Kıbrıs Türk Psikolojisi nereye?

Kıbrıs Türk Psikolojisi nereye?


Fatih Bayraktar
psyfatih@gmail.com

Bu yazıya başlamadan önce kendime bir söz verdim. Daha önce defalarca yazdığım ve söylediğim şeylere mümkün olduğunca az yer verecektim. Bunun da ötesinde işi çoğu noktada rakamlara ve başkalarının söylediklerine bırakacaktım. Yazının sonunda bu söylediklerime ne kadar sadık kalabildiğimi hep birlikte göreceğiz.

Öncelikle yazının başlığından da anlaşılacağı üzere ben de dahil birçok kişi  memleketin belirsiz geleceği gibi Kıbrıs Türk Psikolojisi’nin de nereye gittiğinin belli olmadığı konusunda neredeyse hemfikirdir. Bunu Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi olarak yaklaşık 3 ay önce gerçekleştirdiğimiz bir anket çalışmasında kolaylıkla görebildik. Ankete katılanların tümü psikoloji mezunu idi ve hemen hepsi Kıbrıs’ın kuzeyinde Psikoloji biliminin en önemli sorunlarının başında mesleki sınırlardaki belirsizlik, yasasızlık, tanınmamışlık ya da yanlış tanınma olduğunu belirtmekteydi.

Ankete katılanların vurguladığı bu temel sorunlar beraberinde birçok ilişkili sorunu da getirmektedir maalesef. Örneğin meslek yasasından yoksunluk Psikolog kimliği üzerinden mücadeleyi oldukça zorlaştırmaktadır. Mesleki sınırlardaki belirsizlik Psikologluk mesleğinin yaşam koçluğuyla, okullardaki rehberlik hizmetleriyle, özel eğitim öğretmenliğiyle ve birçok yakın işle ya da meslek gurubuyla karıştırılmasını beraberinde getirebilmektedir. Bunun ötesinde Psikoloji eğitimi almamış birçok kişinin Psikoloji uygulamalarını rahatlıkla gerçekleştirebilmesine yol açmaktadır. Yanlış tanınma mesleki saygınlığın yitirilmesine ve psikologların sıklıkla sosyal güvence olmadan çok düşük maaşlara çalıştırılmasına neden olabilmektedir. Ancak bunun da ötesinde yanlış tanınma ya da tanınmama, sorunların belki de en büyüğüyle ilişkili olabilmektedir; Psikoloji mezunları arasında gittikçe artan işsizlik oranıyla. Yine anketimize dönecek olursak Psikoloji mezunlarının yalnızca %30’u mesleğiyle ilişkili bir işte çalışmaktadır. Bunun diğer anlamı kalan %70’in ya işsiz olması ya da ilişkisiz bir işte çalışıyor olmasıdır. Oysa ki Psikologlar arasındaki işsizlik oranı bize en yakın coğrafya olan Türkiye’de yapılan yakın tarihli bir çalışmada (Bkz. Prof. Dr. Nebi Sümer tarafından yürütülen Psikologların Eğitimi ve İstihdamı Araştırması) yalnızca %4 olarak belirtilmiştir. Aynı araştırmada katılımcıların %54’ü mezuniyetten hemen sonra ya da ilk üç ayda iş bulduklarını belirtmektedir. Psikolog istihdam edilen yerler sırasıyla hastane, akademi, özel eğitim, kamu, özel danışmanlık merkezi, adli kurum, okul rehberlik hizmetleri, anaokulu, üniversite Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik birimleri, belediye ve insan kaynakları olarak sıralanmaktadır. Araştırmaya katılanların %64’ü  tam zamanlı işlerde çalıştıklarını belirtmektedir. Diğer bir deyişle Türkiye’de istihdam edilen Psikologların çoğunluğu sosyal güvenceli iş hayatına sahiptir.

Kısaca  Kıbrıs Türk Psikolojisi’nin durumu Türkiye’yle kıyaslanmayacak ölçüde kötüdür. Bu noktada Kuzey Kıbrıs’taki diplomalı işsizliğin Psikoloji mezunlarına özgü olmadığını, genel bir soruna işaret ettiğini vurgulamakta fayda vardır. Bunun nedeni ise mesleki planlamadan yoksun devlet yapısıdır. Oysa ki devlet ihtiyacı kadar psikoloji lisans ve yüksek lisans kontenjanı belirleyebilse, bunun resmi duyurusunu yapsa, Kuzey Kıbrıs’taki Psikoloji bölümlerine bu kontenjanlar sağlansa sorun büyük oranda çözülecektir. Ancak bu noktada yine iş dönüp dolaşıp Psikoloji’nin yeterince tanınmamasına gelmektedir. 2013’ün ortalarına yaklaştığımız bu günlerde, devletteki tek psikolog kadrosunun halen Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde olması tanınmamanın en çarpıcı göstergesidir. Diğer bir ifadeyle insanın var olduğu her alanda psikologların da var olduğu gerçeğini Türkiye devleti uzun yıllar önce kavramışken devletimiz ne yazık ki henüz anlayamamıştır.

