Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Özlem Gürkut: ‘Halktan kopuk salgın yönetimi olmaz’

Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Özlem Gürkut, “Hükümet karantinasız girişi, turizmi konuşuyorsa kesinlikle yeterli düzenlemeyi ve organizasyonu yaparak okulları da açabilmelidir” görüşünü ortaya koydu.

“Okullar açılmalıdır”

Fayka ARSEVEN KİŞİ

K.T. Tabipleri Birliği Başkanı Özlem Gürkut, “Hükümet karantinasız girişi, turizmi konuşuyorsa kesinlikle yeterli düzenlemeyi ve organizasyonu yaparak okulları da açabilmelidir” vurgusunda bulundu.

Okulların açılmamasının çocukların eğitiminden çok sağlıklarını etkilediğini ifade ederek, “Ülkede sırayla her yer  açılırken, okullar hiç açılmasa da olurmuş gibi yaklaşım görüyoruz ve bu bizi endişelendiriyor” dedi.

Sağlıktaki organizasyonsuzluğun, alt yapı, ilaç eksikliği ve sağlık çalışanı eksikliğinin devam ettiğini de dile getiren Gürkut, “pandemi ile birlikte insanlar fakirleşti ve kamu hastanelerine şimdi daha çok talep var” noktasına da dikkat çekti.

K. T. Tabipleri Birliği Başkanı Özlem Gürkut ile bu hafta sağlıkta yaşananları, son alınan açılım kararlarını ve pandemi sürecinde okulların neden açılmadığını, neden açılması gerektiğini konuştuk.

“Çocuklarda sağlık problemleri oluşuyor”

 

 “Madem ki ülkenin her yerini açtık o zaman niye okullarımız halen kapalı, niye hükümet, şartları oluşturup da yüz yüze eğitimi tekrardan başlatamıyor?”

 

  • YENİDÜZEN: Sağlık Üst Komitesi, yeni açılım kararları aldı, neredeyse tüm yerler açıldı. Okullar hariç…  Okulların açılması ile ilgili sizin düşünceniz nelerdir?
  • Dr. GÜRKUT: Hükümet karantinasız girişi, turizmi konuşuyorsa kesinlikle yeterli düzenlemeyi ve organizasyonu yaparak okulları da açabilmelidir.
  • Tabipler Birliği’ne hekimlerimizden sürekli uyarılar geliyor; çocuklarda eğitim kaybının ötesinde sağlık problemleri gelişmeye başladı. Çocuklar sürekli hareketsiz biçimde çevrimiçi ders yapıyor. Dahası okullar açık olsaydı, öğretmenlerimiz, çocuklarımızdaki sağlık problemlerini fark edebilecek ve onları tedaviye yönlendirebilecekti.
    Biz eğitim uzmanı değiliz ama özellikle küçük yaştaki çocuklarımıza yüz yüze eğitim şartlarının sağlanamamış olmasından dolayı sadece eğitim anlamında değil sağlık anlamında da ciddi kayıplar yaşadığını görüyoruz.
    Yüz yüze eğitimin devam etmesi için devletin gerekli şartları yerine getirmesi gerektiğini düşünüyoruz. CDC (Hastalık Koruma ve Önleme Merkezi)’nin okulların açılabilmesi ve açık kalmasının sürdürülebilmesi için olmazsa olmaz dediği 4 kilit uyarısı var:
    1-Kapalı alanlarda çocukların ve öğretmenlerin düzgün şekilde ve uygun maske kullanması ve gerekli sıklıkta maskesini yenilemesi, 2-fiziksel mesafenin sağlanması, 3-el hijyenin ve genel hijyenin sağlanabilmesi için şartların oluşturulması.
    Ancak okullarımızda lavabo ve tuvaletlerin bakımsız, kırık olduğu sürekli gelen şikayetlerdir. Bunların 1 yıldır gözden geçirilmiş olması lazımdı.
    Dördüncü ve en son olmazsa olmaz kural ise; en son araştırmalarda en çok bulaşın kapalı alanlarda olduğunun gösterilmesi nedeni ile kapalı ortamların yeterince havalandırması gerektiğidir. CDC rehberi bu 4 tane şartı sağladığınız zaman ‘okulları açabilirsiniz’ diyor.
    Eğitimin sürekliliğini sağlamak yani okulları açık tutabilmek için ek avantaj sağlayacak iki önemli kural daha söylüyor; eğitim personelinin aşılanması, okullarda olası pozitif vakaları izole etmeye yönelik düzenli tarama testleri yapılması.
    Biz de soruyoruz; madem ki ülkenin her şeyini açtık artık o zaman niye okullarımız halen kapalı, niye hükümet bu şartları oluşturup da yüz yüze eğitimi tekrardan başlatamıyor?
     
