İsrail devletine dair çeşitli tartışmalar yapılıyor. Yurttaşlarının tümünün devleti mi yoksa sadece Yahudilerin mi?
İsrail kendini “demokratik bir Yahudi devleti” olarak tanımlıyor ama Yahudi olmayan kendi yurttaşlarına ikinci sınıf yurttaş muamelesi yapıyor. Bu yüzden, “Apartheid” uygulamasıyla suçlanıyor...
Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Yahudi asıllı herkes İsrail devletinin yurttaşı olabiliyor. Örneğin, Amerika dışişleri eski bakanı Henry Kissinger isterse İsrail devletinin hemencecik yurttaşı olabilir.
Bu uygulama etnik-milliyetçilik, hatta kan bağı temelinde kurulan devletlerde görülüyor. Örneğin Almanya’nın yurttaşlık yasası çok uzun yıllar, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Alman kökenli birine yurttaşlık hakkı tanıyordu ama ülkede uzun yıllar yaşayıp çalışan ve Alman kökenli olmayan birine bu hakkı tanınmıyordu.
Bu yaklaşım, liberal civic milliyetçilik ve modern egemenlik kavramlarına bütünüyle aykırıdır. Liberal anlayışta, bir ülke sınırları içinde yaşayan herkes yurttaş olma hakkına sahiptir ve egemenlik de halkı oluşturan bu yurttaşlardan kaynaklanıyor.
İsrail devleti, liberal değil, etnisite/din temelli bir yurttaşlık ilkesi uyguluyor. Bu uygulamaya itiraz eden liberal aydınlar yok değil. Hatta, Yüksek Mahkemeye başvuranlar bile var.
Bunlardan biri, Tel Aviv Üniversitesi’nde görev yapan eğitim bilimci Dr. Georg Raphael Tamarin’dir.
Tamarin, 1949 yılında Yugoslavya’dan İsrail’e göç etti. Önceleri kendini “Yahudi” olarak tanımlıyordu. 1970’li yıllarda ise yurttaşlık kriterlerinin “ırkçı-dinsel” olduğunu düşünmeye başladı. Ona göre, İsrail devletinin kuruluşunun üzerinden geçen yıllarda artık “İsrail Ulusu” oluşmuştu ve kendisini “İsrail yurttaşı” olarak tanımlamak istiyordu.
İçişleri bakanlığına yaptığı müracaat reddedilince, Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Yüksek Mahkeme 1972 yılında Tamarin’in başvurusunu oybirliğiyle reddetti. Gerekçe olarak da “İsrail Ulusu” diye bir ulusun var olmadığı ileri sürüldü.
Mahkeme başkanı Shiman Agranat’a göre bir “Yahudi Ulusu” vardır ama bir “İsrail Ulusu” yoktur!
Bu yaklaşım, sadece İsrail’de yaşayan Filistinlilerin yurttaşlık haklarını ihlal etmiyor. Karma evliliklerden doğan Yahudileri de dışlıyordu.
Örneğin, İsrail başbakanı Golda Meir 1972 yılında “Yahudi olmayan biriyle evli bir Yahudi, Nasyonal Sosyalizmin 6 Milyon kurbanı arasına katılmıştır” gibi bir cümle kurmuştu.
Sonunda, yasada bir değişiklik yapılarak, Yahudilerin “Yahudi olmayan çocukları, eşleri ve torunlarının da İsrail’e yerleşmesine” yeşil ışık yakıldı.
İsrail’e yerleşen bu göçmenler “İsrail yurttaşı” değil, “Yahudi yurttaşlar” olarak yaşamlarını sürdürüyorlar ve İsrail’de yaşayan Filistinlilerden daha fazla haklara sahiptirler.
Bir de ülkemiz Kıbrıs’a bakalım...
Kıbrıs yurttaşlık tanımlaması ve hakları bakımından çağdaş değil, anakronist bir devlettir.
Yurttaşlık cemaat temellidir. Yani, yurttaşlar mutlak surette bir cemaate ait olmak zorundadırlar.
Elen cemaatine ait olan yurttaşlar, Elen kökenli ve anadilleri Yunancadır veya Elen kültür geleneklerine katılanlardır veya Elen-Ortodoks Kilisesine bağlıdırlar.
Türk cemaatine ait olanlar ise Türk kökenli ve anadilleri Türkçedir veya Türk kültür geleneklerine katılanlardır veya Müslümandırlar.
Bu kriterlerin dışında kalanlar, Türk veya Elen cemaatlerine katılmak için Anayasanın uygulamaya girmesinden sonra en geç üç ay içinde bireysel başvuru yapma hakkına ve yükümlülüğüne sahiptiler.
Eğer bir dinsel gruba aitseler, grubun katıldığı cemaate otomatik olarak katılmak durumundadırlar. Yani, “dinsel grup” olarak adlandırılan Maronitler, Ermeniler ve Latinlerdenseniz, mecburen iki cemaatten birine grup olarak katılmak zorundasınız.
Eğer bu gruplardan birine aitseniz ama grubunuzun seçtiği cemaate katılmak istemiyorsanız, grubun tercihini yaptığı tarihten en geç bir ay içinde Cemaat Meclisi başkanlarına ve Devletin Memuruna (yani başsavcılığa) yazılı başvuru yapmak zorundasınız.
Bu arada, “dini grup” statüsüne sahip olmak için, binden fazla kişinin söz konusu dini benimsemiş olması ve bunların en az beş yüzü halihazırda yurttaş olmuş olması, yani bir cemaate katılmış olması gerekiyor.
Eğer benimsediğiniz dine ait olanlar bin sayısının altındaysa, bireysel başvuru yaparak istediğiniz cemaate katılabilirsiniz. Tabii, başvurunuzu söz konusu cemaatin Cemaat Meclisi başkanı kabul ederse...
Türk ve Elen cemaatlerine ait olan ama cemaat değiştirmek isteyen yurttaşlar olabilir.
Bu durumda söz konusu kişi, Cemaat Meclisi Başkanlarına ve devletin yüksek memuruna (başsavcılığa) yazılı başvuruda bulunmak zorundadır. Ait olmak istediği cemaatin Cemaat Meclisi başvurusunu kabul ederse, o zaman cemaatini değiştirmiş olur.
Din temelli bu kolektif yurttaşlık anlayışının yanı sıra, toplumsal cinsiyet açısından da son derece cinsiyetçi bir yurttaşlık anlayışı benimsenmiştir. Örneğin, evli kadınlar, otomatik olarak kocalarının cemaatine aittirler. Yirmi bir yaşını doldurmamış bekar çocuklar babalarının ait olduğu cemaate ait sayılırlar.
Eğer babaları bilinmiyorsa ve evlatlık alınmamışlarsa, o zaman, annelerinin ait olduğu cemaate ait sayılırlar...
Görüleceği gibi, ne İsrail ne de Kıbrıs demokratik bir yurttaşlık anlayışına sahiptir. Din ve etnisiteye dayalı bir yurttaşlık anlayışıyla kurulan devletlerin demokratik olması mümkün değildir.
Bu yüzden, gün gele Kıbrıs’ta iki toplumu da kucaklayan bir devlet kurulacaksa, 1960 Anayasasından farklı bir yurttaşlık anlayışına yer vermek şart olacaktır...