Dilek Latif
dilek_latif@yahoo.com
BM Genel Sekreteri Annan 2003 yılında hazırladığı S/2003/398 nolu raporunda müzakere çabalarının $3,148,500 mal olduğunu, 54 dolaylı, 172 yüz-yüze, 150 ikili toplantı, Yunanistan ve Türkiye’ye 30 kez yolculuk yapıldığını yazmıştı. Sonuçta 192 sayfalık ana metin, 250 sayfalık tamamlanmış, 6,000 sayfalık taslak halinde birleşik Kıbrıs yasaları ve 1,954 uluslararası anlaşma dokümanı hazırlanmıştı (1).
1 Mayıs 2004’te Kıbrıs AB’ye resmen katılmadan önce Kofi Annan, iki tarafı Türkiye ve Yunanistan’la birlikte müzakerelerin yeniden başlatılmasına dair son kararlarını bildirmek üzere Şubat ayında New York’a çağırır. İki taraf artan uluslararası baskılar karşısında Annan’ın koşullarını kabul eder. Buna göre liderler 21 Mart’a kadar BM gözetiminde görüşmelere devam edecekler, farklılıkları çözemezlerse Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla 22-29 Mart’a kadar bir anlaşmaya varmaya çalışacaklar, 29 Mart’tan sonra BM çözümlenemeyen konularda boşlukları dolduracak ve nihai plan eşzamanlı iki ayrı referanduma sunulacaktı (2). Bu arada kuzeydeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandıktan Mehmet Ali Talat çıkar ve Mart sonunda İsviçre’de gerçekleştirilmesine karar verilen dörtlü zirveye yeni görüşmeci olarak katılır. İsviçre’deki toplantılar BM’nin beklediği gibi gerçekleşmez, gergin tartışmalar, sert pazarlıklar ve krize yol açan gelişmeler ortamında Annan Planı IV ve V müzakere edilir, Planın beşinci versiyonunun 24 Nisan 2004’te iki ayrı referanduma sunulmasına karar verilir (3). Tarihte ilk kez Kıbrıs meselesinin çözümünün referandumla adadaki toplumlara sorulması ateşli tartışmalara ve iki tarafta da toplum içi hizipleşmelere yol açmıştı. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulabilmesi için sandık başına giden Kıbrıslı Rumlar %76 hayır, Kıbrıslı Türkler %65 evet oyu vermişti. Ancak Annan Planı uygulama aşamasına gelemeden son bulmuş, çözüm için çok önemli bir fırsat daha kaçırılmıştı.
Kıbrıslı Türkler, tek taraflı kararla kuzeyde kurdukları siyasi yapının uluslararası tanınmamasından kaynaklanan sorunların giderileceği, eşit siyasi hakların elde edileceği ve AB üyeliğinin sağlayacağı faydaları göz önünde bulundurarak Annan Planını desteklemişlerdi. Kıbrıslı Rumlar ise kuzeydeki evlerine geri dönmesine izin verilen mültecilerin sayısının az olması, garantiler ve yeni duruma uyarlanacak 1960 İttifak Anlaşmasına göre adada Türk askerinin ‘sembolik’ olsa da kalması, Türkiyeli göçmenlerin (yerleşiklerin) durumu ve Planın uygulanmasının finansal ve ekonomik maliyetinin yüksek olması gibi nedenlerden dolayı karşı çıkmışlardı (4). Kıbrıs’ta çözüme ulaşamamanın sorumluluğu büyük oranda BM’ye yüklenmiş, derin bir hayalkırıklığı yaşayan Kofi Annan ise yeni bir çabanın başarısına dair somut göstergeler olmadan bir inisiyatif başlatmayacağını açıklamıştı (5).
Böylece Planının reddinden sonra, uluslararası çözüm diplomasisine iki yıllık ara verildi. Kıbrıslıların başlatacağı yerel bir süreç beklenildi ama kayda değer bir gelişme olmadı. 2006 yılında BM yeni bir süreç başlatma çabasıyla Tassos Papadopoulos ve Mehmet Ali Talat’ı bir araya getirdi ve tarafların kapsamlı görüşmelere başlamayı kabul ettikleri 8 Temmuz anlaşması imzalandı. Taraflar elli seferden fazla biraraya geldi fakat Gambari süreci olarak bilinen görüşmelerde hiçbir sonuca ulaşılamadı. Kıbrıs’ta kapsamlı müzakerelere AKEL Genel Sekreteri Demetris Christofias’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle 2008 yılında yeniden devam edildi. “Annan Planı öldü ve gömüldü” yerine “Kıbrıslı çözüm”ü dile getiren Demetris Christofias, 21 Mart mutabakatıyla BM Genel Sekreteri gözetiminde Mehmet Ali Talat’la müzakereleri başlatmıştı. Ardından 23 Mayıs tarihindeki toplantı sonrasında iki lider görüşmelerin çerçevesini çizecek ana ilkelerde uzlaştıklarını, 1 Temmuz’da tek egemenlik ve yurttaşlık konularında prensipte anlaştıklarını ve amaçlarının “Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin meşru çıkar ve haklarını koruyacak, karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulmak” olduğunu açıkladılar (6).
