Başlıktaki soruya tek başına “evet” yanıtını vermek tam doğru olmasa da, “evet, şu andaki koşullara baktığınız zaman bu sorunun çözümü mümkün değil gibi duruyor” yargısına varmak, hiç de yanlış olmaz!
-*-*-
İki ayrı devleti unutun; öyle bir şey olmayacak… Hatta “İçte iki ayrı yönetim, dışta tek devlet” zaten çoktaaaan kabul edilmiştir!
-*-*-
Haaaa, Türk tarafında bunu yeterli bulmayan ve “tam bağımsız iki egemen eşit devlet” talep eden aşırı sağcı veya aşırı Türk ulusalcısı bir grup var mı?
Vardır!
-*-*-
Kıbrıs Türk toplumu içerisinde çok ciddi bir azınlık olan bu “Türk ulusalcısı” grubun arkasındaki en büyük destek; “Türkiye’deki körü körüne milliyetçi” siyasiler ve tabii ki Kıbrıs meselesini Ersin Tatar kadar bile bilmeyen yani bu meseleyi hiç anlamamış, anlama gereği de duymamış 83 milyondur! (İstisnalar kaideyi bozmaz)
-*-*-
Haliyle çözümün önündeki birinci en büyük engel; Kıbrıs’ı “bizim değil mi orası?” diye sorgulayanlar; Kıbrıs’a sadece “kumar oynamak” ve “belki para kazanırız” iddiasıyla ya kaçak çalışmaya ya da çalmaya gelenlerdir!
Ve dediğim gibi bunlar, “egemen eşit tam bağımsız iki devletli çözüm” iddiasındaki üç – beş kişilik artık yaşları da geçmiş ama her an olası bir çözüme şiddeti çok yüksek bomba koyabilecek yaratıkların en büyük desteğidir.
-*-*-
Merhum Rum siyasetçi ve EDEK isimli sözde sosyalist ama bir çok fikirde Türkiye’deki CHP gibi “nasyonal sosyalist” partinin kurucusu Vassos Lisaridis, bizdeki ve kendilerindeki “faşist” diye nitelediği bu küçük grupların çok kolay marjinalleştirilebileceklerine inanıyordu!
Ama hem kendisi, hem de belki de toplumunun çoğunluğu o faşist grubun içindeydi!
-*-*-
Mesela EDEK, şu anda, Başkan Nikos Hristodulidis’in “Annesi veya babası Kıbrıslı olmayanlara vatandaşlık vermeye başlayacak olması” açılımını kesinlikle reddediyor!
Ne diyor EDEK?
“… Türk yerleşimcilerle Kıbrıslı Türklerin karma evliliklerinden doğan çocuklar, yasa dışılığın ve savaş suçu olan yerleşimin bir ürünüdür ve yasallaştırılamaz."
-*-*-
Haksız mı EDEK?
Tabii ki tartışılır!
Bana göre haksızdır çünkü hem Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, hem de AB uygulamaları, bahsedilen çocuklara vatandaşlık hakkını vermiştir ve vermemek yasadışıdır!
Ama bunu “sosyalistim” diyen EDEK’e; merkezde görünen ama Avrupa Parlamentosu’nda “sosyalist” koltuklarda oturan DİKO’ya anlatmak çok zordur!
-*-*-
DİKO ve EDEK, ELAM ile birlikte, Hristodulidis’in “yanındaki”lerdir!
Ve ELAM, Kıbrıs adası üzerinde “Kıbrıslı Türk” kimliğini de reddetmektedir!
Ve hatta ELAM, Kıbrıs adası üzerinde “Kıbrıslı” kimliğini dahi kabul etmemektedir!
Onlara göre “Kıbrıslı” yoktur, “Elen olanlar” ve “geçmişte Elen olup sonradan Müslümanlığı seçip, akabinde kendini Türk kabul edenler” vardır!
-*-*-
Kolay mı bu kafaları değişmek!
Şu andaki koşullarda imkansızdır!
-*-*-
Yukarıda, Türkiye’deki yoğun Türk milliyetçiliği hatta ırkçılığını arkasına alan KKTC’de örgütlü güruhu ve Güney’de en az yüzde 30 civarında oya sahip EDEK, DİKO, ELAM ve benzerlerinin daha yoğun faşist ruhunu aktardık!
-*-*-
Bir de KKTC’de değiştirilmiş nüfus söz konusudur!
İşgal edilen bir toprak parçasının nüfusunu değişmek, Dünya’da kabul görmüş, Türkiye tarafından da Meclis onayıyla kabul edilmiş uluslararası antlaşma, anlaşma ya da sözleşmelere göre “savaş suçudur”…
Bu savaş suçu ile Kıbrıs’ın Kuzey kısmındaki coğrafyaya yerleştirilen önce binlerce; sonra on binlerce “nüfus”; olası bir referandumun en belirleyici nüfusu olacaktır!