  • YENİDÜZEN: Şu an aşılama 40 yaş için de yapılıyor. Aşılanmada öncelik eğitime sağlanamaz mıydı?
  • Dr. GÜRKUT: 2 çeşit risk grubu, 2 çeşit aşılama var. Bir pandemi dönemindeyiz. Bu uzun süre devam edeceğe benziyor. O yüzden ülkeler bu iki duruma göre kendine en uygun şartlardaki kararı vermek zorunda.
    Covid-19 geçirdiği takdirde ağır geçirme hatta hayatını kaybetme riski altında olan , kronik hastalığı olanlarla, ileri yaştakiler birinci risk grubunu oluşturmaktadır.
    İkinci risk grubu ise; ağır geçirme riski altında değil ama yaptığı iş veya pozisyonu dolayısıyla virüs ile karşılaşma riski yani hastalığa yakalanma riski çok yüksek olanlardır.
    Ülkeler de buna göre iki çeşit aşı politikası izliyor. İlk önce hayatını kaybetme riski altında,  ek hastalıkları olanlarla ileri yaştakileri aşılıyor ya da diyor ki; ‘ben bu grubu koruyayım. Zaten bunlar ya kronik hastadır ya yaşlıdır. Çoğunluğu da üretimde değiller. Esas iş gücüm olan, aktif yaşamda olanları aşılayım. Çünkü onlar esas insan trafiğini oluşturduğu için ben önce onları aşılarsam ve sonra risk grubunu aşılarsam o zaman da ben ülkemin ekonomisini ve sosyal yaşamını canlı tutmayı başarırım.’
    Biz ise önce yaşlıları, kronik hastalığı olanları aşılacağız dedik. Bu ülkemiz hastane ve yatak kapasitesi açısından doğru karardı. Şimdi bunları tamamlayıp okulları açabilmek için eğitim personelinin aşılanmasına geçilmeliydi.
    20 binin üzerinde eğitimci var. Bunları bir günde aşılayamayacağımıza göre onlar içinden de belki bir yaş sıralaması yapılabilirdi. Ama bu bir an önce planlanarak eğitim personelinin aşılanmasına geçmesi lazım ki artık okullarımızı açtığımız zaman sürekliliği sağlanabilsin.
    Çünkü çocukların karşı karşıya olduğu sağlık sorunlarının yanı sıra öğretim ve eğitim kaybı bizim toplumsal olarak gerilememize yol açacaktır. Bu ciddi bir şeydir. O nedenle bunun üzerinde durmalıyız.
     
  • YENİDÜZEN: Bir planlama görüyor musunuz? Sizin önerileriniz nelerdir? Eğitim yaz aylarında olabilir mi?
  • Dr. GÜRKUT: Tabii ki bu kararı ilgili tarafların alması daha doğru olur ancak yaz ayları çok sıcak ve kapalı alanda klima kullanmak zorundasınız. Şu an hazırlıklara başlasak belki de Eylül’ün başında hemen okulları açmak için bir imkan yaratmış olabiliriz. O yüzden geç kalmadan ne yapılabileceğine dair el birliği ile çalışılmalıdır.
    Öğretmenlerimiz de  aşı konusunda ciddi hassasiyetlerini ortaya koydular, eğitim personeline gerekli aşıyı bulup aşılanmalarına başlanmalıdır. Az önce saydığımız şartları sağlamak ve okulları açmak lazımdır. Çünkü okulları 1 ay açıp kapatmak değil, açıp sürekliliğini sağlamak için gerekleri yerine getirmeliyiz.

