılar oralarda eğitim gördükten sonra, Kıbrıs ikon okullarını kuracaklar ve onlardan öğrenmiş oldukları teknikleri, yerel özelliklerle bütünleştirerek eserler yaratacaklardır.
Kıbrıs’a belirli dönemlerde sipariş üzerine dış okullardan ikon ithal edildiği gibi Kıbrıs’tan ikon ihraç edildiği bir gerçektir. Üzerinde tarih ve imzası olmayan ikonları ayırmak zor olsa bile, çeşitli bakış teknikleri ve özellikleri sınıflandırarak, amatörce kendi çapımızda tasnif de yapabiliriz.
BİZANS-KIBRIS OKULU
Bizans dışında oluşan bir vilayet okuludur. Daha fazla yerelliğin etkisi altında kaldı. Renkleri mattır ve dokuma kumaş üzerinde açık renklerle sulu boya çalışılmıştır. Byzanto-Cypriot (Bizans-Kıbrıs) okulu gerçekten 16’ncı yüzyıldan gelmiş, 1540-1640 yıllarında en üstün seviyeye çıkmıştır. Okul, köy ve şehir olmak üzere iki gruba ayrılır.
FRANCO-CYPRIOT OKULU
Franco (Fransız)-Veneto (Venedik) ve Kıbrıs grubu İkon okullarına en büyük katkıyı adayı 1480-1482 yılları arasında ziyaret eden Leonardo Da Vinci yaptı. Lefkara ve Bellabais’te iki ikon okulu kuran Vinci, aynı zamanda Lefkara’da Kıbrıslı kadınlara Lefkara el işlerini öğretirken, Lefkara el işlerinin ayrı bir özelliği olması için onlara belli farklı sanat teknikleri benimsetti. Kendisi de İtalya’ya döndüğü zaman bu el işi eserlerinden bir tanesini Vatikan’a hediye ederken, gene aynı el işlerinden bir masa örtüsünü de “Son Şölen” veya “Son Ziyafet” adındaki resminde masa üzerinde gösterdi.
Grubun renk tekniği şehir bölümündeki tablolara benzemektedir. Tarz ve his kesinlikle Batı’ya bağlıdır. Okul, Bizans, Latin ve Kıbrıs tarzlarının bir karışımı olarak sayılmaktadır. Bu grubun ikonları Bizans–Kıbrıs okuluna çok benzemektedir.
KIBRIS İKONLARI
Kıbrıs İkonları hem tarihsel, hem sanatsal hem de kültürel olarak Kıbrıs’ın zenginliğidir. Değerleri parayla ölçülemez. Biz turist rehberleri bu eserleri turist gruplarına tanıtırsak, Kıbrıs’ın kuzeyi daha da fazla tanınacak ve daha fazla turist ülkemize gelecektir.
(Ulus Irkad’ın bu yazısı, 6 Ocak 2024 tarihinde Herdaimdostlar Derneği ile Kıbrıs Sanat Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği Mağusa Bandabuliyası’nda yer alan “Kıbrıs İkonografisi” Semineri’nde yaptığı sunuştan notlarıdır...)
Ulus Irkad, ikonlar hakkındaki sunumunda...
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAYINLAR...
“Unutmanın uçurumu” başlıklı çizgi roman, İspanya’da büyük ilgi görüyor...
GUARDIAN gazetesinden Sam Jones’un 8 Ocak 2024 tarihli yazısında, İspanya’da Franko döneminde öldürülüp “kayıp” edilenlerle ilgili bir çizgi romanın büyük ilgi gördüğünden söz ediliyor. “Unutmanın uçurumu” başlıklı bu çizgi romanla ilgili Sam Jones’un yazısını okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik:
*** İspanya’da geçtiğimiz günlerde yayımlanan “El abismo del olvido” yani “Unutmanın Uçurumu” başlıklı çizgi romanın başında, öldürülmüş bir adam mezarından dışarıya çıkıyor, bir sigara yakıyor ve geçip gitmiş olan son 80 yılı hatırlıyor. “Batılı arkeologlar antik Mısır’daki mezarları açtıklarında, bu mezarlarda bulunanların ruhlarının binyıllık sessizlikten sonra özgür kaldığı anlatılıyordu” diyor. “Bir şekilde, bize de aynı şey oluyor. Tek yaptığımız, sessizlik içerisinde 70 yıldan fazla bir süre beklemekti” diyor.
*** Jose Celda – arkadaşları ona Pepe diyordu – Valensiya bölgesinde küçük Paterna kasabasında 14 Eylül 1940’ta bir duvara dayanıp kurşuna dizilmişti. 45 yaşındaki çiftçinin bedeni bir toplu mezara gömülmüştü, o binlerce kurbandan biriydi, Nisan 1939’da iç savaş sona erdikten sonra Franko rejimi tarafından öldürülmüştü... “Unutmanın uçurumu”, Pako Roka ile gazeteci Rodrigo Terrasa’nın işbirliğiyle ortaya çıkmış – işlenmiş olan suçlar ve öldürülenlerin yakınlarının çektiği acıları ele alıyor. Celda’nın öyküsünü anlatmanın yanısıra bu çizgi roman, aynı zamanda kızı Pepika’nın annesinin arzusu üzerine babasından geride kalanları bulup annesiyle birlikte yeniden gömülmesi için verdiği mücadele de aktarılıyor.
