Eğitim, elbette ki bizimkisi gibi toplumların “en önde gelen sorunu”dur; çünkü, insan ve yurttaş malzemenizi onunla yoğuracaksınız; mayasına ve tuzuna çok dikkatli olmalısınız karacağınız bu hamurun… ki, eğitimi pratik olarak artıracak her eğitim adımının içinde bu, hesaba katılmalıdır. Bunun için de taa en başından başlayarak bugüne uzanan eğitim çizgisi masaya yatırılarak artıları – eksileriyle altı çizilerek… Sağa sola yalpalayan, her yeni hükümette yeniden karman çorman olan bir “Eğitim Sistemi” değil… Geçmiş köklerinden yola çıkarak, artı ve eksilerinin altı çizilerek, deney tahtası değil… ayakları yere basan ve dolayısıyla toplumumuzu çağdaşlığa taşıyan bir eğitim sistemi…
KIBRIS TÜRK EĞİTİM TARİHİNDE “BİR ÖMÜR”
“Bunları kim yapacak, Eğitim Bakanımızın bile bizim “Eğitim Tarihçemiz, bölük pörçük” diye hazır reçeteleri bir yana kaldırabileceğimizi… Taa Osmanlı Yönetimi’nden bu yana eğitimimizle ilgili – tüm belgeleri de kapsayan – beş dörtlük bir “Kaynak Kitap” çıktı. Galeri Kültür Yayınları’nda… Kitabın yazarı: Bu konunun içinde pişmiş bir uzman: Dr. Hüsnü Feridun. Dr. Hüsnü Feridun’un UNESCO’ya dek uzanan yaşam ve başarı öyküsünü kitabın arkasında geniş olarak bulacaksınız; ben (500) sayfalık kitabın içeriğinden bahsedeyim size… Öncelikle de yazarına sözü vererek:
“Elinizdeki çalışma, “Eğitimle Bir Ömür” (2001) ve “Kıbrıs Türk Eğitiminin Bir Tarihçesi” (2002) isimli iki ayrı kitabımın, Galeri Kültür Yayınları tarafından (…) yeniden gözden geçirilip düzenlenmişidir.
(…) Amacım, Kıbrıslı Türklerin eğitim tarihini ve bu tarihsel süreçte; özellikle, ‘eğitimin özerkliğe karışması yolculuğunda’, unutulan veya kayıt tutulmayan, gelişmeleri, problemleri, gayretleri, hüzünleri, sevinçleri… gerçeğe en yakın olarak, o günleri yaşamamış bugünkü ve gelecekteki gençlere, meslektaşlarıma bir kaynak olarak sunmaktır…”
Evet, tam da bu… Bu kaynak kitap, bu belgeler – özellikle de liselerde, üniversitelerde - gençlere kimliklerinin oluşması bakımından çok önemli bir kaynak görevi görebilir…
İÇERİĞİ…
Kitabın içeriğine gelince:
· BİRİNCİ KISIM: EĞİTİMLE BİR ÖMÜR (1932-1969)
Dolu dolu bölümden bazı başlıklar ise
Poli İlkokulu – Eğitim Programı – 1931 Rum İsyanı ve Eğtimimize Etkisi – Merkezi Okullar Sistemi – İlkokul çocuğunun Öğrenme Psikolojisi.
· ORTAOKUL YILLARI
İslam Erkek Lisesi’ne Başlayış – Koğuş yaşamı – Okulda Tiyatro Geleneği – II. Dünya Savaşı – T.C Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu Lefkoşa’da - Okulun Lapta’ya Taşınışı.
· ÖĞRETMEN KOLEJİ YILLARI
Eğitim Programı – Türk – Rum Öğrenci İlişkileri Öğretmen Koleji Lefkoşa’da – Yükseköğrenimine Giriş Hazırlığı. Vb.
· ÜNİVERSİTE YILLARI
İstanbul Üniversitesi – son sınıf ve Doktora.
· KIBRIS’a GÖREVE DÖNÜŞ
· KOLONİ MAARİF DAİRESİ YILLARI
Koloni İdaresi’nin teftiş Politikası ve Karma Kadro – KATAK – 1957’de İngiliz Eğitim Sistemine bakış – Majör İnspection (Büyük Teftiş Yöntemi) vb.
