Türkiye hükümetinin ve onun seçtirdiği Kıbrıslı Türk liderin Kıbrıs sorununun çözümü için şimdilerde dillendirdiği tez, yirmi yıl öncesine kadar gene Türkiye Hükümeti ile onu Kıbrıs sorununda sürükleyen Denktaş’ın vizyonudur; yani iki devletli çözüm…
Türkiye hükümeti ile Tatar onlarca yıl görüşülen BM Ölçütlerinin ulaşılabilir bir çözüm olmadığının yaşanarak kanıtlandığını iddia ediyorlar; bu iddia doğru değildir. Denktaş, kendine ait olan iki devletli vizyonunu terketmeden BM Ölçütlerinin olduğu görüşme masasına oturdu, kalkt; BM Ölçütlerinde çözüm için yapılan her öneriye ve girişime ters tepki verdi, adı “Mr No” olarak anılır olmuştu. Dolayısıyla, Denktaş döneminde federal çözüm etkin bir şekilde masada konuşulmadı. Nisan 2004 referandumu ile birlikte roller değişti; Rum liderler “Mr No” oldu ve görüşme masasında Kıbrıslı Türklerin azınlık olacağı üniter devlet yapısına yakın bir kurguyu talep etmeye başladılar. Federal çözüm bu dönemde de etkin ve samimi bir şekilde görüşülmedi… Ve gene dolayısıyla, tükenen aslında federal çözüm değil, Türk tarafının iki devletli çözüm tezi ile Rum tarafının üniter devlet tezidir. Ama her iki taraf da halen daha bu tezlerinde ısrarla duruyor.
İki tarafın duruşlarındaki ısrarlarının sebebi de aynıdır: Öncelik, Doğu Akdeniz’in hidrokarbonlarından aslan payını almak… Bunun için de Doğu Akdeniz’in Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) haritalandırılmasında taraflar zıt ve zıtlaşmış duruştadır. Kıbrıs Rum tarafı Doğu Akdniz’de Türkiye haricindeki kıyıdaş ülkelerle ittifaklar oluşturmuş, Türkiye’yi nerdeyse yok farzeden MEB haritalandırması yapmıştır. Türkiye de uluslararası hukukun kendine verdiği hakların ötesine ulaşmak arzusundadır ve örneğin Kuzey Kıbrıs’ın MEB’ini kendine dahil etmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB’inde de Kıbrıslı Türklerin ortaklık payı iddiası ile payı kendi kullanımına almak istemektedir. Kıbrıs sorunu denilen sorun artık Aralık 1963’te başladığı ve Temmuz 1974’ün yarattığı fiili durumun nedenlerinin zemininden çıkmıştır. Kıbrıs sorunu Türkiye ve Kıbrıs Rum tarafı için Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları üzerinde egemenlik sorunu olmuştur. Bunun adını Türkiye tarafı zaten koymuştur: “Mavi Vatan”.
Şimdiki aşamada tarafların önceliği Doğu Akdeniz’de hakimiyet üstünlüğüne sahip olacak bir sonuç için uzlaşmak… Ama bu konuda birbirlerini o kadar ret ve inkar ediyorlar ki, bunu açıkça görüşecek zemini de kurgulayamıyorlar… Dolayısıyla, geleneksel “BM Ölçütlerinde Kıbrıs sorunu çözüm görüşmeleri” süreci canlı ama sürüncemede kalmalı, sahnede BM çatısında görüşmeler oyunu oynanmalı… Yani, onlarca yıl olduğu gibi samimi olarak federasyonu görüşmeden, tarafların kendi tezlerini öne sürdüğü konuşmalar uzun uzadıya yapılmalı, havanda su dövülmeli… Ve bu arada da taraflar paralel ve resmi olmayan gizli görümeler yapıp MEB haritalandırılması ve hidrokarbon kaynaklarının üleşimi konusunda uzlaşma zemini bulmaya çalışmak… Bu strateji, kendileri için azami kazançlı sonuca ulaşmak amacında olan Türkiye ve Kıbrıs Rum tarafının ortak ihtiyacıdır.
