Kaç kuşak ‘çözüm’ü beklerken büyüdü.
Gençlik yıllarını orta yaş ve ilerleyen yaş izledi peşi sıra…
Çocuktuk, büyüdük, hep ‘çözüm’ umuduyla yaşadık.
Kaç ‘barış yılı’ ilan edildi bugüne kadar Kıbrıs için, sayısını unuttuk.
Hangimiz “Yakında anlaşma olacak, askerliği biraz daha erteleyeyim” demedik, biz celbi gelmiş erkekler?
Bu kadar ‘okuma’ merakı biraz da o yüzden oluşmadı mı?
Önce üniversite… Sonra master… Doktorayla devam hatta…
Maksat zaman geçsin, belki geçip giden zaman çözümü getirir de askerlik de kalkar.
Hem iş imkanları da açılır böylece…
Şimdi master diploması alsan ne, doktoralı olsan ne?
İş bulsan vay! Ki o bile zor… Zor topuz bulsan maaş düşük. Gelecek belirsiz.
İş bulmasan zaten vay!
Göçmek mi zor, kalmak mı?
Ana-babalar artık “Evladım, git oku, ama mutlaka Kıbrıs’a dön” demekten çoktan vazgeçti.
Hatta artık açık açık “Sakın dönme, orada iş bul, hayatını kur” diyor aileler çocuklarına…
Hatta “Sen yerleş, bizi de alırsın yanına” diyenler bile var.
“Umudu kesmek” mi dediniz yurdunuzdan?
Gençlerle aileleri arasında çok yaygınlaşan bu diyalog anlatmıyor mu ‘umut’ konusunda nereye vardığımızı?
‘Can’ çıkmadı henüz, ama yerlerde sürünüyor ‘umut’ artık…
‘Çözüm’ hala tutunacak tek dal gençler için, yerlerde sürünse de…
**
Müzakerelerde mülkiyeti konuşuyoruz bu aralar sıklıkla… Toprağı da…
“Çözüm için ne kadar toprak verilecek” diye başlayan sorular pek bol… Rakamlarla uğraşıyoruz. Toprak parçasına ve onun yüzölçümüne takılıyoruz.
Mülkiyette ‘söz sahibi’ üzerine şekilleniyor tartışma, sürtüşme…
Ciddi konular. Ve önemli… Ve mutlaka olabildiğince adil çözülmeli bunlar… Güçlü bir çözüm için olmazsa olmaz bunlar…
Güvenlik de öyle… Devletin şekli de… Güç paylaşımı da… Garanti sistemi de… Uluslar arası ilişkiler de… Ekonomi de… AB hukuku da…
Kağıt üstünde ve masa başında halledilmesi gereken işler bunlar…
Kıbrıs sorununun temel parametreleri belli ve –herkesin bildiği gibi- neyin nasıl çözülebileceği de açık… 47 yıldır müzakeresi yapılan bir meselenin nesi kalır ki bilinmeyen? Teferruatlar da önemli ama, çözümün genel çerçevesinin ne olacağını bilmeyen yok. Bir kaşık suda fırtına koparmanın da hiç, ama hiç anlamı yok.
**
Kıbrıs sorununa parametrelerin ve kağıt üstündeki siyasi, hukuki, askeri gereklerin ötesinde de bakabilmek gerekiyor.
İnsani yönden özellikle…
“Gençler ve çocuklar bu adada ne yapacak?” sorusuna kafa yormalı mesela…
Ne iş yapacaklar büyüyünce?
Ne yiyecek, ne içecekler?
Mesela mülkiyete bakalım: Şimdi, şu anda, mevcut koşullarda KKTC’nin ‘egemen’ topraklarında kaç genç insan ‘ev sahibi’ olabiliyor ki?
Ailesinden bulmayan, piyangoda kazanmayan ya da karanlık işlerden dolayı parsayı toplamayan kaç kişi çalışarak, emeğiyle, aybaşı aldığı maaşla konut sahibi olabiliyor?
Ganimet ya da değil, eşdeğer ya da tahsis, herhangi bir yolla mülk sahibi olan aileler bir nesil sonrasına bir arsa, bir dönüm arazi, belki bir ev yaptı, koçanı nda devretti.
Bir sonraki nesil ne yapacak? Hatta şu an ne yapıyor yeni evliler, nişanlılar, evlilik planı yapanlar?
Kaç para kazanacaklar da bunun ne kadarını konut sahibi olmaya harcayabilecekler ve TL cinsi kazanıp Sterlin cinsi ödemenin kahrına ne kadarı dayanacak?
Tam egemen KKTC toprakları, ne kadar mutluluk veriyor, gelecek vaat ediyor genç insanlarımıza?
Kıbrıs sorununa bir de bu tip sorularla baksak nasıl olur?