Nisan sonunda Cenevre’de yapılacak olan 5+BM Gayri Resmi Konferans konusunda üniversite rektörleri ile bir toplantı yapan Cumhurbaşkanı (CB) Tatar şunları söyledi: "Dünya devletleri bizi izliyor. Toplantıya nasıl yeni fikirlerle gideceğiz ve bu yeni fikirler bizi nereye taşıyacak... Çünkü mesele sadece Kıbrıs'la kalmıyor, Kıbrıs meselesi, Kıbrıs'ın ötesinde bir bölge meselesi, bir ulusal mesele ve aynı zamanda dünyanın en güçlü ülkelerini ilgilendiren bir konudur.
Doğu Akdeniz'de doğal gaz kaynaklarıyla birlikte bölge stratejik önem kazandı, herkes burada hak, hukuk ve pozisyon alma gayretleri içerisinde... Kıbrıs meselesinin özü bir egemenlik kavgasıdır".
Bu sözlerdeki bazı saptamalar doğru, bazıları yanlış, bazıları da saptırmaca… Doğru olan saptama, Kıbrıs sorununun sadece Kıbrıs özelinde kalmadığı, bölge sorunları ile içe içe geçtiğidir; Doğu Akdeniz’in hidrokarbon zenginliği ise Kıbrıs sorununu bölgenin uluslararası sorunlarının odağına yerleştirmiştir. Ve doğru tespittir ki Doğu Akdeniz’in kıyıdaş ülkeleri ile emperyal petrol şirketlerinin ait olduğu ülkeler, bu doğal zenginliğin paylaşımında azami oranı alabilmek için “hak, hukuk ve pozisyon alma gayretleri içersinde” uluslararası siyaset ve hatta askeri çabalar güdüyor…
Saptırma ise, dünya devletlerinin Kıbrıs Türk tarafını izlediği ve Cenevre toplantısına nasıl yeni fikirlerle gideceği ile ilgilidir. CB Tatar’ın yeni fikirler dediğinin Denktaş’tan miras kalan eski fikirler olduğunu bilmeyen yok ki… Bir başka saptırma da CB Tatar’ın da bilemediğini ifade ettiği şu sözlerde gizlidir: “Bu yeni fikirler bizi nereye taşıyacak”… Halbuki kendisi de dünya da biliyor ki yeni fikirler dediği Denktaş’tan miras vizyon Kıbrıslı Türkleri hiçbir yere taşımayacak, statükoda çakılı kalacak…
CB Tatar’ın sözlerindeki yanlış ise “Kıbrıs meselesinin özü bir egemenlik kavgasıdır” ifadesidir. Kıbrıs sorununun başlangıç tarihi nereden alınırsa alınsın, ister 1950’lerden, ister 1960’lardan, ister 1970’lerden ve isterinse şimdilerden, kavga egemenlik için değil Kıbrıs adasının karasının ve denizinin paylaşımı ile ilgilidir. Enosis ve Taksim Kıbrıslı halklar için bir egemenlik kavgası değildi, adayı paylaşmak ve başka egemenliklere dahil etmek kavgası idi… 1960’ta kurulan cumhuriyette Kıbrıs halklarının yüzde yetmiş-otuz oranında güç paylaşımı vardı, dönemin Türkiye Başbakanı Menderes ve Kıbrıs Anayasasının hazırlanmasında Türk heyetinin başkanlığını yapan Prof Nihat Erim bunu Kıbrıs Türk liderliğine “işlevsel federasyon” diye takdim etmişti… Kıbrıslı halkların liderlikleri ise Enosis-Taksim vizyonlarını terketmedi. Makarios-Grivas ve EOKA adanın tamamını alıp Yunanistan’ın egemenliğine sokmak istedi… Küçük-Denktaş ve TMT de adanın yarısını alıp Türkiye’nin egemenliğine sokmak istedi… Onların vizyonunda Kıbrıslı halkların egemenliği yoktu ve hiç olmadı da…