*** Pepika Celda, babası öldürüldüğünde henüz sekiz yaşındaydı. 2007 yılında sosyalist Zapatero hükümeti tarihsel anılaştırma yasasını çıkarıp Franko’nun kurbanlarına biraz adalet ve rahatlama getirmeye çalıştı. Birkaç yıl sonra Pepika, manşetlere çıkacaktı – 2011 yılında muhafazakar Halk Partisi iktidara geçince, “kayıp” yakınlarının hükümet tarafından subvansiye edilerek “kayıpları”nı aramalarına son verecekti. Pepika ise Zapatero hükümetinden babasını araştırsın diye fon alan son kişi olduğundan manşetlere çıkacaktı.
*** Gazeteci Terrasa, Pepika Celda’yla babasının kalıntıları bir toplu mezarda bulunduğu zaman, 2013 yılında röportaj yapmış ve öyküsü ve bunca zaman bürokrasiyle mücadelesinden ve dayanıklılığından etkilenmişti. Yıllar geçtikçe Terrasa, Pepika ve babası için bir kitap yazılması gerektiğine daha da fazla inanır olmuştu. Nihayetinde bu kitabın arkadaşı Roka tarafından çizilecek bir çizgi roman olmasına karar verdi. Ancak Roka’nın başka işleri vardı ve arkadaşının önerisini pek ikna edici bulmadı. Bu durum, ikisi Pepika Celda’yla birlikte oturup konuşunca değişti. Roka, “Onu dinlemek beni ikna etti... Diktatörlüğin babasını nasıl öldürdüğünü anlatıyordu” diyor.
*** Ancak Roka’yı etkileyen yalnızca bu değildi... “Bize babasını en son ne zaman gördüğünü anlattı. Babasını hapishanede ziyaret etmeden önce teyzesi ona, orada ağlamamasını tembihlemişti, böylece babası onu gözyaşları içinde hatırlamayacaktı... Gözyaşlarını bastırmış ve o günden bu yana hiç ağlamamıştı Pepika...”
*** Roka, Pepika’nın öyküsünün pek çok insanda yankı uyandıracağını kavramıştı... “Bu yalnızca Pepika ile ilgili değildi, onca çok diğer aile de sevdiklerinin toplu mezarlardan çıkarılarak onurlu biçimde gömülmesini bekliyor... Veda etmek ve o yaraları iyileştirerek sayfayı çevirmekle ilgilidir bu. Herşeye çamur bulaştıran politikayı çıkarırsanız, her birimiz bunu yapmak ister çünkü bu son derece insancıl birşeydir” diyor.
*** Kitabın bir diğer önemli karakteri ise Leonçio Badia adlı genç bir mezarcı – hayatını riske atıyor ve öldürülmüş olanları Paterna’da gömerken kimliklerini kaydediyor, ayrıca saçlarından ve giysilerinden birer tutam alarak yaslı ailelerine vermeye çalışıyor. Badia’nın cesareti ve iyiliği, yardım ettiği aileler tarafından hiç unutulmadı – fakat Badia’nın eylemleri ancak on sene önce tam olarak ortaya çıktı. Arkeologlar, toplu mezarları kazarken, insan kalıntılarının yanında küçük cam şişeler de bulmuşlardı, bunlar da naaşlarla birlikte gömülmüştü. Şişelere kağıtlar kıvrılıp konmuştu, kurbanın adı ve ölüm tarihi yazıyordu üstünde. Badia, gelecekte kimliklendirilebilsinler diye bunu yapmıştı...
*** Çizgi romanda Badia’nın küçük şişeleri, Pepa’nın ölümü ve kızının hala akmayan gözyaşlarını beklerken siyahtan beyaza dönen saçları var ve tüm bunlar okurları düzgün bir cenaze törenine dair düşünmeye davet ediyor.
*** Terrasa, bugünün gazetelerinin yarın sandviç sarmakta kullanılacağını biliyor ancak “Unutmanın uçurumu” başlıklı çizgi roman formatı, içeriği ve sadeliğinin belki siyasi gürültüyü aşabileceğini düşünüyor. O ve Roka aynı zamanda insanlara geçmişte neler olduğunu hatırlatmayı umuyor – binlerce İspanyol hala toplu mezarlarda gömülüdür ve ailelerinin onları bulmasını ve yeniden aileleri tarafından defnedilmeyi bekliyorlar.
*** Ancak tarih onlara çok fazla şey beklememeleri konusunu öğretmiş. Terrasa, “Örneğin Paterna’da Jose Celda’yı ve 2 bin başka insanı öldürmüşler fakat başka herhangi bir sivil Avrupa ülkesinde görebileceğiniz gibi onların anısına tek bir plaket veya anıt yok” diyor. Çizgi roman, bir toplu katliam sahnesiyle ve şu soruyla sona eriyor: “Bir toplum hakkında ölülerini nasıl gömdüğüne bakarak çok şey öğrenebilirsiniz. Peki ya bizim için bu konuda neler söyleyebilirler?”
https://www.theguardian.com/world/2024/jan/08/spanish-graphic-novel-explores-early-franco-ero-mass-burials-abyss-of-forgetting?fbclid=IwAR3V8VnjCgOk27DZR5zFe31LU7oi0gQE6PsFkdmYB_AIUG3H0PTAdk7E7Wg
(GUARDIAN’da 8 Ocak 2024’te Sam Jones imzasıyla yayımlanan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).