Bu nedenle, Kıbrıs Türk liderliğinde hiçbir risk almamak üzere Türkiye Tatar’ı KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçtirdi. Bu nedenle, Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis de, Akıncı döneminde süreci uzatmak için sahnelediği “Desentralizasyon kod adlı kafa karışıklığı oyunu”nu artık terk edip, “BM Ölçütlerine destek kod adlı barış güvercini oyunu”na yöneldi. Böylece taraflar süreci uzatmak için, mevcut statükoyu daha bir süre korumak amacıyla birbirlerini beslemek üzere rol kesiyorlar. Beklenti, BM Genel Sekreteri Guterres’in daveti ile Şubat ayı içinde Kıbrıs sorunu görüşme süreci için yeni bir başlangıç toplantısını yapmak, Türkiye’nin önerisi olan ilgili beş taraf ve BM ile masaya oturmak… Türkiye ve Kıbrıs Rum tarafları tezlerini masaya koyacak, uzun uzun ve sonuç alınmamak üzere “yapayım da olmasın” nitelikli tartışmalar yapılacak. Aynı anda da paralel olarak, kapalı kapılar arkasında, Türkiye ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ heyetleri ilgili diğer tarafların arabuluculuğunda MEB haritalandırılması ve hidrokarbon kaynakları üleşimi konusunu görüşecek. Bu konuda gelişme olmadan Kıbrıs sorunu konusunda sonuç olmayacağı gibi, tarafların duruşu da ara-sıra keskinleşecek; keskinleşmenin ölçüsü diğer konudaki farklılığın ve zıtlaşmanın derecesine bağlı olacak…
Herhangi bir yakınlaşma olmazsa ve fakat yakınlaşma zorunluluğu da olduğuna göre, taraflar Kıbrıs sorunundaki tezlerini yeniden gözden geçirmek ve karşı tarafın tezlerini de derinliğine incelemek ve bilahare yeniden bir araya gelmek üzere konferansa bir süreliğine ara verilecek. Bu arada da, Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynakları ile ilgili emperyal ABD şirketleri ile bağlantısı olduğu öteden beri bilinen yeni ABD Başkanı Biden de görevini resmen devralmış olacak; sağını solunu kolaçan ettikten sonra da eskiden ilgili olduğu şirketlerin ‘hayrına’ Kıbrıs sorununu, yani Doğu Akdeniz Hidrokarbon sorununu çözmeye el atacak…
Algı o ki, Biden bu konuda Kıbrıs Rum tarafına yakındır… O, o zamanlarda idi… Şimdi durumlar farklılaştı, Türkiye’nin imkan ve kabiliyetleri bu süreç içinde değişti ve arttı; Türkiye’nin dahil olduğu bir çözüm şekli, hidrokarbonların kaynağından çıkarılması ve tüketim pazarlarına rekabetçi fiyatlarla ulaştırılması ekonomik olarak daha akıllı bir çözüm olacaktır. Biden’in eskiden ilgili olduğu petrol şirketlerinin çıkarları da bir an önce Doğu Akdeniz’de barışçıl bir ortam oluşması ve faaliyetlerini huzur içinde yürütebilmelerine bağlıdır. Dolayısıyla, Erdoğan ve Biden, diğer konular yanında Doğu Akdeniz konusundaki sorunları çözmeyi de dolaylı ve/veya doğrudan görüşecektir.
Tüm bu süreçlerde Kıbrıs Türk tarafı, makina mühendisliği terimi ile, avare dişli olarak sistemde olacak; Erdoğan-Biden görüşme aşamasında da Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafı ile sadece birbirlerini döndüren bir çift avare dişliler olacaktır. Peki, Kıbrıs sorununu çözerler mi? Hidrokarbon sorununu çözecekleri kesin de, geleneksel Kıbrıs sorunu ve Kıbrıslılar ne olur belli olmaz… Ya, Biden Kıbrıslı Rumları, Erdoğan da Kıbrıslı Türkleri kendine tabi tutmak isteyecek ve dolayısıyla çözümsüzlük koşullarında Kıbrıslı taraflar avare dişli çifti olarak hareket etmeye devam edip “Avare” şarkısı ile oyalanacak; ya da, TPAO dahil hidrokarbon şirketlerinin çıkarlarının garantilendiği bir şekille Kıbrıs sorununu BM Ölçütlerinde çözcekler…
Bu şimdiki Kıbrıslı liderlerin aklı ile, Kıbrıs’ın halkları uluslararası siyasette avare dişli olmaktan öteye gidemeyecek, maalesef… İsteyen kendini dev aynasında görsün… Bu durumu ne mi değiştirir?! Yirmi yıl öncesinde olduğu gibi Kıbrıslı Türklerin BM Ölçütlerinde çözüm için sokağa dökülüp kitlesel demokratik eylemler yapması…