Toplumsal Cinsiyet Danışma Ekibi (GAT) yetkilileri, “Sosyal ve siyasal değişim için Kıbrıslı kadınların seslerini birleştirmek” başlıklı 2019-2023 yılları arasında yürütülen araştırma sonuçlarını bir basın toplantısı düzenleyerek geçtiğimiz günlerde paylaştı...
Profesör Dr. Emete Biran Mertan ve Dr. Maria Hacıbavlu tarafından yürütülmüş olan proje, “Kıbrıs Akademik Diyaloğu'nun (CAD) lojistik desteği ve işbirliği ile, Birleşik Krallık Ortak Pazar Milletler Topluluğu Vakfı (Commonwealth Foundation UK) ve Avustralya Kıbrıs Yüksek Komiserliği tarafından finanse edilmiş...”
Goethe Enstitüsü’nde düzenlenen basın toplantısında şöyle denildi:
“Toplumsal Cinsiyet Danışma Ekibi (GAT), kadınları güçlendirmek ve seslerinin daha çok duyulmasını sağlamak için Kıbrıs'ın tüm toplumlarından (Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Ermeni, Kıbrıslı Maronit ve Kıbrıslı Latin) kadınları bir araya getiren benzersiz ve öncü çalışması 'Sosyal ve Siyasal Değişim için Kıbrıslı Kadınların Seslerini Birleştirmek' projesinin bulgularını ve önerilerini paylaşmaktan mutluluk duyar.
Proje, Kıbrıs'ın farklı toplumlardan gelen, farklı yaşanmışlıkları ve farklı deneyimleri olan – daha az fırsata sahip olanlar da dahil olmak üzere – kadınların seslerini duyurmayı ve böylece onlara günlük yaşamları ve Kıbrıs Sorunu ve Kıbrıs barış sürecinin etkisi ile ilgili endişelerini, korkularını, toplumsal cinsiyete özgü ihtiyaçlarını ve beklentilerini ifade etmeleri ve paylaşmaları için alan sağlamayı amaçlamaktadır.”
ŞİDDET YAYGIN...
“GAT'ın çok toplumlu Yönlendirme Komitesi tarafından yönetilen projede, Dali, Trulli (Strulloz), Kalabanyot, Akova (İpsoz/Yipsu), Lapta (Lapithos) ve Zümrütköy (Katokopia) köylerinin yanı sıra Latin, Ermeni ve Maronit toplumları için uygun yerlerde yerel kadın gruplarıyla topluluk diyalogları kuruldu. Bu topluluk diyaloglarından bir dizi önemli bulgu ve öneri ortaya çıktı.
*** Kişisel ve/veya aile düzeyinde cinsiyet ayrımcılığı ve cinsiyet eşitsizliği yaygındır. Tüm toplumlardan kadın katılımcıların çoğu, ailede, iş ortamında ve okulda çok çeşitli düzeylerde baskı, ayrımcılık ve şiddeti dile getirmiştir. *** Kadına yönelik toplumsal önyargı ve ataerkil uygulamalar nedeniyle tüm temizlik/bakım işleri kadından beklenmektedir. Ataerkil evlerden gelen bazı kadınlar, annelerinin tüm temizlik, yıkama, yemek pişirme ve benzeri işleri yaptığını ve sadece çocuklara değil, aynı zamanda hasta ebeveynlere de baktığını ifade etmişlerdir. Ev işlerinin ve çocuk yetiştirmenin kadınların tek sorumluluğu olduğunu varsayan geleneksel cinsiyet rollerine meydan okuyan yeni nesil kadınlarda bu konuda bir tür direniş doğmuştur.
*** Kadınların toplumsal ve köy işlerine katılımı söz konusu olduğunda, topluluk işlerinde çok aktif olmalarına rağmen, karar alma süreçlerinde hala erkeklerin seslerinin baskın olduğu ortaya çıkmıştır. Daha küçük toplumlardan (Latin, Maronit ve Ermeni) kadınlar, Parlamento'daki ‘yetersiz sesleri’ konusundaki hoşnutsuzluklarını dile getirmişler ve yasalar üzerinde oy kullanma hakkının verilmesini istemektedirler.
*** Travmanın nesiller arası aktarımı tüm toplumlarda önemli bir soru işaretidir. Bu nedenle, çoğu zaman, anılar ve anlatılar günlük yaşamlarının bir parçası haline gelmiştir. Kadınlardan bazıları, eğitimin önemli rolünü ve yeni nesilleri yeniden travmatize etmeden tarihin nasıl öğretilmesi gerektiğini tartışmıştır.