Örnek vermek gerekirse, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Sosyal Hizmetler Dairesi’nin onlarca Gelişim Psikoloğu’na ihtiyacı olduğu bir önceki daire müdürü Sn. Cansel Hıdıroğlu tarafından defalarca tekrarlanmış ancak devlet maddi kısıtlamaları gerekçe göstererek bu taleplere her defasında red cevabı vermiştir. Sözü edilen dairede çalışan psikologlar ise sosyal hizmet memuru kadrosu altında görev yapmaktadırlar. Yine benzer bir örnek; trafik kazaları bu ülkede savaşlardan çok daha fazla cana mal olmuşken ve psikologlar defalarca Ulaştırma Bakanlığı’na ve ilgili birimlere ülkede Trafik Psikoloğu’na ihtiyaç duyulduğunu belirten raporlar göndermişken, nedense bu yılki Trafik Haftası’nda da verilen demeçlerin hiçbirinde Psikoloji’nin P’si dahi geçmemektedir. Oysa ki trafikteki ölümlerin en aza indirildiği ülkeler aynı zamanda Trafik Psikologları’nın tüm önleme programlarında merkezi rollerde çalıştığı ülkelerdir. Türkiye yine bu noktada bizden kat be kat ilerdedir. ODTÜ yaklaşık 3 yıldır Trafik Psikoloğu yetiştirmektedir. Örneklere devam edelim; hala daha ateşkes koşullarında yaşayan bir ülkede kaç kişi Barış Psikologluğu diye bir alan olduğunu duymuştur? Özel eğitime ihtiyacı olan binlerce insanımız varken özel eğitim öğretmenliğinin yanında Rehabilitasyon Psikologluğu’nu kaç kişi telafuz etmektedir? Ya da kaliteli eğitim sistemlerine sahip tüm ülkelerde rehberlik hizmetlerinden ayrı olarak istihdam edilen Okul Psikologları’nın bu ülkede neden var olmadığını kaç kişi sorgulamaktadır? Peki psikologların diyaliz merkezlerinde, endüstride, ölçüm araçları geliştirmede kilit roller üstlendiğini kaç kişi bilmektedir?  Bu örnekler sonsuz sayıda çoğaltılabilir.  Ancak her bir örneğin nedeni yukarda da belirttiğim gibi mesleki tanınmamışlığa gelip dayanmaktadır.

Sorunlar ortadayken tabii ki mesleğine sahip çıkan psikologlar da boş durmamaktadır. Örneğin 2012 yazının kavurucu sıcaklarında Kıbrıs Türk Psikologlar Odası’nın yasal dayanağı olacak meslek yasasının meclis alt komitesinde görüşülüp meclis onayına sunulması için Kıbrıs Türk Psikologlar Derneği ve Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi tarafından bir imza kampanyası düzenlenmiş, toplanan 3200 imza Ekim ayında meclis başkanına sunulmuştur. Ancak imzaları ileten meslektaşlar ümit verici bir konuşma yerine,  yaklaşan UBP kurultayından dolayı  tüm komite işlerinin kilitlendiğini işitmişlerdir. Bahsi geçen kurultayın üzerinden aylar, yasanın ivedilikle görüşülmesi çağrısı Başbakanın kendisi tarafından meclis kürsüsünden yapılalı bir yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen bir arpa boyu yol alınamamıştır.

Yol alınamamasının nedeni meclis koridorlarında yasa için koşuşturan bir avuç psikoloğa söylenen şu sözlerde gizli olabilir: “Kaç kişisiniz ya abiciğim?”  Bu söz aslında her hangi bir toplumsal sorunun değerini alınacak oy oranında değerlendiren tipik politikacının karikatürize edilmiş halini andırmaktadır. Karar vericilerin çoğunu oluşturan bu politikacı tipi maalesef tüm alanlarda olduğu gibi Kıbrıs Türk Psikoloji’sinin de önündeki en büyük engeldir. Bu nedenledir ki on yılı aşkın bir süredir verilen yasa uğraşı kalın duvarlara çarpıp çarpıp geri dönmektedir. Oysa ki bu coğrafya onlarca iyi yetişmiş psikoloğa ev sahipliği yapmaktadır. Bu cevherler fırsat sunulduğunda harika işler yapabileceklerini defalarca kanıtlamışlardır.  Çözüm (oy beklentisi ya da nepotizm-arkadaş kayırma olmaksızın) onları görebilmekte, onları bulabilmekte ve onları uygun yerlere kanalize edebilmektedir. Ama önce Psikoloji’nin ne olduğunu ve ne olmadığını anlayabilmekte ve anlatabilmektedir. 10 Mayıs Dünya Psikologlar günü Psikoloji’yi doğru anlayabilen ve doğru anlatabilen herkes için kutlu olsun.

Dergiler Haberleri