“Okullar açılmasa da olur yaklaşımı seziyoruz”


 “Ülkede sırayla her yer açılırken, okullar hiç açılmasa da olurmuş gibi bir yaklaşım görüyoruz ve bu bizi endişelendiriyor.”

  • YENİDÜZEN: Eğitim öncelikli değil mi yani?
  • Dr. GÜRKUT: Ülkede sırayla her yer açılırken, okullar böylece kalsa, hiç açılmasa da olurmuş gibi bir yaklaşım seziyoruz ve bu bizi endişelendiriyor. Tabipler Birliği Yönetim Kurulu her toplantıda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarımızdan ve çocuk psikiyatrlarımızdan uyarı alıyor. O nedenle biz de sürekli bu konuyu gündeme getiriyoruz. Pandemi döneminde çocukların matematiği, Türkçeyi öğrenmesi değil terk derdimiz, bunun ötesinde sağlıklarıyla ilgili gelişebilecek sorunların gelecekte öğrenecekleriyle ilgili de kapasitelerinde bir gerileme oluşturabileceğini düşünüyoruz. Onun için endişeliyiz.
     
  • YENİDÜZEN: Avrupa’da artık kişiler kendi kendilerine antijen test yapabiliyor. Bizde bu konuda nasıl bir çalışma var?
  • Dr. GÜRKUT: Tabipler Birliği uzunca bir zamandır antijen testlerle taramaların artırılmasını önermekteydi. Hatta 2’nci kapanma sırasında güvenirliliği yüksek olan antijen testler ile hızlı bir tarama yapıp bütün pozitifleri tespit edip, izolasyona alarak sıfıra yakın vakayla açılım yapmak, ülkeye girişleri de karantinaya bağlayarak tekrar içeride normal yaşama dönülebileceğini savunduk.
    Antijen testler için kaynak da yarattık. Bunu da gündemlerine getirdik ama Sağlık Bakanlığı buna pek ılımlı bakmadı.
    Ama dünyada artık antijen testlerini örneğin okullarda çocuklar kendileri yapıyor ve sisteme gönderiyor. Bunları bizim de uygulamamız lazım. Küçük toplum olmamız, nüfusumuzun az olması avantaja dönüşmeliydi.

“Güneyden gelmek isteyecek turistlerle ilgili karar üretmeliyiz”

 

 “Güney çift aşılılara sınırlarını açıyor, peki yarın güneye gelen turistler bize geçmek isterse biz onlara nasıl bir muamele uygulayacağız? Bu yönelik mutlaka karar üretmeliyiz. Kendi ülkemizin ihtiyaçlarına uygun şekilde kararlar almalıyız.”

  • YENİDÜZEN: Güneye günü birlik geçişlerde de antijen testler ile bir uygulama yapılabilir mi, planlanabilir mi?
  • Dr. GÜRKUT: Kesinlikle bunlar planlanabilir. Ülkeler koruyuculukları onaylanmış olan AstraZeneca Johnson and Johnson , Pfizer Biontech ve Moderna aşıları ile 2 doz aşılanmış olan kişilerin ek olarak PCR veya antijen testlerinin de negatif olması ile karantinasız seyahat edebileceğine dair rehberler doğrultusunda kararlar almaya başladı.
    Bizim ülkemizde de bu dile getirilmeye çalışılıyor ama ülkemizde Sinovac firmasının Coronavac aşısı da kullanıldığı için ve bu aşı henüz verilerini yayınlayıp onay  almadığı için karantinasız seyahati düzenleyen rehberlere Sinovac aşısı dahil edilmemiştir.
    Kıbrıs Cumhuriyeti de sınırlarını bahsettiğimiz rehberlerdeki şartları sağlayan  kişilere açacağını duyurdu. Peki yarın  Güney’e gelen turistler, bize geçmek isterse, biz onlara nasıl bir muamele uygulayacağız? Bu yönde mutlaka karar üretmeliyiz. Kendi ülkemizin ihtiyaçlarına uygun şekilde kararlar almalıyız. Bunları konuşmazsak ve son an kararlarıyla yönetmeye çalışırsak kaş yapayım derken göz çıkarabiliriz. O yüzden hangi durumda neyi yapacağımızı güncel bilimsel verilere göre kararlaştırmamız gerekir.
     