*** Kıbrıs sorununa uzun vadeli bir çözüm bulunamamasının ve bunun yarattığı belirsizlik duygusunun, insanların yaşamlarını doğrudan etkilediği ifade edildi. Birçok katılımcı, olası bir çözümün olmayışının, çoğunlukla adanın kuzey kesimindeki genç nesilleri yurtdışında iş aramaya yönlendirdiğinin altını çizmiştir.
*** Kadınların ve toplumsal cinsiyet değerlerinin siyasi alanda yeterince görünür olmaması, kadının siyasete yetersiz katılımına yol açmaktadır.
*** Güvenlik konusuyla ilgili olarak Kıbrıslı Türk kadınlar bunu günlük yaşamlarıyla, evlerinde, okullarında ve mahallelerinde kendilerini güvende hissetmemeleriyle, başka bir deyişle daha çok insan güvenliği kavramıyla ilişkilendirirken, Kıbrıslırumlar bunu tüm yabancı askerlerin çekilmesi ve askersizleştirmeyle ilişkilendirmişlerdir.”
SOSYAL POLİTİKA ÖNERİLERİ...
“GAT üyeleri, tüm toplulukların ilgili karar alma organlarına iletilmek üzere 21 sosyal politika önerisini bir araya getirmiştir. Bunlardan bazıları:
*** Kadınların seslerini duyurmalarını ve aktif katılımlarını özendirmek için merkezi ve yerel yönetimlerde daha demokratik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine sahip süreçlerin hayata geçirilmesi,
*** Özellikle kırsal alanlarda genç kadınlar ve kızlar için toplumsal cinsiyet farkındalığı atölyeleri ve eğitimleri düzenlenmesi,
*** Kıbrıslı Latinler, Kıbrıslı Ermeniler ve Kıbrıslı Maronitler gibi küçük toplumların tarihi katkıları yanı sıra sosyal ve kültürel kimlikleri hakkında kapsayıcı bilgiyi özendirmek için eğitim programlarında güncellemelerin yapılması,
*** Kıbrıslı Latinler, Kıbrıslı Ermeniler ve Kıbrıslı Maronitler yasama meclisindeki temsilcilerinin oy kullanma hakkının yanı sıra yasa önerileri üzerinde söz sahibi olma hakkının verilmesi,
*** Tüm toplumlar arasında daha fazla temas olması, ortak bir var oluş anlayışı ve barış kültürünün gelişmesi/yerleşmesi için uzun vadeli bir hedef olarak kurumlar tarafından kolaylaştırılması ve desteklenmesi,
*** Her yaştan kadın için alanında uzman profesyonellerin hizmet sunacağı travma-psikolojik destek merkezinin kurulması ve kolayca erişilebilir olması,
*** Tüm kurumlar ve siyasi parti yapılarının yönetim kadrolarında kadınların temsiliyetinin artırılması,
*** Gazeteciler arasında, özellikle kadınların Barış ve Güvenlik (WPS) gündemine ilişkin hassas haberlerle toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı gazetecilik uygulamalarının özendirilmesi. BMGK'nın 1325 sayılı kararı'nın dört ana ayağı (Katılım, Koruma, Önleme ve Rahatlama ve İyileşme) yazılı basın ve sosyal medya aracılığıyla yaygınlaştırılmalı ve böylece Kıbrıs deneyimiyle ilgisi hakkında daha geniş kitlelerin bilgilendirilmesi,
*** Kıbrıslı kadınların günlük kaygılarına, korkularına ve ihtiyaçlarına ve kurumlara ve yetkililere olan güven kaybının giderilmesine öncelik verilmesi.”
Dr. Maria Hacıbavlu, proje hakkında konuşurken...
Profesör Biran Mertan, proje sonuçlarını sunarken...
Bir grup kadın aktivist, proje sonuçlarını dinlerken...
“Lefkoşa da mahallemi düşledim...”
Harper ORHON
Nereden aklıma gelmiş se ansızın hatırladım geçmişin seslerini ve de kokusunu. Horozcular kahvesinden dedemin yüksek kahkahası yankılanır mahalleye. Sonra kör Mustafanın sesi gelir Abdi Çavuş sokağından “ENVAYİ ÇEŞİT MANİFATURALARRRRR”... Ardından da bağırır daha yüksek sesle “MASIRACI GELDİ GAÇIIIYOOR BAYANLARRRRRRR.”
Onun sesine karışır uzaktan Ali Güllü’nün sesi Girne kapısından. “KEBAP KEBAP YEMESİ SEVAAAPPPP.”
Ona nisbet gibi bağırır çörekçi Minnoş “SICAK SICAK ÇÖREK ELLERİİNNN YANACAAAKKK…”
ÇEŞME YOK ARTIK O SOKAKTA...
Ali Zir’in bacasından yayılır erken hazırladığı şeftali kebaplarının kokusu. Bir rüzgarla silinir derken yerine az önce geçen Minnoş’un Çöreği’nin kokusu kalır sanki. Bazen karıştırıdık Turgut Beyin fırından mı gelir bu güzel koku Minnoş’un çöreğinden mi. O sıralarda bunların önemi yoktu benim için. Varsa da yoksa da oyun idi önemli olan. Evin önündeki beton çeşmeyi at yapmıştım, üzerinde ata biner gibi bindiğim çeşme artık yok o sokakta.
Gökteki binlerce kırlangıcı da hedef yapmışım. İşaret parmağımla orta parmağım tabanca namlusu olmuş, diğer parmaklarım da tabancanın kabzası. Çığlıklar atarak sinek yakalamaya çalışan kırlangıçlar da hedef. Her atıştan sonra namluya üflüyorum, Şahin sinemasında gördüğüm kovboy filimlerindeki gibi.
RESA’NIN KAYIK PASTALARI...
Dedem kahveden çıkmış gelirken cebinden kağıda sarılmış bir kayık pasta çıkartıp bana veriyor. Çok severim Resa’nın kayık pastasını. Fırsat bulmuş kırlangıçlar benden özgürce uçuyorlar Lefkoşa’nın semalarında, artık bu kadar kırlangıcı göremiyorum.
O kayık pasta var ya önce dış kısmını yiyorum, sonra içindeki kısmı yumuşak hafif ıslak yuvarlıyorum elimde, en sevdiğim yeri miss gibi badem kokuyor. Onu yerim. Hammalın Hüseyin, ben Hüseyin dayı derdim, elinde tahta kasa içinde Tansa, Bel Kola ve Bubble Up şişeleri var. Açıyor buzluğunu içine sıralıyor tek tek şişeleri. Öyle bildiğin buzluklardan değil bu, içi su dolu. Su soğutuyor şişeleri ve içinden geçen borulardaki suyu buz gibi. Az sonra babam çıkar gelir, “Hade gelin” der “de Abdullah dayıdan şamişi aldım.” Rahmetli nenem çok severdi. Çok sıcak, üzeri beyaz pudra şeker. Tadı desen anlatılmaz muhteşem….
ANASONLU KATRAN SAKIZI...
Akşam üzeri olmuştur artık Lefkoşa’da bizim mahallede. Koşarak gidiyorum hısardaki yaşlı amcaya, adı hep dilimin ucunda idi yıllarca, artık o da gitti dilimin ucundan. Mahmut mu adı acaba? Sanki öyle ama unuttum işte ama yüzü hala hafızamda. Beyaz tenli nur yüzlü bir adamdı. Katran sakızı alıyorum, anasonlu bir tadı var rengi de siyah, ondan katran sakızı diyorduk. Bir de perisgan aldım. Dondurma külahı gibi ama küçüğü, içindeki toz ağzımda köpürüyor ses geliyor ağzımın içinden ve şekerli ekşili bir de tat. İçinden inşallah atlı Kızılderili yada kovboy çıkar diyerek alıyorum çok sevdiğimden değil yani. Bir de İkbal var o da oyuncak verir de ondan daha çok yüzük çıkıyor diye çok almam. Çok almam derken, anca haftada bir alıyorum zaten para nerede, daha okula gitmiyorum bile. Okul günlerimde harçlık 2 kuruş. Diğer günlerde harçlık yok.
YOLLARA SIRALANAN MERSİN DALLARI...
Kaldırımın üzerine dizerken plastik askerleri, Kızılderilileri ve kovboyları, belediyenin arabası geçiyor mahalleden arkasından suları dökerek, sıcak ya asfalt serinliyor mahalle. Bizden biraz uzakta Fatma nenem bahçeden kesmiş mersin dallarını atıveriyor belediye aracının önüne, mersin kokusu sarıyor mahalleyi bir anda belediyenin tekerleği altında ezilen mersin yapraklarından. Bir de törenlerde mücahitlerin geçit töreninde basacakları yerlere de sıralanıyor mersin dalları, o günlerde Lefkoşa mersin kokuyor mis gibi. Sonra aklıma geliyor kaldırımın üzerine çizdiğim roket şeklini. Aya çıkmışlar herkes onu konuşuyor. Ben de astronot oluyorum çizdiğim roketin içinde, USA da yazıyorum anlamını bilmeden. Nasıl mı çiziyorum? Ya bizim evin duvarından, ya da komuşu evin duvarından söktüğüm alçı ile çiziyorum yere bembeyaz çizgiler. Ne tesadüf uzay aracı Amerikan, Kızılderililer de, kovboylar da. Savaşıyorlar benim hayal gücümle bu Amerikalılar. Derken Panço dedikleri bir adam aklıma geliyor kocaman siyah bir motorla Hammal’ın Hüseyin’in horozcular kahvesine, motorundan çıkan pat pat sesleri ile. Uzaktan görünüyor Ayağı kesik Ali dayı. Tek ayakla bisikletini sürerek geliyor bandabuliyadaki manav dükkanından. Hep hayretle baktım o bisiklete binmesine ve sürmesine, kocaman bir Rally marka pırıl pırıl, siyah, tertemiz, yeni gibi... Tek bir ayakla biniyor, sürüyor, hayret ediyorum çocuk aklımla bile.
KAVRULAN LEBLEBİLER...
Sonra Con kahvesinin kokusu geldi aklıma, o mu yapardı yoksa başka yer mi hatırlamıyorum ama bazen de leblebi kokardı boyum yetmezdi göreyim kazanın içinde kendi kendine kavrulan leblebileri. Ya babam kaldırıdı yukarıya beni göreyim diye, ya da annem. Sarı siyah renkleri mis gibi kokusunu. Daha uzaklara gidiyor burnum taa Arasta’ya, mis gibi tüter susam, annemle hep kavga ederdik bize Haleb fıstıklı tahın helvası alsın diye, almazdı. Sadesini alırdı daha ucuzdur diye. Mesela Turgut beyin fırınından da esmer ekmek alırdık, anneannem tembihlerdi altına bak yanık olmasın diye. Daha ucuz olurdu esmer ekmek. Beyaz ekmeği yediğimi hatırlamıyorum. Ama diğer ekmek ta eve gelsin bir veya iki kez ısırırdım, sıcak ekmeğin tadına doyum mu olur.
HELLİM TENEKELERİNDE SU TAŞIMAK...
İki çeşit ekmek vardı hatırladığım biri beyaz, diğeri esmer. Şimdilerde esmer ekmek daha faydalı diyor bilim adamları. Ben fırından gelirken Sandüççü Rifat beyaz arabasını iterek geliyordu evine yorgun ama mutlu. Bu sırada kadınlar ellerinde hellim tenekeleri ile sıralanmaya başladılar benim ata yani çeşmeye. Öyle lenger kova yoktu o sıralar, hellim tenekelerine dülger Derviş Mişon ortasına bir tahta çakardı tutmak için o hellim bidonlarını. Dört köşe idi tenekeler su gelince onlar doldurulur ve eve götürülürdü sular. Nerede evde su akacak, yoktu bizim mahallede evinde su akan biri. Ta ki evde su aksın yıl 1970, taşındığımız apartman dairesinde gördüm banyoyu da, evin içinde akan çeşmeyi de. Kadınlar sıralanırdı ya çeşmeye, bazan nereden çıktığı belli olmayan bir kavga çıkar saçsaça başbaşa. Ne küfürler sıralanırdı ardı ardına. Şimdi yazamam burada kapanır vallahi sayfa. O kavgayı rahmetli nenem durdururdu. Mahalledeki kadınlar ona karşı çok saygılı idiler. O ne derse o olurdu. Çeşmenin ağası idi.
AYNALI’NIN FISTIKLARI...
Bisikletin üzerinden Efe dayı geçiyor, eve yemeğe gelmiş sanırım. Geri kahvesine dönüyor temiz giyimli, önünde önlüğü ile Kahveci Efe. Kimler gelmiş kimler geçmiş bizim mahalleden Ciğerci Ahmet, Abbas’ın İsmet, Benli Pembe, aklıma kazılmışlar hepsi de. Karşı evin üst katında oturuyordu ailesi ile Tuncer Bağışkan. Hoş avcılık karşıtı olduğundan son yıllarda aramız hiç iyi değildi ama bir değerdi o da, bizim mahalleden bir renk idi. Aynalı’yı unuttum sanmayın, bazan bir fıstık kokusu sarardı mahalleyi, “Aha” derlerdi, “Aynalı fıstık kavurur.” Beyaz arabasını iterek giderdi bugünkü İnönü meydanına. Ne güzeldi lüks ışığı altında sattığı kuru yemişler beyaz el arabası üzerinde sssssssss diye yayan lüks ışığında hala aklımda…
Ne bileyim işte bizim mahalle böyle bir mahalle idi. 6 yaşımda hatırlayabildiklerim, kokusunu burnumda duyduklarım bunlar…
Tuncer Bağışkan'ın sayfasından Abdi Çavuş Sokağı'nın eski hali...
Reno Wideson'un kamerasından eski Lefkoşa...