Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu üzerinden sürdürülen tartışmaları Kıbrıs dışından izleyenlerin kafası oldukça karışmış olmalıdır.
Nasıl karışmasın ki!
Konunun anlaşılması için yanıtlanması gereken bir dizi soru olmasına rağmen, bunlara yanıt vermesi gerekenler ya susuyor ya da lafı ağızda eveleyip-geveliyor.
İlgili pasaport iptali/yenilememe kararı, daha gerekçeleriyle birlikte ilgili KıbrıslıTürk siyasetçi ve yöneticilere tebliğ edilmeden önce basında yer almıştır.
Aslında olması gereken bunun tam tersiydi.
Yani bu kararı basına erkenden servis edenler etik davranmamıştır.
Bu hareketi, ‘ama isimleri açıklamadık’ diye savunmaya kalkışmanın pek bir anlamı yoktur.
Bahsedilen kişilerin sayısı iki elin parmakları kadardır ve kimler olduğu herkes tarafından anlaşılmıştır.
Zaten kendileri de, bu karara konu olan kişiler oldukları kamuoyunda deşifre olduğu için tepki göstermişlerdir.
Elbette, iki toplum temsilcileri arasındaki uzlaşmaları ve BM Güvenlik Konseyi tarafından kayıt altına alınmış çözüm parametrelerini reddeden ve iki ayrı devlet tezinde ısrar ederek toplumlararası görüşmeleri sabote edenler hata yapmaktadır.
Ama bu hata, etik dışı davranışı haklı çıkarmaz.
Bazı KıbrıslıTürk üst düzey siyasetçi ve yöneticilere ait Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportlarının ilgili otoriteler tarafından iptal edilmesi/yenilenmemesi kararının gerekçeleri nelerdir?
Basına yansıyan pasaport iptali/yenilememe kararıyla ilgili gerekçeler ne kadar gerçekçidir?
Sayın Tatar, 15 Temmuz 1974 darbesine katılarak destek veren KıbrıslıRumların pasaportlarının iptal edilip edilmediğini haklı olarak sorguluyor.
Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla yasal Kıbrıs hükümetine karşı darbe yapan Yunanlı subayların yanında yer alan yerli işbirlikçileri de KC anayasasını ihlal etmişlerdi.
Sayın Tatar haklı olarak ‘bu çifte standart niye?’ diye soruyor.
Ama, bu soruyla, sayın Tatar, iki devletli çözüm talebinin de Enosis talebi kadar gayrimeşru olduğunu kabullenmiş olmuyor mu?
Kesinlikle kabullenmiş oluyor.
Sayın Tatar, Kıbrıs müzakereleri çerçevesinde, siyaseten yanlış, KıbrıslıTürk toplumunun çıkarlarına aykırı ve tüm Kıbrıs için zararlı olan iki devletli çözümü masaya koyabilir.
Buna fikir özgürlüğü diyebiliriz.
Ama, üniter devleti ya da Enosisi masaya getirenlere de ayni özgürlüğü tanımamız gerekir.
Zaten şimdiye kadar KıbrıslıTürk tarafı, Türkiye’nin konjonktürel ihtiyaçlarının bir gereği olarak, konfederal çözüm, federal ortaklık ya da tamamen iki ayrı devleti (ve dolayısıyla Türkiye tarafından ilhak edilmeyi) içeren çözüm modellerini gerek doğrudan doğruya gerekse dolaylı bir biçimde müzakere masasına sunmuştur.
Dahası, eğer pasaport iptalinin gerekçesi iki devletli çözüm ısrarı ise, hedefteki kişiler niçin 15 Kasım 1983’te ayrı devlet ilan eden KıbrıslıTürk meclis üyeleri değil de, o meclisin üyesi bile olmayan sayın Tatar ve arkadaşlarıdır?
Kaldı ki sayın Tatar ve arkadaşları iki devletli çözümde ısrar etmelerine rağmen fiili olarak bu yönde yeni bir hareket içinde olmamışlardır.
Ne yapılmışsa zaten sayın Tatar’dan önce yapılmıştır!
Yani, bu kararı alanlar açısından, ortada siyasi bir tutarsızlık vardır.
