KIBRIS KÖKENLİ NÜFUS 140 BİN

KKTC’de on yıllardan beri devam eden, özellikle 2000’li yıllarda yoğunlaşan nüfus tartışmaları ve bununla birlikte yaşanan “kimlik” sorunu, geçtiğimiz ay yapılan nüfus sayımına ve nüfusun 295 bin kişi olduğuna dair açıklamaya rağ

 

 

 

KKTC’de on yıllardan beri devam eden, özellikle 2000’li yıllarda yoğunlaşan nüfus tartışmaları ve bununla birlikte yaşanan “kimlik” sorunu, geçtiğimiz ay yapılan nüfus sayımına  ve nüfusun  295 bin kişi olduğuna dair açıklamaya rağmen durulmadı; “şüphe” halleri devam etti. Konuyla ilgili uzmanlar ise, açıklanan nüfusun bir miktar sapmayla beklentilere uygun olduğu görüşünde birleşiyor. Ve bu rakamın “kalabalık” olduğuna dikkat çekerek,  nüfus politikalarının üretilmesi noktasında birleşiyor...

ASKERLER VE ASKER AİLELERİ HARİÇ… SÜRPRİZ YOK

Özellikle nüfus ve kimlik konusundaki çalışmalarıyla bilinen, Norveç kökenli Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (PRIO)’da araştırmacı olarak çalışan Mete Hatay da, 295 bin rakamının, sayılmayanlar ve kaçaklardan oluşan 5-15 bin eklemeyle beklentilere uygun olduğu görüşünü savunanlardan.

KKTC’de 4 Aralık’ta yapılan sayımın ülkedeki askerler ve kışlalarda yaşayan bazı asker aileleri hariç herkesi kapsadığına dikkat çeken Hatay, “Biz ve bizim gibi bir çok araştırmacı rakamları yakından izler. Seçmen belli, vatandaş sayısı belli… Öğrenci ve turist sayısını biliyoruz… Kayıtlı işçi sayısı belli (25 bin). Aslında sayıma bile gerek yok” diye konuştu. Tek bilinmeyenin “kaçak” diye nitelenen ülkede kalış süresini aşanlar olduğuna  vurgu yapan Hatay, “Zaten esas tartışma da bu kesimde odaklanıyor” deyince de, “Aslında bu durumdakilerin rakamını, yani ülkeye girip yasaya göre süresinde çıkış yapmayanları bulmak da zor değil. Muhaceret bu rakamları açıklayabilir” diyerek “sürpriz” bir durum olmadığına işaret etti.

KIBRIS KÖKENLİ NÜFUS 140 BİN

Sayım sonucunun henüz  de-facto olarak açıklandığını,  de-jure rakamların ve detayların  açıklanmasının birkaç ayı bulabileceğini belirten Mete Hatay, yılardan beri yaptıkları çalışmalardan, araştırmalardan, seçmen sayısı ve vatandaşların doğum yeri  esasına göre yaptıkları analizlerden yararlanarak nüfusla  ilgili detaylandırma yaptı.

1960’lı, 70’li yıllardan başlayarak Kıbrıs Tük nüfusuna ve kimlik arayışına ilişkin analizler yapan Hatay’a göre, doğum yeri esasına göre orijinal Kıbrıslı Türk nüfus 130-140 bin. Bu sayının 12 bini, anne-babadan biri Türkiye kökenli olanlar...  Mete Hatay’a göre KKTC vatandaşlarının  yüzde 25-30’u  Türkiye kökenli.

1974’te 118 bin olan Kıbrıslı Türk nüfusun, göçlere rağmen bugün ancak 20 bin civarında arttığına, yani nüfusta sürekli artış olmasına karşın Kıbrıslı Türk nüfusunda ciddi bir artış olmadığına işaret eden Mete Hatay, nüfusla ilgili stratejiler belirlenirken bunun ciddiye alınması gereken önemli bir veri olduğuna işaret etti.

GEMİ DOLDU

Nüfus sayımıyla ilgili rakamların kuşkuyla karşılandığının anımsatılması üzerine ise Hatay, “Abartmaya gerek yok. Sayılmayanlar ve kaçaklar eklendiğinde 5-15 bin eklemeyle nüfus açıklanan rakama yakın. Ama bu rakam zaten az değil.   Bu topraklarda 300 binden fazla bir nüfus nasıl az olur..! Gemi doldu...” ifadelerini kullandı.

