Kıbrıs Türk toplumu 1974 yılında köklerinden sökülerek adanın kuzeyine yerleştirildiğinde “özgürlüğe kavuştuğunu” ve oralarda siyasi özne olarak kök salacağını zannediyordu. Fakat geçen yıllar içinde ortaya çıkmıştır ki, Türkiye adanın kuzeyinde Kıbrıs Türk toplumunun kök salmasını, güçlenmesini, özgürlük içinde kendi kendini yönetmesini değil, Türkiye’nin diasporası olacak şekilde yol almasını benimsemiştir.
Nitekim bu politika amacına ulaşmış ve Türkiye bugün taşınan nüfusla, ekonomik, askeri ve diplomatik aktöreleriyle adanın kuzeyinde bütün alanlarda ağırlığını hissettirmektedir. Ayrıca, kurulan patronaj ilişkileri Kıbrıslı Türk elitlerinin önemli bir kesimini de Türkiye’ye tabi kılmaktadır.
7 Ocak Seçimleri, bu süreçte epeyce yol alındığının bir göstergesidir.
Seçimden birinci parti çıkan UBP, kampanya boyunca “Anavatan Türkiye” vurgusunu durmadan dile getirdi. “Anavatan ile Beraber”, “Anavatan’ın Yolunda” gibi söylemler Derviş Eroğlu zamanında bu kadar sıklıkla kullanılmıyordu. Bu kadarını ancak Rauf Denktaş yapardı. UBP başkanı Hüseyin Özgürgün “Anavatana Bağlılık” vurgusu konusunda Rauf Denktaş’ın bile rekorunu kırdı.
Özgürgün bir rekor daha kırdı: 1974’ten günümüze dek geçen 44 yıllık süre içinde “anavatan” sözcüğünü kullanan Kıbrıs Rum parti başkanlarının toplamından daha fazla “anavatan” sözcüğünü kullandı. Hem de kısa bir seçim kampanyası boyunca...
Bu söylemleri “demagoji” veya “milliyetçi retorik” olarak değerlendirip bir kenara koyamayız.
Kıbrıs’ın kuzeyinde özellikle sağ cenahta yeni türeyen politikacılar siyasi statü elde edebilmek için Türkiye’ye “Evet Efendim” demekte beis görmezler. Sonu nereye varırsa varsın, ister entegrasyon, ister ilhak, her şeye evet demeye hazır görünüyorlar. Yeter ki bir biçimde bir konum sahibi olsunlar. Bu da bize, Kıbrıs Türk yurtseverliğinden çok uzak olduklarını, Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yöneten ayrı bir siyasi özne olarak varlığını sürdürmesine dair en küçük bir dertlerinin olmadığını gösteriyor.
UBP yurtsever bir parti olmadığı gibi, klasik Türk milliyetçiliğinden de uzaklaşmıştır. Artık bir tür “diaspora milliyetçiliği” yapmaktadır ve Türkiye’nin Kıbrıs’taki “diaspora örgütü” gibi davranmaktadır.
Bu durum, sadece UBP ile sınırlı değildir. Parlamentoya giren YDP zaten Kıbrıs’ın kuzeyini “Türk vatanı” yani, “Türkiye” olarak görmektedir. Kıbrıs Türk siyasi elitlerinin bir kısmı da maalesef özne olmayan özne gibi davranıp “mış” gibi yapmaktadır.
Kısacası, her şey adanın kuzeyini her gün biraz daha fazla Türkiye yapmaktadır.
Bu gelişmelere paralel olarak, son dönemlerde Türkiye’den gelen mesajlar da Kıbrıslı Türklerin ayrı siyasi varlığını tehdit eder vaziyettedir. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı bir süreden beri “ilhaktan” söz ediyor. 2019 seçimlerinde Erdoğan’a rakip olmaya hazırlanan İyi Parti başkanı Meral Akşener ise adanın kuzeyinin Türkiye’ye bağlanması için referandum yapılmasından dem vurmaktadır.
Kuşkusuz, böyle bir referandumda oy hakkı sadece Kıbrıslı Türklerin olmayacaktır. Türkiye’den gelip de şu ya da bu biçimde yurttaş olan herkesin oy kullanılması istenecektir.
Kısacası, 2019 yılında Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kıbrıs’ın kuzeyini kimin Türkiye’ye bağlayacağı konusunda bir yarış görebiliriz...
Bu gidişata “dur” demek için neler yapılabilir?
Öncelikle Kıbrıs Rum toplumuna yön verenler şunu iyi anlamalıdırlar ki, zamana oynayacak zaman yoktur! Kıbrıs Sorununu federal devlet modeli ile çözüme kavuşturmak ya şimdi olacak ya da hiç olmayacak. “Now or Never...”
Şunu da hesaba katmalıdırlar ki, federal devletin alternatifi “iki devletli” çözüm değildir. Kıbrıs’ın kuzeyi ayrı bir devlet olarak tanınmayacak. Nüfus, sermaye ve siyasi elitler bakımından ağırlık tamamen Türkiye’ye kayacak ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini sorgulamaya devam edecek.
Başka türlü söylersek, huzursuzluk tırmanarak devam edecek.
Kıbrıs Türk toplumundaki yurtsever güçlere de büyük görev düşer. Kıbrıslı Türkler maddi manevi bir kuşatma altındayken, “Evimizi Temizleyeceğiz” gibi illüzyonlarla vakit kaybetmek yerini, kafalarının içini temizlemelidirler.
Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ta eşitlik ve demokrasi içinde yaşaması, AB içinde yer alması için mücadele vermeli, Türkiye’nin Kıbrıs diasporası olmaya açıkça karşı çıkmalıdırlar.
Adada federal bir devlet kurulmadan bunların gerçekleştirilmesi mümkün görünmüyor.
Fakat başka çareler de vardır diyenler varsa, sağlam bir iradeyle ortaya çıkmalıdırlar.
Çünkü bu gidişat, tarihten bildiğimiz Kıbrıs Türk toplumunun varlığını sonlandıracak bir gidişattır. Mutlaka bir şeyler yapılmalıdır...