Kıbrıs tarihi neden tekrar tekrar okunmalı? Ortada 60 yılı aşkın bir süredir çıkmaz döngü içerisinde savrulur gibi süregelen bir Kıbrıs sorunu var. Soruna çözüm bulma adına birbirine benzer (ve bu yüzden neredeyse kalıplaşmış) birçok başarısızlık öyküsü de mevcut. Bu veriler ışığında tarihi tekrardan okumanın ne faydası olabilir? Bu soruya olumlu bir cevap bulabilmek adına kabul edilmesi gereken nokta şudur: uzun yıllar boyunca, adanın her iki tarafında da, küçük yaşlardan itibaren, Kıbrıs tarihi algısı (aşırı) milliyetçi eğilimler doğrultusunda şekillendirildi. Bu eğilimle kast edilen, her iki tarafın bir birini ötekileştirip (ya da hiç sayıp) milli çıkarlar uğruna düşman bellemiş olmasıdır.
Kuzeyde Akıncı, güneyde de Anastasiadis’in seçimlerden galip çıkmasının ardından Kıbrıs sorunu tarihsel anlamda yeni bir sürece girdi. Her iki tarafta da liderler söylem ve eylemleri ile çözüme odaklandıklarını ortaya koydular. Tarih tekerrürden ibarettir deyip, yeni oluşan çözüm çabalarını görmezden gelmek işin kolayına kaçmak olur. Ne var ki, çözüm önünde yapısal olduğu kadar algısal engeller de var. Yukarıda bahsettiğim gibi, çıkmaz döngünün kalıplaşmış — yani eğilip bükülemeyen, aksi iddia edilemeyen — gerçekleri var ve bu gerçekler geçmişe, bugüne ve geleceğe olumsuz yönde tesir etmektedir. Böyle bir tehlikenin ışığında, kalıpları büküp, saklı kalmış anlamları ortaya çıkarabilmek için tarihi tekrar tekrar okumaya ihtiyaç vardır.
Heterotopia yayınlarından, Ağustos 2015’te Vula Harana’nın çevirisi ve Niyazi Kızılyürek’in editörlüğünde çıkan Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler? adlı kitap yukarıda bahsettiğim ihtiyacı layıkıyla karşılamaktadır! Kitap, Kıbrıs Rum soluna hizmet ve liderlik etmiş, bu toplumda saygınlık kazanıp geleceği için yön verme çabasında bulunmuş sekiz siyasinin yazı ve röportaj kesitlerinden oluşmaktadır. Editör notunda Kızılyürek’in de belirttiği gibi ‘Heterotopia Yayınları bu çalışmada, iki toplumun birbirini daha iyi okuyabilmesine dayalı yayın politikası çerçevesinde’ sekiz önemli Rum solcunun düşüncelerini Türk okuyucuya aktarıyor. Bu aktarımı yaparken, eş zamanda, kalıplaşmış tarihsel algılarımızı da iyice büküyor.
Kitabın genelinde yaygın olan konu AKEL’in, Makarios’un liderliği, enosis ideali ve EOKA’nın silahlı mücadelesi karşısındaki tutumları üzerine yürütülen fikir, yorum ve eleştirilerdir. Bunun yanısıra, Kıbrıs’ta kadınlara oy hakkının verilmesi, eğitim politikası, ve Kıbrıslı Türklere karşı gösterilen tarihsel tutumun eleştirisini bulmak da mümkündür. Yunan Komünist Partisi Genel Sekreteri’nin AKEL’e enosis’i destekleme konusunda yaptığı müdahale gibi Türkçe konuşan okurlar arasında belki de daha az bilinen gerçekleri su yüzüne çıkarmanın yanı sıra, kitap AKEL’in 1950’li ve 60’lı yıllardaki tutumuna karşı açık görüşlülükle ortaya konan eleştirilere de yer veriyor. Bu ikinci bağlamda, 1952’de kendisinin de kurulmasında pay sahibi olduğu AKEL’den atılan Plutis Servas, dönemin (ve uzun bir zaman boyunca bu görevde kalan) AKEL genel sekreteri Papayuannu’nun Makarios’un enosis emellerine karşılık cesaret gerektiren ve aynı zamanda akla daha yatkın olan direnci gösterememekle eleştiriyor. Bu eleştiriler ışığında, AKEL’in enosis’i destekleme eğilimini, bağdaşık şekilde verilen bir karar olarak değil, iç ve dış çelişkilerin etken olduğu sancılı bir süreç olarak algılamaya izin veriyor. Ayrıca, enosis mücadelesinin de, Türkiye veya Kıbrıslı Türklerin tepkileri ve bu tepkiler ışığında doğacak felaket olasılığının göz ardı edilerek sürdürüldüğü itirafları da tarihi bir hatadan çıkarılması gereken önemli bir dersi samimiyetle ortaya koyuyor.
Ezber bozan bir diğer önemli konu da adada çözüm umutları her yeşerdiğinde muhalifler tarafından gündeme taşınan bir diğer kalıpla alakalıdır: Kıbrıslı Rumlar ve Türkler yaşamlarını beraber idame ettiremez ve/veya geçmişlerinde böyle bir ortaklık mevcut değildir. Uzun süre maden ocaklarında çalışıp, maden işçilerinin örgütlenmesinde önemli rol oynayıp, sendikal liderlik ortaya koyan Pandelis Varnava’nın kitapta değindiği konular böyle ezberleri bozar niteliktedir. 1936’da Skuryotisa ve Mavrovuni maden ocakları grevleri, ve 1941’de Limni maden ocağı ve demiryolları grevleri konularına değinen Varnava, ismen sıraladığı örgütlenme sorumluları arasında Kıbrıslı Rumlar kadar Kıbrıslı Türkler de vardır. Kitapta ayrıca, dayanışma içerisinde haklarını arayan iki toplum bireylerinin, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs İşçi Federasyonu’ndan (PEO) ayrılıp Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu’nu (KTİBK) kurdukları dönemde bile ortak komiteler kurup ‘işçi sınıfının ekonomik ve sosyal ilerlemesine yönelik faaliyetlerinde sıkı işbirliği ve karşılıklı yardım için’ protokoller imzalayıp beraber hareket etmeye devam ettikleri bilgisine de yer verilmiştir.
Tarihi okumaları kaskatı biçimlere sıkıştırılmış bir ada ve günlerden yine çözüm umutlarını yeşertmek için elverişli bir gün… Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler? kitabında bu katı biçimleri eğecek ve yeni okumalara (umutlara) ışık tutacak ders niteliğinde bir dolu itiraf ve eleştirel fikir var. Bu tarihin tüm karanlığının içinde, inceden parlayan bir ortaklık ışığı var… Niyeti olana…
*Vula Harana (çevirmen), Niyazi Kızılyürek (editor), Kıbrıslı Rum Solcular Kıbrıs’ı Nasıl Düşündüler? (Limasol: Heterotopia Yayınları, 2015)