· EĞİTİM ALANINDA ATILIMLAR…
Türkiye’den Eğitimci Danışmanlar Geliyor. TC Milli Eğitim Bakanlığı Uzmanları ile yakın İlişkiler vb.
· K.T.EĞİTİM HİZMETLERİNİN İNGİLİZ KOLONİ İDARESİ TARAFINDAN TÜRK TOPLUMUNA DEVRİ…
· Divirden önce T.Eğitim Sisteminin Durumu – yeni Atamalar. TC.M. İcra Heyeti’nin Eğitim Konusunda Aldığı İlk kararları – TC Kültür Ateşesi’nin Atanması. Vb.
· OKULLAR DIŞI SANAT ETKİNLİKLERİ
· EĞİTİMİN GELECEĞİNE BAKIŞIMIZ ve BEŞ YILLIK İNKİŞAF PLANI
· ÖZGÜRLÜK SAVAŞI İÇİNDE EĞİTİMİMİZİN DURUMU
***
İKİNCİ KISIM
· K.T.EĞİTİMİNİN GENEL TARİHÇESİ – 1971 – 1974
Yer darlığı nedeniyle sadece başlıkları veriyorum:
· OSMANLI EĞİTİMİNDE KIBRIS T. EĞİTİMİ
· OSMANLI DÖNEMİNDE EĞİTİMDE YENİLİKLER
· İNGİLİZ SÖMÜRGE İDARESİNE GİRİŞ
· İNGİLİZ SÖMRÜGE İDARESİNDE KIBRIS TÜRK EĞİTİMİ
· RUMLARIN 1931 İSYAN SONUÇLARI
· II. DÜNYA SAVAŞININ ETKİLERİ
· II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI
· RUMLARIN ENOSİS AYAKLANMALARI – EKOKA TERÖRÜ
· TÜRK-CEMAAT MECLİSİ YÖNETİMİNDE EĞİTİM
· ÖZGÜRLÜK SAVAŞI İÇİNDE EĞİTİMİN DURUMU
· EKLER
· ALBÜMLERDEN ANILAR… GEÇMİŞTEN GÖRÜNTÜLER
· LEMAN FERİDUN YÜKSEK EĞİTİM BURSU
· KAYNAKÇA
***
Ben sadece başlıkları verebildim. Hepimizin evinde, okullarımızda, üniversitelerimizde olması gereken bir kaynak kitap bu...
Elinize, emeğinize sağlık, Sevgili Hocam. Sevgili Hüsnü Feridun – Onun şahsında rahmetli Leman Feridun ve bizim kuşağımızın ufkunu açanlar…
Bazı şeylerin tutkuyla bağlantılı ve eğitimin “sürekli aydınlık” için yürütülmesini amaç ve hedef olarak belletenlere ve bunu kaleme alarak gelecek nesillere armağan edenlerden biri olarak Sn. Hüsnü Feridun’a… Teşekkürlerimiz ve saygılarımızla…
EKONOMİYE SIRA GELMİYOR…
Bizim neden hiç ekonomimiz olmadı?
Ya da şöyle sorayım: Her şeyi – insanlarımızın özel yaşamları da dahil – abartılı bir şekilde söze / yazıya dökerken… özellikle de askeri olguların, anıtların, bayramların, bayrakların altını çizerken… neden ekonomiye hiç sıra gelmiyor… Neden o konuda neredeyse “tek söz” edilmiyor / yer almıyor… Sözlü ve yazılı basınımızda…
Bunun bir sürü nedenleri var ama ben, baş nedenini yazmakla yetineceğim: Üretim yapmadığımızdan… yapamadığımızdan dolayı…
Evet, biz özellikle de 1980’li yılların başından sonra ‘bilinçli olarak’ üretimden koparıldık…
O süreçten sonra da, ekonomimizin içinde bulunduğu ‘kaynak sorunu’ ve izlediğimizin, daha doğrusu izlemeye çalıştığımız ‘kaynak sorunu’ ve ‘kalkınma stratejimizin yok denecek denli zayıf olduğu… ve, güç merkezlerinin oluşup netleşemediği…
Burada biraz duralım ve ‘güç merkezlerinin’ neden netleşemediği konusunda yoğunlaşalım: Bunun nedeni de basit; kendi ülkemizin yönetiminde kendi gerçeklerimizi irade ve söz hakkımızın (hiç) olmaması… Bu yüzden de netleşememesi…
***
Güç merkezlerinin netleşememiş olması da, dış etmenlerin ülkemiz içindeki rolü ve etkisini artırmaktadır.