Sağlıklı nüfus politikalarının kaçınılmaz olduğuna vurgu yaparken, “Abartıyla, hormonlu hakikatlarla sağlıklı analiz yapamazsınız.  ‘300 bin değil; 600-800 bin, hatta 1 milyon nüfus var’ derseniz nasıl politika üreteceksiniz..! Bu tepki ve kaos hali, sorunları çözümden uzaklaştırır” ifadelerini kullandı.

GÖÇ ALAN ÜLKE VERİLERİ... STANDART YOK

Mete Hatay, açıklanan verilerin dünyayla kıyaslaması, orijinal nüfusla yabancı kıyaslamasının dünya standartlarına göre yapılması istenince de, “Bu konuda dünya standardı yok. Ülkelerin siyasetine, ekonomi ve coğrafyasına göre nüfus politikaları var. Ülkeye göre değişir” dedi.

Bu noktada  Hatay, Amerika’nın tamamen göçmenlerden oluşmasını, Lüksemburg’da de-jure nüfusun yüzde 40’ının yabancılardan meydana gelmesini ve ülke sınırından günde 70 bin işçinin günübirlik geçiş yapmasını, Körfez ülkelerindeki yabancı işçi oranının yüzde 70’lere varmasını da örnek gösterdi.

TÜRKİYE İLE DUYGUSAL İLİŞKİLER

Kıbrıs Türk tarafının/KKTC’nin nüfus konusunun ise 1974’ten itibaren siyasete, coğrafik ve ekonomik koşullara göre şekillendiğini; Türkiye ile özel ilişkilerin ve tanınmamış ülke konumunun da bu politikaların şekillenmesinde belirleyici olduğunu anlattı Mete Hatay.

Tanınmamış ülke konumunun;  bu yapının da etkisiyle Türkiye ile özel ve duygusal ilişki şeklinin, dünyaya açılan tek kapı olma konumunun, her türlü müdahaleye açık yapının  her konuda olduğu gibi nüfus yapısında da etkili olduğuna vurgu yapan Hatay, dönem dönem değişerek ancak 1960’lı yıllardan itibaren bu ilişki şeklinin artan/azalan etkiyle sürdüğüne işaret etti…

“Bu ilişki diğer ülkelerden farklı olarak, duygusal siyasetlerle belirlendi. Hiçbir dönem karşılıklı sağlıklı ilişki kurulamadı.  Duruma göre değişen siyasetler…  Bazan ideolojik, bazan ekonomik... Duruma göre ‘gelen Türk, giden Türk’ oldu;  milliyetçilik adına teşvik edildi.  Bu şekilde ayrı devleti (KKTC) büyütme politikaları izlendi... Bazan da işçiye ihtiyacımız oldu. Ekonomik şartların değişmesi ve işçi ihtiyacının artmasıyla bu kez bu şartlardan dolayı nüfus akışı oldu…”

1990’LARDAN İTİBAREN İŞÇİ AKIŞI…

Son yıllarda nüfus artışının ağırlıkla değişen ekonomik koşullara bağlı olduğunu anlatan Hatay, “1990’lardan sonra yoğun işgücü gelmeye başladı.  Tüketim ilişkilerinin değişmesiyle ve değişen üretim ilişkileriyle daha çok işçi talep etmeye başladık. İnşaat sektörü patladı, işçi ihtiyacı doğdu; turizm ve eğitim sektörlerinde gelişme oldu; Dereboyu’nda birkaç restoran varken 20-30’a çıktı” diyerek örnekleme yaptı.

İşçiler gelirken ailelerin de gelip yerleşmeye başladığını, bu durumun okullardan hastanelere kadar her şeye yansıdığını, bu kesimin yerleştiği ayrı bölgeler oluştuğunu belirten Hatay, bu gelişmeler yaşanırken kontrolde, planlamada yaşanan zaafiyetlerin bir dizi sorunu beraberinde getirdiğine işaret etti.

KİMLİK BUNALIMI... HİÇ BU KADAR KIBRISLI OLMAMIŞTIK…

Nüfus artışıyla birlikte Kıbrıslı Türkler arasında yaşanan “kimlik” kaygısının nedenlerini özetlerken, “Nüfus artışıyla birlikte yaşam şekli ve yaşanan mekanlar değiştikçe, etraftaki tanıdıklar yerine daha çok yabancı gördükçe infial oluştu” diyen Hatay, bu ruh halinin yerelliği ve yerel kimliği beslediğine dikkat çekti.

“Tepki yeni kültür politikaları oluşturmaya başladı. Yeni kimlikler, milliyetçiliği çağrıştıran politikalar bile geliştirebiliyor. Bu da kendi ekonomisini yaratıyor” diyen Hatay, bu durumun gazetelerden televizyon programlarına, restoran isimlerinden reklamlara kadar her şeye yansıdığını belirtti.

