Bir yanda Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmeler ve çözüme doğru bir ivme, öte yanda ise Kıbrıslı Türklerin Türkiye, Kıbrıslı Rumların da Yunanistan, İsrail, Mısır ile girdikleri ilişkiler.
Sanki bu adada hiçbir zaman çözüm olmayacakmış gibi her toplum kendi yolunu yürüyor. 1964’den bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti devletini kendilerinin devleti olarak gören Rumlar BM ve AB üyeliğini aldıktan sonra şimdi de bölgede önemli bir enerji aktörü olmaya soyundu.
Hem kendi ilan ettikleri MEB’de bulunan enerji kaynaklarından yararlanma, hem de bölgede İsrail ve Mısır’ın MEB’lerinde bulunan kaynaklardan üretilecek gazın Avrupa pazarına iletilmesi için deniz altından Yunanistan’a boru hattı döşenmesi projelerini hayata geçirme girişimlerine başladı.
Dün Lefkoşa’nın güneyinde Kıbrıs-İsrail-Yunanistan arasında gerçekleşen 3’lü zirve tam da bu amaca yönelikti. Hatta zirvede sadece doğal gaz için boru hattı değil, elektrik enterkonnekte sistemi için deniz altına kablo döşenmesi gündeme geldi. Zirvede ayrıca su kaynaklarının yönetimiyle ilgili anlaşma üç ülkenin Tarım bakanı tarafından imzalandı.
Anastasiadis, Netanyahu ve Tsipras dün önemli bir anlaşmaya imza attı. 3 liderin de tarihi olarak nitelediği “Lefkoşa Bildirisi’nin enerji, turizm, çevre, suyun yönetimi, terörle mücadele ve mültecilik konularındaki işbirliklerinin temel taşını oluşturacağını” ve uzlaşıya vardıkları konuları izlemek üzere bir de üçlü eşgüdüm komitesi kurulacağı açıklandı.
Benim burada üzerinde durmak istediğim konu ise deniz altından döşenecek kablo ile İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’ın elektrik sistemlerinin birleştirilmesi, Yunanistan’ın da Avrupa enterkonnekte sistemine bağlı olduğu düşünüldüğünde dolayısıyla hem İsrail’in, hem de Kıbrıs’ın Avrupa enterkonnekte sistemine dahil olması konusudur.
Proje ilk olarak Ocak 2012'de açıklanmış, Yunanistan'ın bir bölümü, İsrail ve Kıbrıs'ın elektrik izolasyonunu sona erdirecek her iki yöne 2,000 megavat gücünde enerji iletim kapasitesi olduğu belirtilmişti.
Toplam 1518 km uzunluğunda olacak kablo ilk etapta 2017’de döşenmeye başlayacak ve 2019’da tamamlanacak 320 km’lik İsrail-Kıbrıs arasını kapsayacak. İkinci adım olarak Atina ile Girit arasındaki kablo döşenecek ve bu da 2020’de tamamlanacak. Üçüncü ve son aşamada ise Girit-Kıbrıs arasındaki kablo 2022 yılına kadar tamamlanacak. Böylece Avrupa ile Asya kıtası coğrafi köprü Türkiye olmadan elektrikte birleşmiş olacak.
Bu projenin birinci ve ikinci adımının maliyetinin 1,5 milyar avro olması ve tamamen EuroAsia Interconnector tarafından karşılanması bekleniyor.
Yani en uzun ve en zorlu güzergah olan Girit-Kıbrıs arasındaki kablo ve döşeme maliyeti bu hesaplarda yoktur. Buna rağmen projenin 2022’de tamamlanması öngörüldüğüne göre maliyet analizi yapılmıştır ve kaynak sorunu da bu arada çözülecektir diye düşünebiliriz.
Halbuki Kıbrıs sorununun çözümü ve çözümle birlikte ortaya çıkacak yeni durumla beraber hem elektrik, hem doğal gaz, hem de su konusu çok daha az maliyet ve çok daha az külfetle Türkiye üzerinden sağlanabilir diye düşünüyorum.
Sanırım burada Kıbrıslı Rumlar Türkiye’ye güvenmedikleri için ve son dönemlerde bölgede Türkiye’ye güvenen herhangi bir ülke kalmaması dolayısıyla kısa yol yerine uzun yolu tercih ediyorlar.
Kıbrıslı liderler bugün yeniden görüşecekler. Eide’nin de katılacağı toplantıda görüşme sürecinin bundan sonrası ele alınacak.
Eide dün Akıncı ile yaptığı görüşmeden sonra basına yaptığı açıklamada iki lidere de sitemlerini iğneleyici biçimde iletti.
Espen Barth Eide, yarınki görüşmeden ne beklediği konusundaki soruya da “Güvenlik Konseyi ve Davos’ta olanların bir araya getirilmesi şeklinde olacak ve ben de, liderlerden, benim ve ekibimin gelecek aylar için kendilerine nasıl bir destek organize edebileceğimiz konusunda önerilerini bekliyor olacağım…” şeklinde cevap verdi. Eide açıkça liderlere “siz yerinizde sayıyorsunuz ama benim ve ekibimin yapacak işi kalmadı size nasıl bir destek organize edelim?” diye sitemlerini iletti.
Kıbrıs sorununda güzel gelişmeler var ama herkesin gördüğü üzere son birkaç aydır işler “yerinde say marş” biçiminde devam ediyor. Bu da başka arayışları gündeme getiriyor. Yoksa her şeye rağmen uluslararası ilgi ve destek bu düzeydeyken konsantre olunup bir an önce bitirilse herkes rahat bir nefes alacak.