Maria Siakalli
mariasiak80@gmail.com
Kıbrıs'taki insanların büyük çoğunluğu, adanın çalkantılı yakın tarihinde meydana gelen olağanüstü olayları yaşamış ya da bu olaylara dair anıların varisi olmuştur. Adanın 1974'te bölünmesinin ardından, her iki taraf da kendi anlatılarına hizmet edecek şekilde geçmişin kendi toplumsal temsilini yaratmaya çalışmıştır. Adanın iki büyük etnik grubu geçmişi farklı şekillerde hatırlamakta ve unutmaktadır ve belleği siyasi iddialarını meşrulaştırmanın bir aracı haline getirerek belleğin geçmişten çok gelecekle ilgilendiğini kanıtlamaktadır, çünkü her bir versiyon her bir topluluğun arzuladığı siyasi geleceği meşrulaştırmaktadır (Papadakis/ Peristianis/ Welz 2006: 12).
Bellek ve bireylerin veya grupların geçmişlerini hatırlama süreçleri ve bu hatıralara dayanarak kimliklerini nasıl inşa ettikleri uzun zamandır edebiyatın temel konularından biri olmuştur. Çeşitli edebî eserler geçmişin şimdideki belleksel varlığını, geçmişin bugünle ilişkisini ve belleğin çoklu işlevleri aracılığıyla kimliğin inşasını ele alır (Neumann 2008: 333). Bazı durumlarda edebiyat, hegemonik bellek kültürüne meydan okur ve hatırlama ile unutma arasındaki belirlenmiş sınırı sorgulayarak bir karşı-bellek için alan açar ve belleğin o ana kadar kasıtlı olarak susturulmuş yönlerine ses verir. Bu da hem geçmişin paylaşılan yorumlarının hem de paylaşılan kolektif geçmişin uyumsuz anılarının yer aldığı bağlamda kolektif anıların bir arada var olmasıyla sonuçlanır. (Neumann 2008: 339)
Bu bağlamda ve her bir toplulukta yaratılan iki farklı kolektif hafızanın ve oluşturulan resmî anlatının aksine, birleşik bir Kıbrıs'a ve Kıbrıslılık kavramına meyilli olan Kıbrıslı şairler şiirleri aracılığıyla ortak bir geçmiş sunmaya ve olayları her iki toplumu da içerecek, temsil edecek ve ifade edecek şekilde anlatmaya çalışırlar. Bu yazı, 1974 olaylarından önce doğan nesillere mensup Kıbrıslı Rum şairlerin şiirlerinde betimlendiği şekliyle, birleşik bir Kıbrıs'taki ortak geçmişin tasvirini ele almaktadır.
Kıbrıslı Rum şair Kostas Kleanthous (1925-2010), “Kardeşim Osman” başlıklı şiirinde, geçmişte, adanın bölünmesinden önce, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin olumsuz koşullar altında, ancak dayanışma ve kardeşlik içinde nasıl birlikte çalıştıklarını, birbirlerine sevgi ve birbirlerinin inançlarına karşılıklı saygı duyduklarını ve daha iyi bir gelecek umuduyla sevinçleri ve üzüntüleri nasıl paylaştıklarını anlatır.
Kıbrıslı Rum şair Petros Sofas (1933- 2018), “Küçük Tanrı” başlıklı şiirinde, iki toplumun geçmişte bir arada yaşamasının pek bilinmeyen ya da yeterince vurgulanmayan bir yönünü, ortak dini uygulamaları ortaya koymaktadır. Farklı dillere, dinlere ve kültürlere sahip etnik grupların uzun süreli bir arada yaşamasında olduğu gibi, Kıbrıs örneğinde de Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin dört yüz yıllık bir arada yaşaması kültürel unsurların etkileşimi ve alışverişi ile sonuçlanmıştır. Bu şiirde, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk annelerin Kıbrıs'ın küçük tanrısına sundukları balmumu figürlerine atıfta bulunulmaktadır. Balmumu adaklar bir Hristiyan Ortodoks adak uygulamasıdır. Bu geleneğe göre insan vücudunun veya insan vücudunun bir parçasının balmumu figürleri çeşitli azizlere sunulur, mabetlere veya kiliselere asılır, acı çekenin tekrar iyileşmesi istenir. Balmumu bebekler söz konusu olduğunda da çocuk sahibi olmak ve doğurmak için yardım veya bir çocuk için sağlık istenir. Şair, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk annelerin toplumlar arası düşmanlıklar ve savaş sırasında hayatını kaybeden genç erkeklerin mezarlarından geçen Kıbrıs tanrısına balmumu figürler sunma imgesini, Hristiyan ve Müslüman kadınların ortak ibadet pratiğini sunmak ve aynı zamanda her iki toplumun da kayıpları olduğuna ve büyük acılar yaşadığına işaret etmek için kullanır.
Kıbrıslı Rum şair Yiorgos Petousis (d. 1943), eski bir Kıbrıslı Türk arkadaşı olan Hasan'a yazdığı “Kuzeye Mektup” başlıklı şiirinde, eskiden birlikte çalıştıklarını ve dayanışma içinde yaşadıklarını, kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaç duydukları zamanlarda birbirlerine dayanarak yardım ettiklerini anlatmaktadır. Ayrıca, şair arkadaşının köylerinin meydanına birlikte diktikleri çınar ağacının hâlâ orada olduğunu ve insanlara geçmişte Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların o köyde barış içinde bir arada yaşadıklarını hatırlattığını bilmesini istediğini ifade etmektedir.