“Pilavuna-gullurigya satışlarında patlama oldu… Manilere ilgi arttı… ‘Gonnara’, ‘Galbur’ gibi restoran isimleri çoğaldı... Televizyonlarda yerelliği ön plana çıkaran köy programlarına talep arttı... Folklor ekibi sayısı 70’i aştı...  ‘Harnup’tan ‘Lale’ye her alanda festivaller tavan yaptı...

Reklamlarda Kıbrıslı figürler kullanılır oldu” diyerek bir dizi örnek veren Mete Hatay, “Hiç bu kadar Kıbrıslı olmamıştık” ifadesini kullandı.

TÜRKİYE’DEN SESLER YENİ KİMLİĞİ BESLEDİ

Türkiye’den bakışın, söylemlerin bu yeni kimliği beslediğine  dikkat çekerken de, şu vurguları yaptı Mete Hatay…

“Kıbrıs Türkü’nün yukarda bahsettiğimiz kendi coğrafik, ekonomik ve siyasi koşulları nedeniyle yaşanan nüfus sorununa ek olarak, Türkiye’nin Kıbrıs Türkü’ne bakışı da yeni kimlik oluşumunu besledi. Hep etki-tepki... Türkiye’den birileri ‘sizi biz kurtardık’ dedikçe, burada tepki oluştu.  Dr. Küçük bile isyan etti bu söyleme... Dönem dönem farklı şekillerde dillendirilen ‘beslemeler’ söylemi de öyle... Kıbrıslı Türkleri ‘tam Türk’ olarak görmeme durumları... 70 sene Türk olmak için tahayyül geliştiren Kıbrıslı Türkler,  1974 sonrası özlem duyulan Türkiye ile karşılaşınca hayal ettiği gibi olmadı.  Ve gelinen noktada ‘yokoluyoruz’ haliyle yeni bir kimlik tahayyülü gelişti.”

BAZAN TÜRK, BAZAN KIBRISLI...

Annan Planı’yla ilgili referandum sürecinin, özellikle Kıbrıslı Rumların plana hayır demelerinin  “Kıbrıslı Türk” kimliğini beslediğini de anlatan Mete Hatay, “Kıbrıslı Rumlara karşı Türk, Türkiyelilere karşı Kıbrıslı… Duruma göre tanım veya ağırlık değiştiren bir kimlik… İki arada bir derede kalma durumu” ifadelerini kullandı.

Kıbrıs Türkü’nün bu “eşikte durma” halinin, ayrı devlet olma ile Rumlarla ortaklık devleti kurma arasında gidip gelen siyasi belirsizlikle bağlantısına da vurgu yapan Hatay, “’Bir evetle dünyaya bağlanacağız’ dedik; olmadı, bağlanamadık... Ayrı devlet kurduk, ‘yaşatacağız, tanıtacağız’ dedik; o da olmadı, tanınmadık, tanıtamadık...  Ortada, hep geçiş halinde kaldık” diye konuştu.

GÜVENLİ LİMAN ARAYAN GEMİ… İKİ KAPIDA DA BAĞIMLILIK

Kıbrıs Türkü’nün bu halini “okyanusta  çalkalanan ve park edecek güvenli liman arayan gemiye” benzeten Mete Hatay,  “Bu noktada yol gösterici aranır. Sağlıklı, güvenli liman gösterenlere ihtiyaç duyulur...  Zaten siyaset, siyasi partiler de güvenli liman gösteremediği için zorlanıyor” dedi.

“Çözümsüzlük” olarak da adlandırılan  Kıbrıs Türkü’nün “sıkışma” halini yorumlarken Hatay, “İki çıkış kapısı var ama tek başına kapı açma pozisyonu yok. Kapıların gardiyanları belli… Birini Türkiye, birini Güney Kıbrıs kontrol ediyor. Bu sıkışma halidir. İki tarafla da bağımlılık olduğuna göre, iki tarafla da sağlıklı ilişkiler gerekir” diye konuştu

ŞEFFAFLIK VE SAĞLIKLI ANALİZ... HORMONLU HAKİKATLERLE SAĞLIKLI ANALİZ OLMAZ

“Bu durumda çıkış veya güvenli liman yok gibi. Bu geçiş dönemini, bu çıkmazı yaşamaya mahkum muyuz” deyince de, şeffaflığa ve sağlıklı analizlere vurgu yaptı Mete Hatay...