Her konuda anlaşılmadan hiçbir konuda anlaşılmış sayılmaz prensibiyle, herhangi bir zaman çizelgesi ve yabancı arabulucu olmadan Kıbrıslılardan Kıbrıslılar için çözüm başlığı altında iki lider arasında 71 görüşme gerçekleştirildi. Talat ve Christofias arasındaki görüşmelerin çoğu yönetim ve güç paylaşımı üzerinde yoğunlaşmıştı. Diğer resmi müzakere başlıkları ise AB konuları, ekonomi, mülkiyet, toprak, güvenlik ve garantilerdi. Dönüşümlü başkanlık, başkan yardımcılığı ve çapraz oy konularında yakınlaşma sağlanmasına rağmen uluslararası gözlemcilerin umutlarının aksine taraflar arasında mülkiyet, toprak, Türkiyeli göçmenlerin (yerleşiklerin) durumu ve garantiler konularında yine ciddi fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Talat’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Derviş Eroğlu karşısında kaybetmesiyle Mayıs 2010’da müzakereler Eroğlu ile kaldığı yerden devam etti. Fakat 2010 yılındaki müzakereler mülkiyet konusuna yoğunlaşmıştı. Kıbrıs Türk tarafı mülkiyet konusunda “iade, takas ve tazminat” üçlü çözümünü önermiş, Kıbrıs Rum tarafı ise kuzeydeki “malını geri almak ya da malına geri dönmek konusunda tercihin Kıbrıslı Rum mal sahibine bırakılması” gerektiğini ileri sürmüştü (7).
Kıbrıs sorununda müzakeresi en zor konulardan biri olan mülkiyette ilerleme sağlanamayınca, BM Genel Sekreteri barış sürecindeki momentumun korunabilmesi için somut ilerleme kaydedilmesi çağrısında bulunmuş ve liderleri Ekim ayında New York’a davet etmişti. Bu bağlamda 2011 yılı “zirveler yılı” olarak değerlendirilmektedir. Ocak, Temmuz ve Ekim aylarında BM Genel Sekreteri’nin de katılımıyla taraflar arasında Cenevre ve New York’ta üçlü görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Üçlü görüşmeler sonrasında tarafların mümkün olduğunca tüm başlıklarda yakınlaşma sağlaması, yakınlaşma sağlanamayan toprak ve garantiler gibi önemli konuların çok taraflı konferansta tartışılarak karara bağlanması, konferansın sonuçlarına göre ya referanduma gidilmesi ya da sürecin nereye gideceğinin BM tarafından açıklanması ve sürecin bir takvime bağlanması ortaya çıkmıştı.
Müzakereler sancılı bir şekilde devam ederken, kamuoyu yoklamaları Kıbrıs meselesinin iki tarafta da öncelik sırasını yitirdiğini ve yerini ekonomik sorunlara bıraktığını göstermektedir (8). Son görüşmelerin bir çözüm getireceğine dair umutlar düşük, nasıl bir çözüm istendiği konusunda ise algılar farklılık göstermektedir. Kıbrıslı Rumların büyük bir çoğunluğu (%92) üniter devlet modelini desteklerken, Kıbrıslı Türkler de büyük oranda (%92) iki devletli çözümü tercih etmektedir. Interpeace Örgütü’nün ada çapında kapsamlı kamuoyu çalışmaları sonucunda hazırladığı “Kıbrıs Problemini Çözerken Umutlar ve Korkular” raporuna göre Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için genel anlamda çözüm algıları aşağıdaki tablolardaki gibidir:
Tablo 1: Genel anlamda çözüm (Kıbrıslı Rumlar)
Kıbrıs’ın tümü için üniter bir devlet ve tek hükümet
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %7
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %7
Tatmin edici buluyorum: %19
Çok cazip buluyorum: %24
Kesinlikle gerekli buluyorum: %42
İki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %21
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %29
Tatmin edici buluyorum: %28
Çok cazip buluyorum: %12
Kesinlikle gerekli buluyorum: %11
Mevcut durumun devamı
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %60
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %26
Tatmin edici buluyorum: %9
Çok cazip buluyorum: %3
Kesinlikle gerekli buluyorum: %2
Uluslararası tanınmışlığa sahip iki ayrı devlet
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %79
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %8
Tatmin edici buluyorum: %6
Çok cazip buluyorum: %4
Kesinlikle gerekli buluyorum: %2
İki egemen devletin oluşturduğu bir konfederasyon
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %77