Bilinmeyen bir gerçeklik değil: Dış ilişkilerde geçerli olan, ‘karşılıklı – çıkar ilkesi’… eşit güçteki ülkeler arasında söz konusudur.
Güç dengelerinin bozulduğu ortamlarda, bu ilke, ‘güçlü ülke lehine’ bozulur doğal olarak…
O ülke içindeki güç dağınıklığından ya da o gücün hiç oluşamamasından yararlanarak… nüfuz etmeye çalışan… ya da bizdeki gibi doğal bir sonuçta nüfuz eden dış güç… hiç kuşkusuz… karşılıklı çıkar ilkesine göre değil, kendi çıkarı ilkesine göre davranır…
Yaşadık, gördük, görüyoruz… böyle bir kaos, büyük kitlelerin yararına olmadığı halde, politikacılara önemli bir ‘varoluş ve pazarlık’ avantajı sağlamaktadır.
Umut ve hayal gücü yüksek olan politikacılar, bunu gerçekleştirmek için davranışlarında hiçbir etik sınır tanımaz… Böyle bir politikacı, bağlı olduğu siyasal örgütün hedefini ve yüklendiği misyonu rahatça çarpıtarak, farklı sosyal kesitlere ılık mesajlar ve görüntüler verebilir…
POLİTİK MİSYON
Geçmişini unutarak gelecekle avunmayı kendine spor edinmiş bir toplum… tecrübeyle sabittir ki… karşısında daima yeni vaatlerde bulunan… yeni sözler veren ‘politik adaylar’ bulmaya mahkumdur ve buluyor da!
Bu vaatlerin gerçekçi olmasına gerek yoktur; çünkü bunlar, gerçekleştirilmesi amaçlanan vaatler de değildir…
Sadece, makama götüren birer araçtır…
Makama geldikten sonra zaten her şey kendi yolunda gelişecektir…
O kadar ki sözü edilip, vaat edilen hiçbir yasa ve anlamlı düzenlemeye gidilmeyecektir; çünkü, onların ‘Politik misyonunda’ zaten bunlar yoktur.
***
Hiçbir gelişmiş ülke, politik manipülasyonunda dış faktörleri yanına çekmez. Dış faktörlerin ‘politik kararlarda dikkate alınması’ , hiç kuşkusuz rasyonellik kuralıdır; ancak, dış faktörlerin alenen ‘destek verici güç’ olarak kullanılması, iki hazin olguya işaret eder:
· Bunlardan birincisi: Politikacıların iç desteklere güvenmemesi ve dış desteğin kendisine olumlu puan kazandıracağına inanmasıdır…
· İkincisi ise, politikacının karşılıklı çıkar ilişkisinin geçerli olmadığı bir ortamda… dış desteğin ne anlama geldiğini halkın anlayamayacağını sandığıdır.
Bu düşünce, bugün uyanıklık olarak görülse bile, tarihte ‘gaflet’ olarak anılacaktır…
***
Çağdaş toplumlarda, siyasal partiler çok haklı ve doğal olarak, kendi politik tabanlarının çıkarını temsil eder ve bunu sonuna kadar da savunur.
Her politik örgüt ve onların lideri durumunda olanlar, programlarını halka artısı ve eksisiyle tam olarak anlatmalı ve bunun arkasında durmalıdırlar, seçildikten sonra da…
Ve eğer, halkın oylarına güvenip o sorumluluğu duyacaklarsa, halka, doğru ve tam bilgi vermeleri gerekir…
Çünkü ve ancak gerçek demokrasi, bu koşulda rayına oturup… diğer politik ve ekonomik sorunlarımızı görüşebilecek, daha da ötesi – küçük adımlarla olsun gerçekleştirebileceksek – ‘Sağlıklı’ güç odakları oluşturabiliriz...