  • YENİDÜZEN: 1 yıldır hep Covid hastalarının ve tedavilerini konuşuyoruz. Diğer alanlarda hastaların durumu ne, tedavileri nasıl gidiyor?
  • Dr. GÜRKUT: Pandeminin en başında Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde ayrı bir bina oluşturmadığımız için Covid 19 hastaları arttıkça neredeyse bütün servislere yatırıldı. Bu dönemde biliyorsunuz hastanenin bazı bölümlerinin taşınması gündem oldu. Ama ülkenin en donanımlı Devlet Hastanesi’nde diğer hasta tedavilerinin aksaması büyük sorun oluşturacaktı.
    Özellikle diğer hastanelerimizde hizmet alamayan kalp damar hastaları, kanser hastaları, diyaliz hastaları gibi hastaların tedavileri aksatmadan sürdürmek gerekiyordu. Acil Durum Hastanesi açıldıktan sonra hastanede hizmetler etkilenmekle birlikte devam ettirilebiliyor.
    Tabii hala alt yapı sorunlarıyla boğuşuyoruz. Pandemi şartlarında hastalarımızı alabileceğimiz izolasyon odalarımız yok. 6 kişilik koğuşlarda hasta izlemek zorundayız. Yoğun bakımlarımızın bazılarında hala bulaşı engelleyecek alt yapı yok. Devlet Hastanelerinin çoğu eski binalar, bakımları ciddi olarak aksatıldı. Artık günümüz tıp teknolojisini yansıtmaktan yoksun olan binalar. Onun dışında, ilaç, malzeme, personel ve organizasyon ile ilgili de ciddi sıkıntılarımız var.

“Fakirleşme var, Devlet Hastanelerine talep arttı”

“İnsanlar fakirleşti, ekonomik zorluk var ve kamusal sağlık hizmetlerine talep artmaktadır. Buna rağmen bu talebe cevap verecek yeterince sağlık personeli alınmamıştır. Aslında bu süreç sağlık personelinin kendi özverileri ile yürütülebildi”

 

  • YENİDÜZEN: Pandemiyle birlikte hasta sayısı arttı mı?
  • Dr. GÜRKUT: Talep arttı. Çünkü insanlar fakirleşti, ekonomik zorluk var ve kamusal sağlık hizmetlerine talep artmaktadır.
    Buna rağmen bu talebe cevap verecek yeterince sağlık personeli alınmamıştır.  Bizim hekimlerimiz arasında mecburi hizmet kapsamında süresini doldurduğu halde hala uzatmalı olarak  ve yıllardır önce mecburi hizmeti bitmesine rağmen mecburi hizmet kadrolarında tutulan, sözleşmeli bile yapılamayan hekim arkadaşlarımız var. Sözleşmeli hekimler var. Hekimler hem kadrosuz ve güvencesiz olarak çalıştırılıyor hem de ödemelerinde de sıkıntılar yaşanıyor.
    Organizasyon yok. Aslında bu süreç sağlık personelinin kendi özverileri ile yürütülebildi.
    Biliyorsunuz hükümet ve yönetim de değişti. Dolayısıyla her değişimde yeni anlayış ve yaklaşımlar da oluştu. Bunlar da bize zaman kaybettirdi.
    Şimdi hala daha sorunlarımız devam ediyor. Mesela yangından sonra anjiyo laboratuvarımızın biri  halen daha açılmadı. Kalp Damar Servisi halen yok. Nöroloji Servisi hala başka servislerin içerisinde hizmet veriyor. Hala koğuş sistemi devam ediyor. Acilde pandemiye rağmen izolasyonlu takip odaları yok. Yoğun bakımların tümünde pandemiye uygun şartlar sağlanmamıştır. Hem personel, hem alt yapı hem de malzeme olarak ciddi sıkıntılar devam ediyor. Onkolojide ciddi ilaç eksiklikleri yaşıyoruz. İki ilaç var, üçüncüsü yok. Mütemadiyen insanlara ilacınız gelmedi diyoruz. Bu hem tedaviyi olumsuz etkiliyor hem de hastaların moral ve motivasyonunu bozuyor.
    İlaç alımında ekonomik sıkıntılar sorunlara neden olabilir ama ciddi anlamda Sağlık Bakanlığı düzeyinde organizasyonsuzluk da var.
     