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %13
Tatmin edici buluyorum: %7
Çok cazip buluyorum: %3
Kesinlikle gerekli buluyorum: %0
Tablo 2: Genel anlamda çözüm (Kıbrıslı Türkler)
Uluslararası tanınmışlığa sahip iki ayrı devlet
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %10
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %13
Tatmin edici buluyorum: %15
Çok cazip buluyorum: %16
Kesinlikle gerekli buluyorum: %46
İki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %24
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %22
Tatmin edici buluyorum: %18
Çok cazip buluyorum: %14
Kesinlikle gerekli buluyorum: %22
Mevcut durumun devamı
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %27
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %30
Tatmin edici buluyorum: %19
Çok cazip buluyorum: %11
Kesinlikle gerekli buluyorum: %13
İki egemen devletin oluşturduğu bir konfederasyon
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %44
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %24
Tatmin edici buluyorum: %17
Çok cazip buluyorum: %6
Kesinlikle gerekli buluyorum: %8
Kıbrıs’ın tümü için üniter bir devlet ve tek hükümet
Tamamen kabul edilemez buluyorum: %60
Eğer gerekliyse tahammül edilebilir buluyorum: %17
Tatmin edici buluyorum: %11
Çok cazip buluyorum: %6
Kesinlikle gerekli buluyorum: %7
Araştırma sonuçlarına göre Kıbrıslı Rumlar alternatifler arasında en çok üniter bir devleti savunmakta, federasyon açık bir farkla ikinci seçenek olmasına rağmen nüfusun çoğunluğu tarafından kabul görmektedir. Statükonun devamı büyük bir çoğunluk için kabul edilemez bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Kıbrıslı Türkler ise iki ayrı devleti tercih etmektedirler ancak ortak nokta olarak federasyon kabul edilebilir, statükonun devamı da tolere edilebilir bir seçenek olarak görülmektedir (9). Federasyon bu anlamda Kıbrıslı Türkler için daha fazla kabul edilebilir bir seçenektir. Çözüm bulunmadan geçen uzun süre boyunca iki toplum da mevcut yaşam biçimlerine giderek daha fazla alışmakta, müzakerelerdeki pozisyonları ise katılaşmaktadır. Yıllar süren müzakereler sonucunda iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon modeli üzerinde uzlaşılamıyorsa artık müzakerelerin ‘de facto’ ayrılığın kalıcı ayrılığa dönüşmesi eksenine kaydırılması dile getirilmeye başlanmıştır. Eğer iki taraf da birlikte yaşamak istemiyorsa veya hedefleri elde edilemiyorsa, yürümeyecek yeni bir evliliğe zorlanmak yerine uzlaşarak anlaşmalı bir boşanma seçeneğine bazı çevrelerce gönderme yapılmaktadır (10). Karşlıklı güvensizlik ve endişeler müzakere sürecini etkilemektedir. Kıbrıs’ta kalıcı bir barış sağlanabilmesi için ortak bir siyasi kültür ve yönetim tecrübesinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
SONUÇ
Annan Planı’nın başarısız olmasıyla askıya alınan daha sonra iki toplumun liderlerinin inisiyatif almasıyla 2008’den bugüne kadar gelinen müzakere sürecinde sadece ekonomi ve iç güvenlik konularında yakınlaşma sağlanabildi. Mülkiyet, yönetim ve güç paylaşımı, AB, garantiler ve toprak konularındaki tıkanıklık devam etmektedir. Müzakerelerin önünü açmak için BM uzmanlarıyla yoğun görüşmeler ve karşılıklı önerilerle sorun aşılmaya çalışıldı, ancak süreçteki tıkanıklık giderilemedi. BM Genel Sekreteri, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB dönem başkanlığı öncesini genel bir tarih olarak ortaya koymuştu. BM’nin son müzakere süreci içindeki rolü giderek artmış, zirve toplantıları sıklaşmış ve yoğun bir müzakere ortamına girilmişti. Ciddi bir al-ver sürecinin yaşanacağı ve tarafların siyasi iradelerinin test edileceği beklenilen bir aşamaya gelinmişti. Ancak BM çok taraflı bir konferansı AB dönem başkanlığı öncesinde kapsamlı bir çözüme ulaşmak için yeni bir araç olarak kullanabileceğinin işaretlerini vermesine rağmen bu denenmedi. Kıbrıs Rum tarafı iç meseleler hallolmadıkça çok taraflı konferansa gidilemeyeceği yönünde itirazlarını dile getirmişti.