-*-*-
Bu, ne kadar adildir?
Bu, ne kadar kabul edilebilirdir?
Bu da “sıkıntılı” bir konudur…
-*-*-
Ve daha neler…
Rum göçmenlerin geri dönüşü…
Rum mülklerinin iadesi, takası, tazminatı…
Toprak verilecek mi, alınacak mı?
Mesela Maraş?
-*-*-
Annan Planı mükemmel miydi?
Her hangi bir soruna çözüm getiren hiçbir plana “mükemmel” diyemezsiniz!
Çünkü “beğeneni var”, “beğenmeyeni var”…
Bir örnek daha; Kıbrıs Komünist Partisi AKEL, belki de Kıbrıslı Türk toplumu içerisinde, bu toplumu en sağlam bir şekilde koruyan ve faşist Elenizm karşısında en dik duran siyasi bir abideydi!
Ama aynı AKEL, Annan Planı’na “evet” diyemedi!
Ciddi güven kaybı yaşandı ve hala o güven geri gelemedi, getirilemedi!
-*-*-
İki toplum arasında dini farklılıklar sorun mu?
Eskiden “Ortodoks Kilisesi”, bu konudaki en ciddi sıkıntı ya da sorun yaratıcı kurumdu!
Rum toplumu içerisinde kilise elbette hala etkilidir ve hala yakınlaşma adına iğrenç seviyede kışkırtıcıdır ancak; son 5- 10 yıl içerisinde, KKTC’de inanılmaz seviyede örgütlenen “radikal İslamcı, tarikatçı, gerici” oluşumlar; şu anda Ortodoks Kilisesi’nden çok daha ciddi anlamda “çözüm ve barış” ya da “yakınlaşma” karşıtıdır!
-*-*-
Şu anda, iki toplumun yakınlaşması ve yeniden birlikte yaşayabilmesi adına çok ciddi bir “katkı” sağlayabilecek “Kıbrıslı kültürü” de Kuzey tarafta yüksek seviyede tahribata uğramıştır!
Bu da, içinde bulunduğumuz durumda çözüme, en basit anlatımla “yakınlaşmaya” sıkıntı verebilir bir konudur…
-*-*-
Evet!
Daha çok şey yazabiliriz; sıralayabiliriz…
Başlıktaki soruyu bir daha soralım: Kıbrıs sorunu başarısızlığa mahkum mu?
-*-*-
Ve bir daha yanıt verelim:
Kıbrıs sorunu, Filistin sorunu, Kaşmir sorunu ve daha niceleri; çözümü elbette çok zor olan sorunlardır…
Kan akmıştır, akmaktadır…
Ama şunu da unutmamak gerekmektedir; “maddi çıkarlar, sorunları daha çözümsüz yapan milli çıkarlardan çok daha önemlidir…”
-*-*-
Şu basit denklemden söz etmek istiyorum; “… mesela askerlik yapmak bir milli görevdir; kişi bu milli görevi maddiyatla çözebilmektedir değil mi? Ama bir başka kişi vicdani retçi olduğunu söylerse, haindir!”
-*-*-
Kısacası; “… Parası ödenirse, yukarıdaki sorunların belki de tamamı; tamamı değilse bile, referandumda iki tarafın da evet diyecek kadar oy oranı kesinlikle yakalanabilirdir!”.
-*-*-
Şimdi iki taraftaki bello faşistler şu tepkiyi verebilir: “Bizi satın mı alacaklar?”
Bu tepkiyi verecek olanlara; çok basit bir örnek daha vererek, başınızı fazla ağrıtmadan yazıya son noktayı koyayım; “… Türkiye, Akdeniz’deki olası doğal gaz paylaşımında bir şekilde mutlu edilsin; Kuzey Kıbrıs’ta, yukarıda bahsettiğim Türk ulusalcısı ya da faşisti efendiler ya da hanımefendiler önde, Türk tankları arkalarında, denize dökülürler!”
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
“Ben milliyetçiliğimi ve milletimi parayla, çıkarla satacak kadar alçalmadım” diyenler de elbette olacaktır, vardır da!
Onlara da diyeceğim şudur; “Türklüğün en kutsal ocağı, askerliktir ve büyük çoğunluğunuz, bu askerliği parayla satın almıştır; hiç de utanmadan milliyetçiliği sürdürmektedir… Haliyle yörüyün be o yanı, zibiller!”
Bugünkü yazıyla ilgili bir küçük mesaj vereyim: Hoş geldin María Angela Holguín Cuéllar; kolay gelsin be canım! (BM Fotoğrafı/Eskinder Debebe)