  • YENİDÜZEN: Yeni Sağlık Bakanlığı ile iletişim, işbirliği nasıl gidiyor?
  • Dr. GÜRKUT: Sağlık Bakanı Ünal Üstel Bey göreve geldikten sonra bizlerle görüştü. İşbirliği yapmak istediğini söyledi, bu bizim için olumlu bir adımdı. Ancak şu anda Sağlık Bakanlığı’nın esas odaklandığı nokta pandemi yönetimidir. Pandemi ile ilgili Sağlık Bakanlığı’nın en önemli yürüttüğü görev Üst Komite’nin icralarıdır. Tabipler Birliği olarak bizim yasada var olan Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi toplantılarına katılıp orada görüş vermemiz gerektiğini defalarca dile getirdik. Bu talebimiz halen daha olumlu karşılanmadı.
    Danışma Kurulu olarak yapılan birkaç toplantıda bizden de  görüş alındı ama direk olarak Üst Komite toplantılarına dahil edilmedik.
    Ama aşıdaki randevu sistemi, online başvuruların toplanması olumlu gelişmelerdir.  ‘Güvende Kal’ evde karantina sistemi bizim uzunca süredir talep ettiğimiz bir uygulamaydı. Bunun yapılıyor olması olumludur. Hem otel karantina şartlarının insanlarda yarattığı endişe sebebiyle temaslıların gizlendiğini gördük hem de insanların karantinaya alınmamak için kendini gizlediğini, test yapmak istemediğini gördük. Bu nedenle hastaneye gelen vakalar da daha ağır geldi. O yüzden karantina şartlarını düşündüğümüzde merkezi karantinaların halkın gözündeki  bu olumsuz algısına göre ev karantinasını olumlu buluyoruz.
    Karantina merkezlerine ayırdığımız milyonlarca lirayı göz önünde bulundurursak, evde karantina sistemi için yeterli kaynak yaratılması ve denetiminin başarılı şekilde, suiistimal edilmesine izin verilmeden yapılması ve sistemin başarılı bir şekilde yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
     