Genel Sekreter Moon, Eroğlu ve Christofyas’ın Ocak 2012’de New York’ta (Green-Tree II) gerçekleştirdikleri beşinci üçlü görüşmede yine hedeflenen sonuca ulaşılamadı. Kıbrıslılar neredeyse aralıksız kırk yıl boyunca BM çatısı altında müzakereleri devam ettirmektedirler. Taraflar arasında müzakerelere devam etme isteği yanında uzlaşmak için taviz vermeme direnci de süreklilik göstermektedir. Bu koşullar altında BM’nin Kıbrıs’ta yapabilecekleri sınırlıdır. Yaptırım gücü olmayan BM’nin Kıbrıs’ta taraflara istemedikleri bir çözümü empoze etmesi söz konusu değildir. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri’nin Kıbrıs sorununa yaklaşımlarında ciddi farklılıklar vardır. BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri Genel Sekretere müzakerlerde destek beyan etmekedirler. Fakat ABD ve İngiltere’nin BM İyi Niyet Misyonu ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün durumuna yönelik tutumları Rusya, Çin ve Fransa devletleriyle örtüşmemektedir. Böylece BM’nin İyi Niyet Misyonu Kıbrıs sorununun çözümünde etkili olamamaktadır.
Yıllar içinde Kıbrıs’ta bütün müzakere yöntemleri denendi ve tüketildi. Son görüşmelerin de başarısız olması halinde, BM yakın zamanda yeni bir çaba ortaya koymayacağını, bu anlamda mevcut sürecin son şans olduğunu tekrarlamaktaydı. Ancak Ban-Ki Moon’un ucu açık müzakerelerin devam etmeyeceği ve bir önceki görüşmede dile getirdiği ‘oyunun sonunu’ ilan edeceği uyarısının taraflarca ciddiye alınmadığı görülmektedir. BM müzakereleri başarısız ilan edip sonlandırmadıkça, ödeyecekleri siyasi bedeli düşünen taraflar masadan kalkmayacaktır. Bu noktada BM ya İyi Niyet Misyonu’nu sona erdirmeli ya da 40 yıldır müzakerelere temel oluşturan ve tarafların gerçekten istemedikleri sonuç alınamayan iki bölgeli, iki toplumlu federasyon tezi yerine alternatif modeller üretmelidir.
* “Barışı Konuşmak: Teori ve Pratikte Çatışma Yöntemi, Editör Nezir Akyeşilmen, Ankara: ODTÜ Yayıncılık, 2013.” kitabında yer alan “Kıbrıs Sorunu: BM Neden Başaramadı, ss.195-216.” bölümünden alınmıştır.
Kaynaklar
(1). UN Sekretary General’s Report S/2003/398, 16 Nisan 2003., http://www.hri.org/docs/annan/UNSC_SG_Reports2003Cyprus.pdf, (28.12.2011)
(2). Sözen, Ahmet, “The Cyprus Negotiations and the Basic Parameters: An Overview of Inter-communal Negotiations”, Derleyen Sözen, Ahmet, 2008, s. 89.
(3). Düzgün, Başaran, Bir tarihin tanığından Pilatus’un Gölgesinde, 2008, Girne: Girne Grafik, ss. 92-144.
(4). Panteli, Stavros, The History of Modern Cyprus, Nicosia: Printco Ltd, 2005, p. 310.
(5). Ker-Lindsay, James, ‘From U Tant to Kofi Annan: UN Peacemaking in Cyprus, 1964-2004’, South East European Studies at Oxford (SEESOX), Occassional Paper No. 5, October 2005. (p. 29)
(6). Assmussen, Jan, “ Cyprus- Should the UN withdraw?” ECMI Brief No. 25, April 2011, s. 5.
(7). Hatay, Mete ve Bryant, Rebecca, “Negotiating the Cyprus Problem(s)”, İstanbul: TESEV, June 2011, ss. 14-15.
(8). Daha fazla bilgi için Cemal, Akay, ‘Ban Ki Moon’un ardından anketlerin göstergeleri…’ Kıbrıs Gazetesi, 4 Şubat 2010.
(9). Interpeace, ‘Kıbrıs Problemini Çözerken Umutlar ve Korkular’, Lefkoşa 2010, http://www.cyprus2015.org/, (29.12. 2011), s. 19.
(10). Chislett, William, “Cyprus:Time for a Negotiated Partition?”, Working Paper 21/2010, Madrid: Elcano Royal Institute, http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_eng. (25.12.2011)