Anlaşılan, pasaport iptali/yenilememe kararının esas gerekçesi Kapalı Maraş bölgesinde atılan adımlardır.
Bu açıdan bakıldığında sayın Tatar ve arkadaşlarının oldukça savunmasız ve zor durumda olduklarını kabul etmemiz gerekiyor.
Bunun nedeni de, Kapalı Maraş’la ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarının fiili eylemlerle ihlal edilmesidir.
Hangi mahkeme ya da uluslararası kuruluş, BM Güvenlik Konseyi kararlarını tüm uyarı ve diplomatik girişimlere rağmen, fiili hareketlerle (kapalı bölgeye sivillerin sokulması, yollara ve bazı mekanlara fiziki müdahalede bulunulması, güvenlik elemanlarının girip düzenleme yapması, ve bazı bina ve alanların kullanılması) ihlal eden siyasetçi ve yöneticileri haklı bulacaktır?
Bu sorunun cevabını, bu karardan etkilenen kişilerin ve bundan sonra da benzer durumda olacak olan kişilerin araştırıp bulması gerekmektedir.
Pasaportları iptal edileceği açıklanan kişiler adına dolaylı olarak konuştuğu anlaşılan sayın Tatar ve sayın Saner neye tepki göstermektedirler?
Bazı KıbrıslıTürk siyasetçi ve yöneticiler, bir yandan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti devleti 1964’te yıkıldı’ derken öte yandan da ceplerinde Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve pasaportuyla dolaşmaktadırlar.
Bu devletin 1964’te ortadan kalktığını söylüyorsak, onun kimlik kartına ve pasaportuna sahip olma arzumuzu nasıl açıklayabiliriz?
Bunun izah edilmesi imkansız bir siyasal tutarsızlık örneği olduğu gayet açıktır.
‘Olmayan devlet’in pasaportuna sahip olmak için önce belgeler hazırlayıp formlar doldurmakta, kimi zaman saatlerce kuyrukta beklemekte ve bir dizi diğer işlemleri gerçekleştirmektesiniz!
Mesela, Kıbrıs’ın güneyindeki mahkemeye de başvurarak adınızda daha önce olmayan soyadınız nedeniyle ‘vallahi billahi….’ diyerek yemin etmeniz gerekmektedir!
Uzunca sayılabilecek bir zaman sürecinde gerçekleştirilen tüm bu işlemler sırasında ‘Kıbrıs Cumhuriyeti var’ ama işlemleri tamamlayıp pasaportu cebinize koyunca yok mu oluyor?
‘Devlet var ama KıbıslıRumlar’ın devletidir’ diyenler de var.
Ve devam ediyorlar: Güneydeki devlet KıbrıslıRumlar’ın devletidir. Kuzeydeki devlet de bize ait.
Eğer durum bu ise, niçin kendi devletinizin değil de ‘düşman’ ilan ettiğiniz ‘KıbrıslıRum devleti’nin pasaportuna muhtaçsınız?
Pasaport iptali/yenilememe kararına tepki duyanların aslında neye tepki gösterdiklerini, işte bu nedenle hiç kimse anlayamamıştır.
Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almak hak mıdır? Bu hak nereden kaynaklanıyor ve kimleri kapsıyor?
Evet KıbrıslıTürkler’in ve onların soyundan gelenlerin Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik ve pasaportuna sahip olma hakları vardır.
Bu hak Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası ve ilgili diğer mevzuatı tarafından teminat altına alınmıştır.
Kıbrıs Cumhuriyeti devleti var olduğu müddetçe, bu hak hiçbir otorite tarafından ortadan kaldırılamaz.
İki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin, şu anda sadece KıbrıslıRumlar’ın yönetimi altında olması yukarıdaki gerçeği değiştirmiyor.
Ayrıca KıbrıslıTürklerle evlenen kişilerin ve bu evlilikten doğan kişilerin de Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve pasaportu alma hakları olduğunu unutmayalım.
