Temmuz 2012’de Hristofias’ın AB dönem başkanı olması, Şubat 2013’te de Rum liderliği seçimi olacağı için, Eroğlu, pek de heveslisi olmadığı Kıbrıs sorunu görüşme sürecini dondurdu. Onun gündeminde şu anda sadece UBP kurultayı ve sonrası var…
Kıbrıs Türk halkı da kendi ekonomik açmazlarına odaklanmış, günü kurtarmanın derdinde… Hükümet ve hükümet partisi ekonomik, sosyal ve politik ne varsa kırıp dökmekle meşgul… Muhalefet partileri de hükümetin yarattığı gündemle yetinip, onun üzerinden siyaset yapma tercihinde… Şimdi bir de Lefkoşa Türk Belediyesi için erken ara seçim var, iktidarı muhalefeti bu seçimi kazanmanın peşinde…
Kıbrıslı Rumlar çöken ekonomiden muzdarip; Kıbrıs Rum siyaseti de hem ekonomiye çözüm bulmak, hem de seçimleri kazanmak derdinde…
Yunanistan halkı ve siyasileri de kendi ekonomik çöküntülerinde debelenip duruyor…
Türkiye hükümeti, küresel ekonomik krize rağmen ekonomik büyüme sağlamanın onuru ile kibirini birbirine karıştırtıp, yurt içi ve dışında sağa sola sataşmakta, özellikle de uluslar arası ilişkilerde efelenmekte… Türkiye muhalefeti AKP’ye alternatif olma çabasında hala kısır…
Kıbrıs sorunu, doğrudan ilişkili tüm taraflarının gündeminde öncelikli değil yani; görüşme sürecinin donmuş olmasından gocunan da yok gibi…
Ancak, BM bu süreci belli ki iyi değerlendiriyor. Tüm tarafların odağı başka tarafta iken, BM sessiz ve derinden çalışıp Şubat 2013 sonrası için kendi strateji ve senaryolarını yazmışa, eylem planlarını hazırlamışa benziyor. Yeni Rum lidere, ekonomik konularla ilgilenip Troyka ile kredi anlaşmalarını imzalayacak kadar sabredecekleri ve görüşme sürecini süratle başlatmak isteyecekleri belli oluyor.
Bu aşamada ilgili taraflar nasıl bir duruş alacak?
Yunanistan, “benim halim bana yeter, ne haliniz varsa görün; Kıbrıslı Rumlar ne kabul ederse, onaylıyorum” modunda olacak.
Eroğlu, “Yeni Rum lidere haksızlık etmeyelim, iç sorunlarını hele bir bitirsin, ondan sonra görüşürüz, acelesi mi var; zaten benim seçimler de yaklaşıyor, dur bakalım ne olacak?!” modunda olacak.
BM’nin bu yeni sürecinde en stratejik davranacak olan bir Rum tarafı, bir de Türkiye var.
Yeni seçilen Rum lider, yakıcı iç sorunlara yoğunlaşıp, çözüm sürecine soğuk durursa iç sorunlarda boğulacak ve yıpranacak. Ondan sonra Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde yıpranmış ve belki de halkının güvenini de yitirmiş biri olarak masaya oturacak. Dolayısıyla, onun için doğru strateji, iç sorunlara başlangıç yaptıktan sonra, çözüm süreci için masaya da oturmak ve halkının ekonomik sorunlara olan odağını, Kıbrıs sorunu çözüm olasılığı ile bölmeyi başarmak olacaktır. Bu da ona, hem içerde alacağı ağır ve acı veren önlemlere tepkileri yumuşatacak, hem de görüşmelerin al – ver sürecinde daha esnek olabilmesinde toplumsal hoşgörü sağlayacaktır.
Stratejik davranması beklenen diğer taraf olan Türkiye ise, AB üyeliğine yönelik yeni ve yoğun girişimler başlattı. Erdoğan nerdeyse AB seferine çıkmış durumda, üyelik süreci için saldırgan ağız ile baskı yapmaya çalışıyor. Türkiye ne yaparsa yapsın, Kıbrıs sorunu çözülmeden üye olabilecek değil… BM’nin çözüm için görüşmeleri yeniden başlatacağı konjonktürde de ilgili tüm diğer taraflar zayıf durumda. Türkiye için bu bir fırsat. Görüşme masasına gitmekte isteksiz olan Eroğlu’nu ‘ikna’ etmekte de pek zorlanmaz… Dolayısıyla Türkiye bu süreci stratejik olarak değerlendirip, hem Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumayı, hem de AB üyeliği yolculuğunda vites yükseltmeyi başarabilir.
Türkiye’nin böyle bir stratejisine Eroğlu istese – istemese katılımcı olacaktır; direnirse 2015’teki seçimleri kaybedecek ve yerini çözümü samimi olarak isteyen bir başkasına bırakacaktır.
Bu stratejide Kıbrıs Türk barış güçlerinin kendi stratejileri önemli rol oynayacaktır. Eğer, barış olsun da nasıl olursa olsun gibi bir ruh halinde olurlarsa, Türkiye’nin çıkarlarının garantilendiği ama Kıbrıslı Türklerin hassasiyetlerinin ve çıkarlarının ihmal edildiği bir sonuç olabilir. Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin hassasiyetlerinin buluştuğu bir çözü modelini görüşme masasında sonuca bağlamak, Kıbrıs Türk barış güçlerinin stratejik ödevi olacaktır. Bunun için de şimdiden çalışmaları ve BM’nin yaptığı gibi eylem planlarını ve yol haritalarını çıkarmaları gerekiyor.
Kuzey Kıbrıs’ın toplumsal muhalefeti, Mart ayından itibaren başlayacak olan kritik dönemi iyi okumalı, UBP gündemlerinin mültecisi olmaktan çıkıp, Kıbrıs Türk halkının bugünü ve geleceği ile ilgili toplam siyasetinin belirlenmesine, gündem olmasına ve uygulanmasına odaklanmalıdır.