Mustafa Öngün
m.ongun85@gmail.com
Her düzen, şu veya bu şekilde, kendi değerlerini, ekonomisini ve anlayış biçimlerini yaratır. Aynı şekilde her düzen kendi koruyucularını da oluşturur. İlk muhafazakârlar tam da bu koruyuculuk görevini üstlendikleri için muhafazakâr ismine layık görülmüşlerdi. Onlar, Monarşiyi yıkmak isteyen devrimcilere karşı, olagelmiş monarşi düzenini değerleriyle birlikte muhafaza etmek isteyenlerdi. Kıbrıs sorunu da bugünkü haliyle kendi düzenini ve bu düzenin muhafazakârlarını yaratmıştır.
Kıbrıs sorunu ve düzen kavramlarını birlikte kullandığımızda çoğumuzun aklına KKTC gelse de, benim burada anlatmaya çalışacağım düzen ve onun muhafazakârları KKTC düzeni değildir. Anlatmaya çalışacağım düzen Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik oluşan ve her düzen gibi kendi muhafazakârlarını ve ilericilerini oluşan bir düzendir. Evet, yanlış okumadınız, artık Kıbrıs sorununun çözümünü isteyenler arasında muhafazakârların ve ilericilerin olduğunu düşünüyorum. Dahası, bu tarafların bir an önce belirlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Düzenin üç ana unsuru
Öncelikle, Kıbrıs sorununun kendi düzeni oluşmuştur derken ne demek istediğimi açarak başlayayım. Bunu anladığımız zaman, düzenin muhafazakârlarını ve ilericilerini de anlamak daha kolay olacak. Kıbrıs sorununun düzeni dediğim şeyin oluşmasında öncelikli faktör bugün artık herkesin çözüm istemesidir. Söylem olarak federalizme siyasi kariyeri boyunca karşı çıkan Eroğlu ve genel olarak sağ cenah bile bugün artık açık bir şekilde federal bir çözüm istediğini dile getirmektedir. Bu durum, eskiden büyük ayrımlara neden olan çözüm isteyenler ve istemeyenler ayrımını önemsizleştirmiştir. “Onların niyeti farklı” veya “onlar aslında çözüm istemiyor ama biz istiyoruz” diyerek hala daha bu ayrımları korumaya çalışanların işi niyetlere kalmış olsa da, biz pratiğe bakarak yazmak durumundayız. Pratiğe baktığımızda ise herkes çözüm ister hale gelmiş, merkez sağ ve sol arasında keskin ayrımlar yapmak oldukça zor bir hal almıştır. Bazılarımız kızacak olsa da gerçek budur.
Düzenin ikinci ve daha önemli olan ayağı ise sorunun çözümünün nasıl olacağına dair oluşan konsensüstür. Düzen, sorunun çözümüne yönelik basit bir formül üzerine yapılanmıştır. Bu formül, aslında hepimizin bildiği o ünlü formüldür: Liderler diplomatik görüşmeler sonucu anlaşacak ve toplumlarını referanduma “evet” demek için ikna edecek. Kıbrıs sorunu dediğimiz şey de çözülecekse ancak böyle çözülecek. Danışmanından tutun da akademisyenine, tercümanından tutun da sivil toplum örgütü çalışanlarına varıncaya kadar birçok insanın hayatına şekil veren bu düzen, bu basit formül üzerine kurulmuştur. Formülü yakından incelediğimizde ise düzene dair önemli bir özellik ortaya çıkar. O da şudur: Çözüm ancak ve ancak yukardan aşağıya doğru gerçekleşebilir. Liderler bütünlüklü çözümde anlaşır ve sonrasında yeni Kıbrıs inşa edilir. Tabandan başlayacak bir çözüm mümkün değildir.
Muhafazakârlardan ve ilericilerden bahsetmeden önce düzenin bir başka boyutundan daha bahsetmemiz gerekiyor. Düzendeki en yaygın inanışlardan birisi de liderler anlaşıp toplumlarını referandumda “evet” demeye ikna ettikten sonra, her şeyin ama her şeyin değişeceğidir. Biraz karikatürize ederek söyleyecek olursak, düzenin inanışına göre, referandumdan “evet” çıktığı takdirde Kıbrıs artık Kıbrıs olmayacak; “evet” hepimizi cennete götürecektir. İki “evet” cennetin biletidir. Bu inanışı tersten okuduğumuz zaman düzen ile ilgili bir başka unsuru daha keşfetmiş oluruz: Referandumdan iki “evet” çıkması radikal bir değişimin sonucu olamaz. Radikal değişim, tek bir şeyin sonucunda ortaya çıkabilir: Referandumdan çıkacak olan “evet”in. Kısacası, düzen, hakiki bir değişimin, liderlerin bütünlüklü çözüm üzerinde anlaşması sonucunda olacağını buyurur.
Muhafazakarları ve ilericileri tanımlama
Şimdi esas konumuz olan muhafazakârlar ve ilericilere gelecek olursak, ilk önce şunu hatırlatalım: Bir düzenin muhafazakârlarının ortaya çıkması için öncelikle düzeni değiştirmek veya yıkmak isteyenlerin ortaya çıkması gerekir. Dolayısıyla muhafazakârları anlamak için öncelikle değişim veya devrim isteyenleri anlamak elzemdir. Değişimi isteyenler düzenin - yukarda bahsettiğim - ana unsurlarından sadece bir tanesi dışında neredeyse hiçbiriyle hemfikir değildir. Aksine, onlar, diğer unsurları yıkma niyetindedirler. Hemfikir olunan konu ortada bir sorun olduğu ve sorunun çözülmesi gerektiğidir.
