Kıbrıslı Rumların seçtiği yeni lider Anastasiadis ve onun atadığı hükümeti işbaşı yaptı. Şimdi Kıbrıslı Rumlar ekonomik sorunlarının çözümüne, Kıbrıslı Türkler ise Kıbrıs sorunu çözüm sürecine odaklanmış durumda…
Anastasiadis ekonomik sorunlara öncelik verecek, biraz soluklanınca da Kıbrıs sorunu ile ilgilenecek. Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde, Eroğlu – Anastasiadis dönemi olarak anılacak yeni bir aşamaya girilecek. Ve iki muhafazakar – milliyetci liderin sürdüreceği görüşmeler dönemi yeniden başlamış olacak; ilerici ve sol partiler gene ve artık bu süreçte muhalif kalacak. Yani, başa dönülmüştür…
Kıbrıs sorununa federal çözüm tezini savunan Kıbrıs Türk ve Rum sol ve ilerici hareketinin temsilcilerinin, yani CTP ve AKEL’den seçilen liderlerin görüşme masasına oturmaları, gerek adada, gerekse soruna ilgi duyan üçüncü taraflarda, çözüm ve barış yönünde olumlu bir beklenti ve heyecan yaratmıştı. İlk defa aynı tezi benimsemiş liderler masaya oturuyordu. Çözerlerse, Nobel Barış ödülünü bile alabilirlerdi… “Bunlar da çözemezse, kim - nasıl çözecek?” endişesi de vardı…
İşte en kritik nokta burada idi. Onlar da çözemezse, Kıbrıslıların, Kıbrıs sorununu çözemeyeceği algısı, yargısı, düşüncesi, değerlendirmesi, adına ne denirse densin, ortaya o çıkacaktı. Yani, Kıbrıs sorununda değişik Kıbrıslı liderler bileşkeleri denendi, hatta federal çözümde mutabık olan iki sol lider dahi denendi, gene de çözülemedi. Demek ki, çözümü ancak ve ancak, üçüncü taraflar gerçekleştirebilecek; ödev onların…
Yeni başlayacak olan süreç, böyle bir gölge altında başlayacak ve liderler gölge oyununun perdedeki görüntüsü olacak. Kendilerini ilgili, yetkili ve hatta sorumlu gören Türkiye, Yunanistan, İngiltere, AB, ABD ve hatta Rusya çözüm için ‘sinerji’ yaratıp, bir paket hazırlayabilir ve BM vasıtasıyla da liderlere şu mesajı verebilir: “Gene çözemediniz. Dünya ve uluslar arası toplum, Kıbrıs sorunundan bıktı, usandı. Size verdiğimiz her türlü desteğe rağmen, uzlaşamıyorsunuz. Çözüm, sizin başaracağınız bir proje değildir, projeyi bize ihale etmiş oluyorsunuz. Biz çözüm paketini sizin için hazırladık, size düşen bunu halklarınıza onaylattırmaktır”. Yani, kendilerinin hazırladığı bir paketle Kıbrıslı taraflara çözümü de, modelini de empoze edecekler… 1959 Londra – Zürih Antlaşması süreci gibi…
Böyle bir aşamaya gelinmesinin nedeni de Kıbrıs halklarının sol ve ilerici siyasi partilerinin, görüşme masasında sonuç alamamasıdır. Bunun sorumlusu da, Kıbrıs Türk solunun liderinin görüşmelerde attığı ileri adımlara Kıbrıs Rum solunun liderinin ayak uyduramaması ve geride kalmasıdır. Bunun yanında, iki liderin birlikte başardıklarını kamuoyuna açıklamaya cesaret edemeyen Kıbrıslı Rum lider Hristofiyas, hem Talat’ın seçim kaybetmesine, hem de yeni seçilen Eroğlu’nun da beğenmediği bu mirası reddedebilmesi için haklı zemin bulmasına neden oldu. Ve kendi siyasi mezarını da kazdı. Ancak olan da, adanın sol ve ilerici partilerine oldu; onlar da Kıbrıs sorununu çözme yeteneğine sahip değiller yargısı ile sağ siyaset ve onun destekçisi olan üçüncü taraflar çözüm siyasetinde egemenliği ele geçirdi.
Kıbrıs’ta artık sol ve ilerici siyaset, adanın ve etkili tarafların sağ siyasetinin üreteceği çözüm modelini kabule ve desteklemeye mahkum kalacaktır. Kıbrıs’ın sol ve ilerici tarihi, “suçlu ayağa kalk” dediğinde Kıbrıs Türk sol ve ilerici siyaset unsurlar yerine oturulu kalabilecektir.