Ama, cebine Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu koyduktan sonra, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti devleti ortadan kalkmıştır’ diyenlerin ve diğer ilgililerin yanıt vermesi gereken önemli bir soru vardır:
Sizler, KıbrıslıTürk toplumunu ‘yönetenler’, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ve pasaportuna ‘hakkımızdır’ diye sahip olurken, hakkı olduğu halde bu olanaktan yararlanamayan ‘KıbrıslıTürklerle evli kişilerin ve onların çocuklarının’ bu haktan yararlanması için şimdiye kadar ne yaptınız?
Sadece yöneticiler değil, siyasal partiler ve yasama organının çoğu üyesi bu konuda niçin tek bir kelime bile söylemiyorsunuz?
Yoksa, sizin için hak olan şeyin onlar için hak olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Sizler, yönetici ve siyasetçi olarak, eğer topluma bir faydanız dokunacaksa, kendi hakkınızdan bahsetmeden önce, bu konuda mağdur durumda olanların hakkını kabullenip ona göre davranmanız gerektiğini ne zaman öğreneceksiniz?
Bu sorunun çözümlenmesi için Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası girişim üstlenirken, sizler niye hala daha kale duvarı gibi sessiz ve tepkisizsiniz?
Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almak ihtiyaç mıdır?
Bazıları, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna başvurup buna sahip olmanın bir ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Bazı kişiler Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna, uslanmaz bir fırsatçı edasıyla bir ganimet gibi yaklaşsa da, ihtiyaç olduğu tartışılamaz.
Ama ‘ihtiyaçtır’ demeniz tatmin edici bir yanıt olmaktan uzaktır.
Bu pasaporta niçin ihtiyaç duyduğumuzu ve bundan sonra da niçin ihtiyaç duyacağımızı açıklamanız gerekmez mi?
Saklamamıza gerek yok!
Yanıt çok basittir: Kuzey’de, Türkiye’nin 1974 askeri müdahalesinden sonraki süreçte tek yanlı bir eylemle oluşturduğumuz devlet, bir üye devletin egemenlik ve toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Yani uluslararası hukuk dışındayız.
Uluslararası toplum, toplumlararası bir uzlaşmayla, bu tek yanlı eylemden geri adım atılmasını beklemekte ve bu devletin pasaport verme ve benzeri egemen yetkileri kullanamayacağını hatırlatmaktadır.
İhtiyac bundan kaynaklanmaktadır ve ‘kardeş Pakistan’ ile ‘soydaş Azerbaycan’ın atması umulan adımlarından sonra da bu ihtiyaç devam edecektir.
Yoksa farklı bir gelişme mi bekliyorsunuz?
Bir hatırlatma: BM Güvenlik Konseyi hem Şubat 1975’te KTFD’nin hem de Kasım 1983’te KKTC’nin ilan edilmesini kınamıştır.
Bu kınamanın nedeni çok basittir: Uluslararası toplum, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Ama, 1974 savaşının hemen ardından ilan edilen Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi için böyle bir kınama kararı yoktur.
Bunun nedeni de, atılan adımın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü açısından bir ihlal anlamına gelmemesidir.
Yani ‘Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği/pasaportu ihtiyaçtır’ diyerek geçiştiremeyiz: Eğer kendimizi Kıbrıs’ın kuzeyine hapsetmek istemiyorsak uluslararası hukuk zeminine geri dönmemiz gerekiyor.
Kıbrıs pasaportunuz iptal edilirse veya süresi dolan pasaportun yenilenmesi için yaptığınız başvurunuz reddedilirse ne yapmanız gerekiyor?
Bu sorunun cevabını, siyasetçi ve yöneticiler olarak elbette sizler çok iyi biliyorsunuz!
Ya da bildiğinizi varsaymamız yanlış olmayacaktır.
Bu durumda, sayın Tatar’ın da isabetle belirttiği gibi, ilgili kişilerin şahsen veya avukatları aracılığıyla hukuk yoluna başvurmaları gerekmektedir.
Elbette kamuoyu, hukuk yoluna başvurulursa, bu sürecin de takipçisi olmalıdır ama bu konunun zaten KıbrıslıTürk toplumunun genelini ilgilendirmediğini de hatırda tutmamız gerekmektedir.