“Bugünkü güvensizliğin ve kaos ortamının oluşumunda bağımlı ilişkiler ve tanınmamış yapı yanında, sağlıksız politikaların, hatta politikasızlığın da büyük payı var. Düşünün; 2006’ya kadar nüfus bile açıklanmıyordu..! Koşullara, döneme göre değişen politikalar izlendi... Başta siyasetçiler kanaat önderlerinin söylemleri güvensizliği besledi. Örneğin Nüfus sayımından önce nüfusun 600 bin, 800 bin, hatta bir milyon olduğunu söyleyen kanaat önderleri oldu..!”

Sağlıklı gelişme için sağlıklı politikaların gereğini vurgularken, özetle şunları söyledi:

“Kaos içinde bazı hakikatler hormonlu hakikatlere dönüşüyor. Örneğin Kıbrıslı Türklerin azınlıkta kaldığı bir hakikat. Bundan dolayı tepkiler var. Ama bu hakikatı 800 bin, 1 milyon diye abartmaya gerek yok. Bu sefer gerçek problemlerden uzaklaşır, sağlıklı analizler yapamaz ve sağlıklı çözümler üretemezsiniz...  Çalışma hayatının sorunlarını sağlıklı bir şekilde irdelemek yerine, toptan reddediş haline gidersiniz. Olmak ya da olmamak durumu... Bu tepkisel ortamda, bu ruh haliyle hem sağlıklı analizler olmaz, hem de Türkiye ile sağlıklı ilişkiler kurulamaz…”

SORUMLULUKTAN KAÇIŞ…

Nüfus veya kimlik sorunuyla ilgili  tepkisel yaklaşımların, sorumluluktan kaçmayı da beraberinde getirdiğine işaret eden Mete Hatay, “Ben sorumlusu değilim, bana ne” yaklaşımının çözümleri de zorlaştırdığını anlattı.

Sadece tepki gösterip siyasi proje ortaya koymamanın sorumsuzluğu beslediğini vurgulayan Hatay, Türkiye ile duygusallıktan arınmış sağlıklı ilişkiler, ihtiyaca dayalı nüfus politikaları, ülkenin kendi sektörlerini bu politikaya uygun düzenlemesi, özel sektörün çalışma anlayışının geliştirilmesi gibi bir dizi planlamanın koordineli bir şekilde yaşama geçirilebileceğini  anlattı.

TÜRKİYE KÖKENLİLER… EŞİKTEKİ TOPLUMUN EŞİKTEKİ KESİMİ

KKTC vatandaşlarının yüzde 25-30’unu oluşturan Türkiye kökenlilerle ilgili soruları da yanıtlayan Mete Hatay, “entegre” olmak ile “ötekileşme” arasında gidip gelen bu kesimi “eşikteki toplumun eşikteki bir başka kesimi” olarak niteledi; kimlik sorununu dönem dönem çifte etkiyle yaşadıklarına dikkat çekti.

“Türkiye’den bakılınca Kıbrıslı, Kıbrıs’tan bakılınca Türkiyeli” bu kitlenin homojen bir yapıya sahip olmadığını, bu nedenle dönem dönem girişimler/partileşme  olmasına karşın Meclis’te nüfusa oranla temsil edilmediklerine işaret eden Hatay, özetle şu tespitlerde bulundu:
“30 yıl önce ülkeye gelenle, yeni gelenin durumu, bakışı farklı… Kayıt dışı işçiden en fazla mağdur olanlar onlar… Hem tam entegre olamıyorlar, hem geldikleri gibi değiller… Bir yandan entegre olmaya çalışıyorlar, diğer yandan sorun yaşayınca TC Büyükelçiliği’ne gidip destek arıyorlar… Entegre olduklar9ını zannederken, Güney Kıbrıs’a geçemeyince, başka bir sınırın oluştuğunu görüyorlar. AB vatandaşlığı ile birlikte ‘ayrıcalıklı’ Kıbrıslı Türklerden farklı olduklarını aniden yeniden fark ediyorlar…Yani eşikteki toplumun eşikteki bir başka kesimi. Hatta bazan sorunu çift boyutlu yaşıyorlar…”

Bu kesimin kendi kültürünü de yaşayarak ama Kıbrıs Türkü’nün etik ve moral değerlerine saygılı davranarak entegre olmaktan başka seçeneği olmadığını söyleyen Mete Hatay, Karadeniz Kültür Derneği’nin son yıllarda “hamsi ve hellim birarada” sloganıyla düzenlediği etkinlikleri buna örnek gösterdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri