Dün Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı New York’ta Kıbrıs Sorunu ile ilgili görüşmeler yapmak üzere adadan ayrıldı. Yapılacak bu görüşmelerde adadaki çoğu insandan yaşlı olan bu sorun için yine bir çözüm aranacak.
On yıllık bir aradan sonra Kıbrıs Sorunu yeniden gündemimizin merkezine oturdu. Tabii, tekrardan hareketlenen bu gündem maalesef siyasetçilere ikincil fırsatlar da yarattı. Önümüzdeki yıl içerisinde sürprizlerle dolu bir milletvekilliği seçimi olacağından dolayı, insanımızı keskin bir şekilde bölmeyi başaran bu sorun konusunda saflar bugünden sıklaştırılmaya başlandı. Siyaset yine son seçimlerden sonra hükümetlerde ve belediyelerde yapılanları/yapılmayanları unutturacak, toplumu Kıbrıs Sorunu öznesinde ikiye bölecek ve tarafların fire vermemesi sağlayacak bir fırsatçılık sürecine girdi.
Peki, bu süreç bize neleri göz ardı ettiriyor? Acaba siyasi partilerin Kıbrıs Sorunu dışında temelleri sağlam, tartışılmış, araştırılmış, detaylandırılmış ve önce kendi üyesine, sonra da halka anlatabildiği politikaları var mıdır?
Mesela bu ülkede bizi kanser eden, ömrümüzden ömür çalan ve dünyada yasaklanmış uygulamalar var.
Asbestten yapılan su borularımız, filtresiz elektrik santrallerimiz ve yüksek oranda kansere sebep veren ÇEVRE SORUNLARIMIZ var.
Peki, çevre ile ilgili siyasi partilerimizin Kıbrıs Sorunu kadar tartışılmış, kendi üyesine ve halka anlatabildiği bir politikası var mı?
Trafikte sürekli kurban veriyoruz. Alkollü araç kullanmanın yüksek olduğu, tehlikeli uygulamaların can aldığı ve son atmış yılda sürekli artan bir TRAFİK SORUNUMUZ var.
Peki, ulaşım master planı ve toplu taşıma ile ilgili siyasi partilerimizin Kıbrıs Sorunu kadar tartışılmış, kendi üyesine ve halka anlatabildiği bir politikası var mı?
İçine sağlıklı giren vatandaşın hasta olarak çıkabileceği bakımsız, eski ve depresif hastanelerimiz var. Çökmüş bir sigorta sistemimiz var. Sağlık bakanlarını, kendi kendilerini yurt dışına sevk ettirecek kadar ciddi bir SAĞLIK SİSTEMİ SORUNUMUZ var.
Peki, sağlık sistemi ile ilgili siyasi partilerimizin Kıbrıs Sorunu kadar tartışılmış, kendi üyesine ve halka anlatabildiği bir politikası var mı?
- Bu ülkede genç jenerasyonu ciddi olarak etkileyen, hayatları mahfeden, canları alan ve toplumun yüzleşmekten kaçındığı bir UYUŞTURUCU SORUNU var.
Peki, bir toplumun gençliğini zehirleyen bu sorun ile ilgili siyasi partilerimizin Kıbrıs Sorunu kadar tartışılmış, kendi üyesine ve halka anlatabildiği bir politikası var mı?
- İmar planları olmayan kentlerimiz ve dünyada benzeri olmayan bir imar yasamız var. Çarpık yapılaşmamız, parksız mahallelerimiz, engellilerin giremediği kamusal alanlarımız var. Gün ve gün yok ettiğimiz kültürel mirasımız var. Ciddi bir MEKÂN POLİTİKALARI EKSİKLİĞİMİZ var.
Peki, yaşadığımız mekânları ve hayatımızı kalitesiz kılan bu sorun ile ilgili siyasi partilerimizin Kıbrıs Sorunu kadar tartışılmış, kendi üyesine ve halka anlatabildiği bir politikası var mı?
Eminim ki bu politikaların olup olmadığını sorguladığımız anda aklımıza ilk olarak seçim kitapçıkları ve hükümet programları gelecektir. Üzülerek söylüyorum ki bu kitapçıklar politikaların olmamasından dolayı kısa sürede seçim için hazırlanan çalışmalardır. Herhangi bir konuda sağlıklı bir politikanın oluşabilmesi için geniş kitlelerle tartışılması, paydaşlarla yoğrulması ve çalıştaylarla yapılandırılması gerekir. Dahası belirlenen politikanın öncelikle üyeler tarafından benimsenmesi, ardındansa halka anlatılabilmesi için bu süreç zaruridir.
1974’den sonra kansere ve trafiğe kurban verdiğimiz insanların sayısı, Kıbrıs Sorunu yüzünden hayatını kaybeden Kıbrıslıların sayısını kat ve kat aşmış durumdadır. Bu sayı artmaya devam ederken bizim kendimize sormamız gereken bir soru var: Politika eksikliğinden dolayı hayatımızı kaybetmememizin acısı, kin ve nefret uğruna öldürülmenin acısından daha mı azdır? Kaybedilen bu canlara sebep olan sorunların çözülmesi için en az Kıbrıs sorunu kadar uğraşılması gerekmez mi?
Bu sorunun cevabını aslında hepimiz biliyoruz. Bu yüzden artık “kral çıplak” diyebilmeli ve bu sorunların en az Kıbrıs Sorunu kadar önemi olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü an itibariyle hayatımızı etkileyen tek ciddi sorun çözümsüzlük değildir. Kıbrıs Sorunu sebebiyle siyasetimizin tüm diğer sorunları ikinci plana itmesi ise tek kelime ile tehlikelidir..
Ülkemizdeki diğer tüm sorunları da birinci plana getirerek çözüm önerisi sunan politikalar üretmek ise tüm siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumdaki bireyler olarak bizlerin öncelikli görevidir.