Kıbrıslı Rum şair Yorgos Moleskis (d. 1946) bir şiirinde belleği, nefret, düşmanlık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlük ateşinin adayı ve insanlarını yakıp kül etmesinin ardından topraktan yükselen dumana benzetir. Moleskis, kötülüğün, yani iki toplum arasındaki düşmanlığı yaratan ve adanın bölünmesine yol açan etkenlerin ve aktörlerin uzun yıllar boyunca insanların gündelik hayatlarında zemin kazandığına işaret eder. “Kadim Taşlar” başlıklı şiirinde ise, memleketinin bir parçası olan taşları bellek taşıyıcısı olarak nitelendirir. Şair ve Kıbrıslı Türk kardeşleri, Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri çocukluklarından beri tanıyan ve iki toplumun aynı topraklarda ortak bir geçmişe sahip olduğunu gösteren ortak memleketin taşları üzerine otururlar. Kendilerini ayrı hayatlar sürmeye zorlayan uzun bölünmüşlük döneminde yaşanan her şeyi ve her birinin kişisel olarak yaşadığını hatırlamak için çaba sarf ederler. “Aradaki boşluğu doldurmaya ve yeniden bir araya gelmeye çalışırlar” ancak geçmişte yaşanan düşmanlık ve ayrılığın karanlığı, belleğin doğal akışını ve etkileşimlerinin seyrini kesintiye uğratır. O zaman sanki bir arada hiç yaşamamışlar gibi “birbirlerini tanımamaya başlarlar” ve sanki daha önce birbirleriyle hiç iletişim kurmamışlar gibi “başka diller konuşurlar”, böylece bugünkü bölünme geçmişteki bir arada yaşamadan üstün gelir. “Ama bu taşlar”, iki toplumun insanları birbirlerini tanımadıklarında ve aralarına yabancılık hissi girdiğinde bile onları tanımaya devam eder. Ortak memleketin mekânı onlara gerçekte kim olduklarını, ortak geçmişlerini ve birlikte varoluşlarını hatırlatır. Moleskis, Kyriakos Haralambidis'in, 1974 savaşı sırasında terk etmek zorunda kaldıkları Mağusa'nın Kıbrıslı Rumlar için tarihsel, ulusal ve kültürel önemini övmekte olan “Famagusta Regina” başlıklı şiir derlemesine cevap olarak yazdığı “Kyriakos Haralambidis'e Mektup” başlıklı şiirinde, Haralambides'in yaklaşımının aksine, kenti bir işçinin deneyimleri üzerinden anlatarak tarihe ve geçmişe sınıfsal bir yaklaşım getirir. Şair sadece Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin birlikte çalıştıkları olumsuz koşullardan değil, aynı zamanda hem işçilerin hem de şehrin sırtından iki toplumdan da zengin olan müteahhitler, komisyoncular ve toprak ağaları tarafından nasıl sömürüldüklerinden de söz etmektedir.
Kıbrıslı Rum şair Niki Marangou (1948-2013), “Kırk Şehit Kırklar Tekkesi” başlıklı şiirinde, Kıbrıslı Müslümanlar ve Hıristiyanlar için kutsal olan ve önemli bir senkretik alan teşkil eden Kırklar veya Άγιοι Σαράντα türbesinden bahsetmektedir. Site, Kıbrıslı Rumların 1974 savaşı sırasında terk etmek zorunda kaldıkları birçok köyden biri olan Tymbou adlı bir köyde yer almaktadır. Şiirde de belirtildiği gibi, orada geçmişte 9 Mart'ta Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir araya gelir ve birlikte kutlama yaparlardı.
Kıbrıslı Rum şair Erato Kozakou Markouli (d. 1949), “Kardeşim Celal” başlıklı şiirinde, kardeşi olarak gördüğü Celal adında bir Kıbrıslı Türk'e seslenerek, toprağı birlikte sürdükleri günleri, yoksulluk ve açlık günlerini, hayatta kalmak için birlikte mücadele ettikleri zamanları, dayanışma ve güven günlerini, henüz evlerini ve kalplerini mühürleme ihtiyacı hissetmedikleri zamanları hatırlayıp hatırlamadığını sorar.
Şiirlerin birçoğunda geçmişte iki toplumun karşılıklı sevgi, güven ve saygıyla, dayanışma ve kardeşlik içinde birlikte çalıştıkları, yaşadıkları zamanlar ve barış içinde bir arada varoluşları vurgulanmaktadır. Şiirlerde yoksulluk ve yoksunluk günlerinde birlikte mücadele ettikleri günlerden bahsedilmekte, ayrıca Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçilerin geçmişte birçok kez gerçekleştirdikleri ortak emek mücadelelerine atıfta bulunulmaktadır. Bu şiirlerde, belki de ideal bir geçmişin ideal bir geleceğe yol açması ihtiyacından dolayı, iki toplum arasındaki düşmanlıklara herhangi bir atıfta bulunmaktan kaçınıldığını belirtmek gerekir. Öte yandan, bazı şiirlerde de milliyetçilik, nefret ve çatışmanın aynı zamanda dayanışma, ortak sınıf mücadeleleri ve barış içinde bir arada var olduğu daha gerçekçi bir geçmişi bir bütün olarak sunulması tercih edilmektedir. Aynı zamanda, iki toplumun geçmişteki ortak birlikteliğinin pek de bilinmeyen bir yönüne ışık tutmaktadır: ortak dinî ve manevi gelenekler ve uygulamalar yönü, farklı din ve kültürlere sahip iki toplum söz konusu olduğunda bile, uzun süreli birlikteliklerinin etkileşim ve kültürel unsurların değiş tokuşuyla sonuçlandığı gerçeğini vurgulamaktadır ki bu da gelecekte bir arada yaşamayı kolaylaştıran ve mümkün kılan bir olgudur.