Sonunda yetki paylaşımı üzerinden çıkan 1963 Aralık olayları… Ve Mart 1964’de BM Güvenlik Kurulu’nda alınan Türkiye onaylı kararla aslan payı Kıbrıslı Rumlara kaldı; Kıbrıs Cumhuriyeti, “Toplumlararası sorun çözülene kadar” Kıbrıs Rum tarafınca tek taraflı olarak yönetilecek ve uluslararası temsiliyet sahip olacaktı… Yönetimin yüzde yüzünü alanlar yetinmedi, kavgaları yüzde yüzü egemen olarak yönetmek değil, yüzde yüzü Yunanistan’ın egemenliğine vermekti… Bunun sürecindeki iç çatışmaları ile Rumlar Kıbrıs’ı 1974 darbesine ve ardından da Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak askeri müdahalesine çıkardı. Sonuçta ada paylaşıldı ama dünyaca kabul görmeyen bir paylaşımdı bu… Şimdi Türk tarafı için sıra bunu resmileştirmede idi… Denktaş’ın tüm siyaseti buna odaklı oldu, başaramadı… Kıbrıs Rum liderliği Mart 1964’te elde ettiğinin kalıcılaşması kavgasını verdi, başaramdı. Ve Türkiye tarafından çözüm olarak önerilen federal yapı ile adayı paylaşmak görüşmeleri düşe kalka ilerledi… Federal paylaşımı Nisan 2004’de Kıbrıs Türk tarafı onayladı, Kıbrıs Rum tarafı reddetti… BM, mevcut statüko için, Kıbrıslı Rumlara ithafen “Sürdürülemez” Kıbrıslı Türklere ithafen de “Kabul edilemez” dedi. Yani statükodaki paylaşım uluslararası onay alamadı…
Şimdilerde ise Doğu Akdeniz’in zengin hidrokarbon yatakları da fotoğraf içine girince paylaşım kavgası daha büyüdü, keskinleşti ve başka taraflar da paylaşımdan hisse kapmaya heveslendi… Türkiye için Kıbrıs adasının güvenlik açısından önemine şimdi ekonomik açıdan müthiş büyük önemi eklendi; hidrokarbonlarda istediği payı alırsa sorunun çözümüne katkıda bulunacak… Yunanistan denetimli Kıbrıs Rum tarafı ise başka kıyıdaş ülkelerle ittifaklar kurararak Türkiye’nin payını da onlarla bilirkte paylaşmak arzusunda; onlar da bu arzudan mutlu… Konu, özünde egemenlik kavgası değildir; gerçeğinde, paylaşımda arsızlık kavgasıdır. ABD, Rusya bu civarda ne egemenliğne sahip ki Kıbrıs sorunun çözümünde ayar çekmeye çalışıyorlar?! Paylaşımda onlar da hissedar olmak istiyor… Kıbrıs Rum tarafının hidrokarbonlar konusunda işletme imtiyazı verdiği emperyal petrol şirketlerinin devletleri buralarda egemenlik kavgası vermiyor; şirketlerinin aldığı payı fiilen kullanabilmesi için devredeler…
Kıbrıs sorunu Cenevre toplantısı için sadece bir mazarettir. Özellikle Türkiye’nin gayri resmi konferansı önermekteki amacı KKTC’nin egemenliğinin tanınmasından çok kendinin hidrokarbonlarda istediği payın verilmesidir; Kıbrıslı Türklerin hakkı diyerekten TPAO’ya verilen işletme imtiyazlarını kalıcılaştırmak ve artırmaktır. CB Tatar ve ekibi Cenevre’de görüşme odasında olacak ama başka ekipler geri planda ve başka bir odada Doğu Akdeniz’in Münhasır Ekonomik Bölge haritalandırılmasının Türkiye’nin talepleri doğrultusunda görüşülmesi üzerine yoğunlaşacaktır. Ve Kıbrıs sorunu görüşme odası, o diğer odadan gelecek haberlere bağlı olarak meşgul kalacaktır; diğer odanın bacasında duman tüterse taraflar federal çözümü görüşmek üzere resmi toplantı düzenlenmesi planını yapacak… Ancak, üç günün sonunda da duman çıkmaz ise, taraflar Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde ilerleme kaydedilmediği için ve birbirlerinin tezlerini ve önerilerini yeniden değerlendirmek ödevi ile Cenevreden ayrılacaktır.
Dolayısıyla CB Tatar’ın “egemenlik kavgası” dediği gerçeğin kendisi değildir. Kıbrıs için onlarca yıldan beri çeşitli tarafların kendi çıkarlarını elde etmek için verdikleri bir “Paylaşım kavgası” vardır ve devam etmektedir. Ezilen de, bu içerikte ve nitelikte olan paylaşım kavgasından pek de nasiplenmeyecek olan Kıbrıs halklarıdır… Ezen de, paylaşımda aslan payı almak isteyen taraflarla, onlar adına Kıbrıs halklarının siyasi yönetiminde bulunanlardır.