  • YENİDÜZEN: Bayramla ilgili Üst Kurul kararları açıklandı. Sizin önerileriniz nedir?
  • Dr. GÜRKUT: Covid 19 ile ilgili ilk günden bugüne kadar birçok şey öğrendik. Yeni öğrendiklerime göre de nasıl korunacağımıza dair kuralları da yeniledik, değiştirdik.  Bugünkü bilgilerimize göre farklı şeyler de söylüyoruz.
    Bu hastalık damlacık yoluyla bulaşan bir hastalık. Yani hastalık kişinin solunum sistemine yerleşiyor. Konuşurken, gülerken, öksürürken çıkan virüsü taşıyan damlacıklar karşıdaki sağlıklı kişinin bunu soluması ya da yüzeylere düşen damlacıklara temas etmesiyle bulaşıyor.
    Bugüne kadar üç korunma yöntemi vardı. Solunum yolumuzu uygun maske ile kapatalım, diğer kişilerle aramıza mesafe koyalım, ellerimizi sık sık yıkayıp yüzeyleri sık sık temizleyelim. Bugüne kadar değişmeyen 3 bilgi bu.
    Şimdi son zamanlarda bütün vakalar incelendiğinde ve bilimsel araştırmalar yapıldığında görüldü ki aslında bulaşın büyük çoğunluğu kapalı alanlarda oluyor. Bu damlacıklar dışında hasta olan kişilerin solunum yollarından havaya saçılan damlacıklardan daha küçük aerosol denilen parçacıklar var. Bunlar daha küçük ve daha hafif oldukları için de hemen yere çökmüyor. Havada daha uzun süre asılı kalabiliyor. Ayrıca saniyede 2 metreye kadar hızla yer değiştirebiliyorlar.
    En son araştırmalar, bu virüs taşıyan aerosollerin havada 3 saat boyunca  asılı kalmaya devam ettiğini gösterdi. Dolayısıyla ben virüsü taşıyorsam ve  bir kapalı alanda tek başıma bulunsam bile maskemi çıkarıp öksürsem, konuşursam benden havaya yayılacak aerosoller ben gittikten sonra havada 3 saat boyunca asılı kalabilecek demektir. Bu durumda aynı ortama arkamdan sağlıklı olan biri gelse o odada kimse olmasa da bu aerosolleri soluyarak hasta olabilecektir. Bunların daha uzun süre havada asılı kaldıklarını öğrendiğimiz için bir de hafif olmalarından dolayı sadece fiziki mesafeyi korumanın yeterli olmadığı ve kapalı alanlarda mutlaka maske takmamız gerektiği ve bunların havada asılı kalıp yoğunlaşmasını engellemek için kapalı alanları mutlaka yeterince ve sık sık havalandırmamız gerektiğini anladık.
    Dolayısıyla esas bulaş kaynağının iç mekanlar olduğunu ve maskemizi çıkardığımız zamanlar olduğunu biliyoruz. Ülkemizde de 6500 kusur hasta saptandı. Bunların kaynaklarına baktığımızda yüzde 45 kadarının kaynağı belirsizdir. Ama geriye kalanların  yüzde 55’in üzerindeki bir kısmının ev ve aile kaynaklı bulaştığını biliyoruz. O yüzden bizim esas korunaksız olduğumuz mekanların kapalı alanlar olduğu, maskemizi takmadığımız zamanlar olduğu ortadadır.  Dolayısıyla maske, mesafe, hijyenin yanına kapalı alanların sık sık ve düzenli havalandırmayı mutlaka eklemeliyiz. Kapalı alandaki insan sayısını kısıtlamamız, başkaları ile birlikteyken klima ve vantilatörleri de çalıştırmamamız gereklidir. Merkezi havalandırma da dışarıdan taze havayla yapılmalıdır.
    Mümkün olduğunca sosyal yaşamımızda açık alanları kullanmalıyız. 
    Bayram bizim toplumumuz için önemli. Bayram ziyaretlerimizde kapalı alanlarda mümkün olduğunca bulunmamaya eğer imkan yoksa olduğumuz alanları düzenli şekilde havalandırmaya çalışalım. Maskemizi takalım, insan sayısını kısıtlayalım.

 

 “Ne kural koyduğunuz değil, ne kadar uyguladığınız ve denetlediğiniz önemli”

 “Halka düzenli bilgi verme, etkin denetim yapma ve güncel bilimsel veriler ışığında kararlar alınması bizi başarıya götürecektir. Hiçbir pandemi yönetimi halktan kopuk olarak, sadece üst yönetimde karar alınarak başarılamaz. Mücadele mutlaka halkın katılımı ve el birliği ile yapılmalıdır.”