Buradan hareketle sayıları giderek artan bir kesimi bu düzenin içinde ilerici yapan unsurlardan birini görebiliriz: İlericilere göre, sorun yukardan aşağıya değil, aksine, aşağıdan yukarıya doğru çözülebilir. Onlar, liderler bazında görüşmeleri sembolik olarak önemli ancak çok daha geniş bir sürecin küçük bir parçası olarak düşünür. İlericiler için referandum önemlidir ama iki “evet”, liderlerin toplumları ikna etmesiyle değil, toplumların birbirlerini ikna etmesiyle mümkündür. Bu nedenle, ilericiler için referandumdan evet çıkması ancak ve ancak tabandan yukarıya doğru işleyen bir sürecin ürünü olabilir.
Farklı bir biçimde söyleyecek olursak, ilericiler için, liderlerin görüşmesi buz dağının görünen kısmıdır. Dağın kendisini yıkmak görüşmeler dışında atılacak yaratıcı adımlarla mümkündür. İki toplumlu oluşumlar, daha fazla sınır kapısının açılması, Maraş ile ilgili girişimler, izolasyonların kaldırılmasına yönelik adımlar, belediyelerin birlikte hareket etmesi, iki toplumlu işletmeler ve daha birçok adımın atılması ilericiler için esastır. Bu adımlar atılmadığı durumda liderlerin görüşmesi buz dağının görünen kısmına yapılan rötuşlar olarak kalacaktır.
İşte düzenin muhafazakârları tam da burada devreye girmektedirler. Muhafazakârlar, diğer bütün muhafazakârlar gibi yeni ve yaratıcı adımlara şüphe ile yaklaşmakta ve bu gibi yaklaşımları anlamsız korkularla karşılamaktadır. Çünkü düzen sorunun yukarıdan aşağıya doğru çözüleceği inancı üzerine kurulmuştur ve muhafazakarların derdi düzeni korumaktır. İlericiler için radikal değişim vakit kaybetmeden başlamalıdır. Maraş’ın açılması, sınır kapılarının artırılması, izolasyonların kaldırılmasına yönelik adımların atılması, iki toplumlu işletmelerin ve sivil toplum örgütlerinin artırılması, toplumların birbirlerine olan güvenini artıracak her türlü radikal adımın korkmadan hayata geçirilmesi, ilericiler için hemen şimdi başlamalıdır.
Muhafazakârlar için ise bunlar liderler anlaştıktan ve toplumlarını “evet” demeye ikna ettikten sonra başlayabilir. Neden mi diye sorarsanız, çünkü düzen değişimin “evet”ten sonra başlayacağını buyur etmektedir. Bu bağlamda ilericilerle muhafazakârları ayıran en önemli özellik şudur: İlericiler referandumdan çıkacak olan “evet”i radikal değişimlerin sonucu olarak görürken, muhafazakârlar bunun tam tersine inanmaktadır. Onlar, “evet”i radikal değişimin başlangıcı olarak tasarlamaktan ileriye gitmemektedirler.
Muhafazakârlar genelde insanlar arası ilişkileri ve toplumsal yakınlaşma ve işbirliklerini küçümser. Fransız devriminde ortaya çıkan muhafazakârların aksine, onlar, toplumu dönüştürmeyi bir "mühendislik projesi" olarak düşünürler. İlericiler çözümün uzun zamanda adım adım gerçekleşeceğini savunurken, muhafazakarlar değişimin hızlı ve bir anda olacağını tasarlar. İlericiler toplumları ayakta tutan sosyal/kültürel tüm insani değerleri öne çıkarır ve bunları insani olarak yakınlaşmanın ana unsuru olarak kabul eder. Muhafazakârlar mütekabiliyeti ön plana çıkarırken, onlar, insani olanı temel alır. Örneğin ilericiler, Mağusa/Maraş ekseninde kentlerinin atıl halde oluşunu insani olarak bir sorun görürken, muhafazakârlar insani değerler üzerinden siyaset yapmayı yeğlemez.
Sonuç
Artık açıktır ki, Kıbrıs Sorununun geleneksel çözüm isteyenlerle istemeyenler ayrımı pratik olarak bir mana ifade etmemektedir. Daha anlamlı olan ayrım, çözüme yönelik düzeni muhafaza etmek isteyenlerle bu düzeni yıkmak isteyen ilericiler arasında oluşmaktadır. İlericiler, çözümün tabandan başlayarak yukarı yayılmasını ve radikal değişimin hemen şimdi başlamasını savunurken, muhafazakârlar çözümün yukardan aşağıya doğru olabileceğine ve değişimin referandumdan çıkacak iki “evet”ten sonra başlayacağına inanmaktadırlar.
Tarafların hangisinin haklı çıkacağını zaman gösterecek olmasına rağmen, önümüzdeki süreçte ilericilerin ve muhafazakârların yazıda anlatıldığı şekilde ayrışmaya başlayacağı açıktır… Görünen o ki, önümüzde cevap bekleyen önemli sorularımız vardır: 40 yıllık düzeni mi muhafaza edeceğiz? Tabandan başlayan değişimlerin ardından mı gideceğiz?