Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun özel temsilcisi Kudret Özersay Londra temaslarının ardından yaptığı açıklamada "Kıbrıs sorunu aslında bir anlamda bitmiştir. Her şey tüketildiği için yapılması gereken şey, adım adım taraflar arasında var olan farkı kapatacak bir nevi al-ver’e girmektir" dedi.
Özersay açıklamasında Kıbrıs sorunu ile ilgili konuşulacak her şeyin konuşulduğunu ve artık al-ver aşamasına geçilmesi gerektiğini söylüyor. Ancak konuşulan konularda tarafların ne kadar ilerleme sağladığı, hangi konularda yakınlaşma sağladığını açıklamadı.
Geçen gün Dışişleri Bakanı Özdil Nami Sim TV’de katıldığı bir programda görüşmelerin tıkandığını, ortak açıklamadan bu yana en küçük bir ilerleme olmadığını, hatta Talat-Hristofyas döneminde sağlanan ilerlemelerin de şu ya da bu biçimde yeniden masaya getirilerek tartışıldığını anlattı.
Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçildiği Nisan 2010’dan bu yana hangi konuda ne kadar ilerleme sağlandı bilen var mı?
Benim basında çıkan açıklamalardan anladığım ufak, tefek bir iki önemsiz konu dışında hemen hiçbir önemli konuda en küçük bir ilerleme sağlanamadı. Ne Eroğlu-Hristofyas görüşmelerinde, ne de Şubat başında başlayan Eroğlu-Anastasiadis görüşmelerinde geri gidildi, ama yarım adım bile ileri gidilemedi.
Talat-Hristofyas görüşmelerinde üzerinde uzlaşılan dönüşümlü başkanlık ve karma oy presibinden de geri gidildi.
Şimdi Eroğlu Rum tarafı dönüşümlü başkanlıktan vazgeçti diye feveran ediyor. Ama dönüşümlü başkanlıkla, karma oy’un bir paket olduğunu ve birinden vazgeçince ötekinden de vazgeçilmesinin şartlarının olduğunu unutuyor.
Dönüşümlü başkanlık hem Rumların, hem de Türklerin seçeceği başkanın belli sürelerle başkan ve başkan yardımcısı olması demektir. Rum tarafı haklı olarak “madem bir Kıbrıslı Türk benim de cumhurbaşkanım olacak, o zaman ben de onun seçiminde oy verebilmeliyim” dedi. Talat da yine haklı olarak nüfus fazlalığına dikkat çekerek “Rum nüfus fazla olduğuna göre, Kıbrıslı Türk başkanın seçilmesinde Rumlar belirleyici olabilir, o nedenle Kıbrıslı Türkler, Rum başkanın seçiminde yüzde kaç etkiliyse, Rumlar da Türk başkanın seçiminde o oranda etkili olsun, yani ortalama 4-5 Rumun oyu, 1 Kıbrıslı Türkün oyuna eşit olsun” dedi.
Talat ve Hristofyas bu konuyu böyle sonuçlandırdı. Ama iki taraftaki muhaliflerini mutlu edemedi. Rum muhalifler hem dönüşümlü başkanlığa, hem de oy oranlarına itiraz ederken, Türk muhalifler de karma oy presibine karşı savaş açtılar. Oy oranlarının eşitliğine bakmaksızın Türk başkanı da Rum seçmenlerin belirleyeceğini iddia ettiler.
Sonra Eroğlu seçimi kazandı ve fırsatı bulurkenden bu konuyu masaya getirdi. Dönüşümlü başkanlığa şiddetle karşı çıkan Rumlar da bunun üzerine atlayarak “madem karma oy yok, o zaman dönüşümlü başkanlığı da unutun” dediler.
Bu kadar basit.
Ne kadar ekmek, o kadar köfte...
Eroğlu ve ekibi henüz daha müzakere sürecini anlamadı. Müzakere süreci durduğunuz yerde ısrarla durarak karşı tarafın sizin yanınıza gelmesini beklemek değildir.
Masaya sürekli yaratıcı öneriler getirerek, karşı tarafı ikna etmeye ve ortak noktaları öne çıkarma sanatıdır.
Bunun için sürekli ekip çalışması yapılmalıdır. Ekibinizde sizinle aynı dünya görüşünde olan insanların yanında karşıt görüşler de olmalıdır. Müzakerelerin başarısı, mutfağınızın iyi çalışmasına bağlıdır. Mutfağınız sürekli alternatif, yaratıcı öneriler hazırlamalı, bu öneriler karşı tarafı tatmin edebilecek öneriler olmalıdır.
Bütün konuları konuştuk. Artık konuşacak bir şey kalmadı, o nedenle hemen al-ver başlasın, alalım verelim ve bu iş bitsin demekle müzakere edilmez.
Hele bir yakınlaşın bakalım. Aradaki sorunları, sıkıntıları karşılıklı bir noktaya getirin bakalım. Arada küçük pürüzleri bir kenara not edin, sonra bunları bir paket haline getirin ve al-ver’le işi bitirin.
Bunların hiçbirini yapmadan “Kıbrıs sorunu aslında bitmiştir” derseniz inandırıcı olmazsınız. Aksine o zaman sevgili Sami Özuslu haklı olarak “Görüşme süreci çıkmaza gidiyor” diye başlık atar.