 

  • YENİDÜZEN: Sürekli kararlar alınıyor peki denetimler yeterli mi?
  • Dr. GÜRKUT: Ne kural koyduğunuzdan çok  onları hayata geçirip geçirmediğinizdir önemli olan. Kuralların neler olması gerektiğini konuşuyoruz. Ama gerçek yaşamda uygulamada bunlar çok ciddi fire veriyor. Üst Komite dedi ki; ‘meyhaneler uzun uzun muhabbet yerleridir, yarım saat yemek yediğimiz, kalktığımız yerler gibi değildir. Dolayısıyla meyhaneleri kapatalım’.
    Ama biz ne yaptık tabelasında meyhane yazanları kapattık, ama cafelerde, restoranlarda o faaliyetlerin devam ettiğini görmemize rağmen denetleyemedik. Belki ilgili kişi ve kurumlarla, Üst Komite istişare etmiş olsaydı, karara meyhane yazmanın yeterli olmayacağını ‘alkol servis edilen yerler’ diye bir karar çıkmasının esas olması konusunda bilgi alacaktı ve daha başarılı olacaktı. Dolayısıyla kararları doğru ve bilimsel üretmek bunları hayata geçirmek ve etkin denetim yapmak lazım. Etkin denetim yapar ve sürekli bilgi verirsek, vatandaş da neye niçin uyması gerektiğini doğru anlayacaktır.
    Ülkemizi sıfır vakaya getirmek en başta halkımızın başarısıydı. İnsanlarımıza doğru bilgi aktarmayı başarırsak sürekli bilgilendirme ve denetim yaparsak bunu başarabiliriz.
    Aşı konusunda da insanlarımıza sürekli bilgi akışını sağlamalıyız. Böylece hem aşılanma oranımızı artırılalım hem de aşılarla ilgili insanların kafasındaki endişeleri, soru işaretlerini kaldırmayı başaralım.
    Bu yüzden düzenli bilgi verme, etkin denetim yapma ve güncel bilimsel veriler verme bizi başarıya götürecektir. Hiçbir pandemi yönetimi halktan kopuk olarak, sadece üst yönetimde karar alınarak başarılamaz. Mücadele mutlaka halkın katılımı ve el birliği ile yapılmalıdır.
     
  • YENİDÜZEN: Tabipler Birliği’nin eyleme destek vermesi çok eleştirildi. Tabipler Birliği’nin sağlık ve toplumsal meseleler dengesinde yaklaşımı nedir? 
  • Dr. GÜRKUT: Bir pandemi yaşıyoruz ve bu pandemide bizim ülkemizin verileri dünya pandemi verileri listelerinde veya DSÖ listelerinde yer alamadı. Biz kendi aşımızı  veya Covid 19 ilaçlarımızı devlet olarak alamadık. Biz uluslararası kurum ve kuruluşlardan yardım alamadık. Bizim ülkemizde tıp fakültelerini bitiren genç meslektaşlarımızın diplomaları dünyanın hiçbir yerinde tanınmıyor. Oralara gittiklerinde biz Tabipler Birliği olarak aracılık etmek zorunda kalıyoruz ki bir yerde staj veya ihtisas yapabilsinler. Dolayısıyla biz hekimler olarak eğitim görmüş, çoğumuz da bu ülkenin burslarıyla okumuş insanları olarak ülkemizin uluslararası statü kazanacağı bir konuma gelmesini çok istiyoruz.
    Bugünkü şartlarımıza bakacak olursak ancak ve ancak BM parametreleri ölçüsünde aranacak bir çözüm yönteminde uluslararası bir statü kazanabileceğimiz ortadadır. Buradan hareketle Tabipler Birliği çok eskiden beridir çözüm yanlı tavrını her zaman ortaya koymuştur. Bugün de bizim yine uluslararası hukuk çerçevesinde yer alabilmemiz için savunmamız gereken çözüm modelinin BM parametrelerinde yer alan iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı olan iki kesimli geçmişte yaşanan hataları tekrarlamayacak bir çözüm modeli olduğunu bunun da federasyon olduğunu düşünüyoruz.  
    Yönetim Kurulumuz bu yönde bir karar almıştır. Bu yöndeki çağrımızı da gündeme getirdik. Bu çağrımız sadece Kıbrıslı Türk lidere değildi, çağrımız 5’li konferansa katılan görüşmecilerin tümüneydi. Yine amacımız toplumumuzun, gençlerimizin, insanlarımızın dünyada var olması, görünür olması ülke olarak uluslararası arenada yerimizi alabilmemiz içindi.

Röportaj Haberleri